1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. 7 Şubat Depremi!
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

7 Şubat Depremi!

A+A-

Bir deprem ülkesinde yaşıyoruz ve bütün uzmanların ittifak ettiği gibi iki ana fay hattı her an, her yerden kırılabilir. Zaten kırılıyor da. Ne konuşursak konuşalım tabiat hükmünü icra ediyor. Türkiye’nin “depremde ölmek” diye, bir başka ülkede asla düşünülemeyecek trajik bir rutini var. Depremde ölmek, kurtarma çalışmalarında ihmalden ölmek, çadırda yaşamak, konteynerde hayat sürmek, yardıma muhtaç hale düşmek… Depreme karşı hazırlık yapmak diye bir şeyi bilmediğimiz için, bunların hepsi var.

Dünyada deprem felaketini en çok ölümle, en çok yıkımla ve en çok çaresiz şekilde yaşayan ülkelerin başında geliyoruz. Malum bir iki ülkeyi saymazsak birinciyiz. Çünkü, depreme karşı savunmasız, hazırlıksız ve her gün konuşuyor gibi yapsak da aslında duyarsızız. Sonunda ölüm ve yıkım olsa da bir problemi oturup çözmeyi, halletmeyi bilmiyoruz. En başta da en büyük sorumlular bilmiyor.

Deprem, bizim kendi kendimize anlatıp mutlu olduğumuz “Büyük millet… Tarihi geçmişi olan güçlü devlet, vs, vs” gibi hikâyelerin de foyasını ortaya çıkarıyor. Bırakın büyük devleti, sıradan bir toplum organizasyonu bile kapıyı her an çalabilecek deprem tehlikesi karşısında bu kadar tedbirsiz olmaz, olamaz.

Hafızalarımızdan silinip giden depremlere bakalım…

2 bin 500 kişinin öldüğü Hakkâri (1930), 100 binden fazla insanın öldüğü Erzincan (1939), 3 bin kişiyi kaybettiğimiz Niksar-Erbaa (1942), 4 bin kişiden fazla insanımızı yitirdiğimiz Tosya-Ladik (1943), yine 4 bin insanımızı kaybettiğimiz Bolu-Gerede (1944), bin kişinin öldüğü Kütahya-Gediz (1970), 2 bin 400 kişinin enkaz altında can verdiği Varto (1966), 2 bin 400 kişinin öldüğü Lice (1975), hemen ertesi yıl 4 bine yakın insanımızı yitirdiğimiz Çaldıran (1976) depremleri yaşandı bu ülkede.

Şimdi hepsi birer hatıra bile değil. Unutuldu gitti…

O depremler unutuldu da bütün ülkenin tanık olduğu 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’ni hatırlayan kaldı mı? Kaldıysa, 700 insanımızı kaybettiğimiz Van Depremi (2011) veya sonrasında vurduğu yeri yıkan diğer depremlere nasıl hazırlıksız yakalandık? Ve 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi’ne…

6 Şubat 2023… Hafızada kalan-kalmayan bütün bu depremleri yaşayan ve hepsinde enkaz altında kalan bir ülke, Maraş ve 10 vilayette geleceği besbelli olan, herkesin işaret ettiği ve hatta tatbikatı bile yapılan bir depremde 50 binden fazla insanını nasıl kaybetti? Nasıl böyle bir felaketi eli kolu bağlı izledi de evleri sağlamlaştıramadı, şehirleri depreme hazırlayamadı? Dünyada hangi “büyük devlet”, geleceğine dair bütün alametlerin belli olduğu bir depreme karşı böyle hazırlıksız olabilir?

Devam…

Kahramanmaraş Depremi’nin geleceğini söyleyenler, senelerdir bağıra çağıra Marmara/İstanbul Depremi’nin de geleceğini söylüyorlar. İstanbul yapı stokunun büyük kısmının 6 büyüklüğünde bir depreme karşı bile dayanıksız olduğunu anlatıyorlar. Bu şehirde ve civarında yaşanacak depremin milli güvenlik meselesi olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyorlar. Rakamları bir kez daha yazmaya gerek yok; yıkılacak bina, kaybedilecek insan sayısına ilişkin tahminler korkunç… Dahası, sokaklara girilemeyeceği için deprem sonrası şehirdeki kurtarma faaliyetleri bile neredeyse imkânsız olacak. Bir vadede mukadder deprem karşısında İstanbul da Erzincan, Varto, Hakkâri, Gölcük, Maraş, Hatay, Adıyaman gibi hazırlıksız ve çaresiz…

6 Şubat’tan sonra atılan nutukların da sesi soluğu kesildi. Türkiye’nin tek gündemi olması beklenen ve şu ana kadar da çoktan hallolması gereken konu unutulup gitti. 6 Şubat’ın eli kolu bağlı gelmesini izlemiştik şimdi bir sonraki için bekliyoruz. 6 Şubat’tan sonra İstanbul dahil deprem öncelikli riski taşıyan bütün şehirlerde seferberlik başlatılamadı. Oysa sadece iki senede bile problemin büyük kısım hallolabilirdi.

6 Şubat hafızası giderek zayıflıyor ve 7 Şubat’ı bekleyen de yok!

Ölen ölecek, kalan sağlar bizim olacak… Politikamız bundan ibaret.

Önceki ve Sonraki Yazılar