Ah! Sevgili Gazze…
İnsanlar, gerek kendi yaşadıkları şehrin, köyün, ülkenin, bir toprak parçasının "bir şekilde elden çıkmasından; kaybedilen, elden çıkan vatanlarına yönelik hep bir "ah!" duygusuyla yaşar, yüreğinin derinliklerinde onu yaşar ve dili de onu terennüm eder.
İnsanlar, gerek kendi yaşadıkları şehrin, köyün, ülkenin, bir toprak parçasının "bir şekilde elden çıkması sonucunda; kaybedilen, elden çıkan vatanlarına yönelik hep bir "ah!" duygusuyla yaşar, durur, yüreğinin derinliklerinde onu yaşar ve dili de onu terennüm eder.
Çoğu zamanda, babalarının, dedelerinin, atalarının elden çıkmış olup bir daha ele geçmeyecek vatanları için çektikleri ahları da kendi ahları olarak yaşar, dururlar; oralara "elbet bir gün" ulaşacakları hayal duygusuyla yanıp tutuşurlar.
Bu, insanlar için dünde böyleydi, bugünde böyle, yarında ve yarınlarda da hep böyle olacaktır.
Bu, bir açıdan, bize; insanı, nereye gidip yerleşmiş olsa da, adeta "coğrafya - kader ilişkisine bağlı olarak", hayal ve duygu dünyasında dahi elden çıkmış vatan parçasında yaşıyor olduğunu gösterir.
Bir de, belli bir inanca, dünya görüşüne bağlı olarak, ya kendi gibi aynı inanç kümesine bağlı olan, ya da salt "insan olma hasebiyle" kendisininkinden farklı bir inanç, duygu ve düşünce skalasına mensup insanların, toplumların bu türden ahları, "vahları" acıları, istek ve taleplerine yönelik olarak ta, bir yaşanmışlığı ele verir.
El'an yaşadığımız Gazze'ye yönelik Siyonist katliama karşı çıkan Müslümanlarla birlikte, devletlerin, hükümetlerin onca sessizliğine ve tarafgirliğine rağmen, Batı'nın vicdanı diri insanı ile antisiyonist olup Filistin'den yana olan birçok Yahudilerin ve stk'larının; ayrı bir inanca sahip olmalarına rağmen "ah' Gazze! ah Filistin!" demeleri, o yaşanmışlığa canlı bir örnek olabilir.
Bu durum, elbette Gazze'nin "inanç" kardeşi olan bizler içinde geçerlidir.
Batı'da olduğu üzere, bizde de "elden çıkmış" vatan parçalarına yönelik "ah ve vah" duygusu gibi, oralara yönelik "sevgili" kalıbından benzeri ifadelerde, birbirine mündemiç bir şekilde kullanılmaktadır.
Konu ile ilgili olarak literatürümüzde yığınlarca deyiş, türkü ve şiirin yanında bir de, o da, yapılanı unutmama adına salt kitabî (ya da edebî) literatürde eserlere de vakıfız.
Bunlardan bir tanesi, kendisi tıp doktoru olan Orhan Alioğlu'nun, geçmişte, mesleği ve insani özelliğine binaen Afrika ülkelerinde geçirmiş olduğu tecrübelerinin, bu kez, yaklaşık on yıllık süreç içerisinde "İşgal edilmiş olup" İsrail'in hâkimiyetinde bulunan(Tel Aviv) yerlerle birlikte Gazze'ye, Batı Şeria'ya yönelik gezilerini, çalışmalarını, çabalarını ve gözlemlerini içeren "Sevgili Gazze / Bir Doktorun Anıları" adlı eseri elimizde bulunmaktadır.
Eserde, yazarın başta Gazze olmak üzere, İsrail'in hâkimiyetinde bulunan işgal edilmiş yerler (Tel Aviv vs.) dâhil, Filistinlilerin yaşadıkları yerleşim bölgelerine; kendi mesleği gereği katılmış olduğu "cerrahi" kongrelere ve ilgili insanlara vermiş olduğu mesleki kurslardan, yaşanan tecrübelerden ve gözlemlerden oluşmaktadır.
Yazar, bu eserinde, "dün, bugün ve yarın" bağlamında, konuyu okuyucu nezdinde pekiştirme adına, eski ve önemli bir yöntem olan "takdim – tehir" öğesini kullanmaktadır.
Bu da, eseri anlamlı kılmaktadır.
Orhan Alimoğlu'nun, bundan önce yayınlanan ve bizimde okuyup hakkında bir yazı yazmış olduğumuz; onun Afrika'da oranın genç ve tecrübesiz tıp doktorlarına vermiş olduğu kurslardan hareketle, oralara yapmış olduğu geziyi içeren "72 Saat Yolculuk" adlı eserinden, onun üslubuna, ifadelerine ve mes'eleleri dile getiriş ve söyleyiş tarzına, o eser üzerinden az da olsa vakıf olmuştuk.
Bu eserde de, yazarın aynı "didaktik bir üslup" kullandığına tanık olmaktayız.
Eser, içeriği, "ilgilisine ve onun tarafından sevgi atfedilenlere yönelik" incelik içeren bir küçük paragraflık "ithaf" kısmı ile bir adet önsöz, yirmi iki müstakil bölüm ve bir "sonsöz" ile "kısaltmalar ve kaynaklar" bölümünden oluşmaktadır.
Kitabın, özet olarak bize ne anlatmak istediğine dair, aşağıdaki ifadelere göz atmak gerekir: "Bu kitap, insani yardım çerçevesinde bir cerrah olarak Gazze'ye yapmış olduğum gezileri kapsıyor. 2014 yılında İsrail'in Gazze'ye saldırısı sonucu yaralanan ağır hastaların Türkiye'ye getirilmesi, 2015 yılında Türkiye-Filistin Cerrahi Kongresi'nin gerçekleştirilmesi, 2016 yılında Gazze'deki cerrahlar için düzenlenen Damar Cerrahisi Kursu ve 2023 yılında Filistin Cerrahi Kongresi'ne katılmak üzere Gazze'de bulundum. Gazze 2006 yılından beri hemen hemen her yıl saldırıya uğramıştır. Bu saldırılarda genellikle çocuklar, kadınlar, Gazze'nin yaşamsal alt yapısı ve özellikle sağlık sistemi hedef alınmıştır. Gazze, insanlık tarihinde eşine az rastlanır bir drama ve bu ağır saldırılara rağmen yine eşine az rastlanan bir direnişe sahne olmuştur. " (Arka Kapak yazısı…)
Eserinin önsözünün bir yerinde, konuyu içerecek, onu anlamlı ve önemli kılacak oranda şu çarpıcı ifadelere yer vermiş bulunmaktadır:
"Bu kitapta dünyanın en büyük orduları, askeri teknolojileri ile yok edilmeye çalışılan bir halkın onurlu yaşam mücadelesini okuyacaksınız." (S. 8)
Yazar, Kudüs'ten sonraki durağı olan "Gazze'ye geçtiğimde İmam Şafii'nin memleketi Gazze için yazdığı bir şiir geldi aklıma" diyerek, onun Gazze'ye yönelik hüzün dolu şiirini "sevgi, acı ve hüzün" karışık bir duygu içerisinde aktarıyor;
"Nasılda hasret duyuyorsun Gazze toprağına,
Ayrıldıktan sonra suskunluğum ihanet eti bana
Allah yağmurlar yağdırsın her bir yanına
Yetişebilseydim eğer bir parça toprağına
Sürme diye çekerdim göz kapaklarıma."
"Asıl adı Muhammed bin İdris bin Abbas'tır. Gazze'de doğup, Kahire'de 54 yaşında ölmüş. Gazze'nin bir parça toprağını göz kapaklarına sürme diye çekememiş. Aynı hüzün, aynı hasret ve aynı göz yaşı hala devam ediyor." (71 – 72)
Tıp doktoru olan yazarımız, Gazze'de bulunduğu dönemde, katılmış olduğu kongrelerle birlikte, hasta ve yaralı durumda bulunan Filistinlileri de sürekli olarak ziyaret etmiş, onların derdi ve isteğiyle de bizzat ilgilenmiş..
Bu ilgilenme durumunda; hastane ortamında yaşayan insanların içerisinde bulunduğu "içler acısı" durumlardan da bayağı etkilendiğini anlıyoruz.
Kadınların ve özellikle de anne ve anne adayı olan acılı insanları durumundan…
Bu durumu Kudüs aşığı olan Nuri Pakdil'in şu dizesiyle dile getiriyor:
"Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar." (84)
Yazar Dr. Orhan Alimoğlu, başta Gazze olmak üzere, Hz. İbrahim'in(a) de kabrinin ve onun adına bir camiinin de bulunduğu Batı Şeria'daki Filistin yönetimine bağlı El-Halil şehri başta olmak üzere İşgalci İsrail'in başşehri olan Tel Aviv ile birlikte birkaç şehirde, hem kongrelere katılmak, hem hasta ve yaralıları ziyaret ederek, elden geldiğince onlara moral verip onları az da olsa çektikleri acıdan ve hüzünlü halden kurtarmak için orada insani faaliyetlerde bulunmuş…
O, eylemin değil, sözün sonu olarak; "Öyle görünüyor ki Sevgili Gazze iyileşmeden dünya iyileşemez. Zulümden en çok yaralanan Gazze'nin yaralarının iyileştiği, zulmün yok olduğu günleri en kısa zamanda görmek umuduyla." (235)
Sevgili Gazze / Bir Doktorun Anıları, Orhan Alimoğlu, 1. Baskı, Şubat 2024 Beyan Yayınları İstanbul
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.