1. YAZARLAR

  2. Elif Çakır

  3. Ahmet’e de aynı hukuk Mehmet’e de aynı hukuk…
Elif Çakır

Elif Çakır

Ahmet’e de aynı hukuk Mehmet’e de aynı hukuk…

A+A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın “hasta mahkumlar iyileşinceye kadar infaz geri bırakılsın” çağrısı tartışılmaya devam ediyor. Allah var, Feti Yıldız da şimdiye kadar milim geri adım atmadı, büyük bir sabırla kendisine yöneltilen “hasta mahkumlarla hangi hasta mahkumları” kastettiği sorularını tane tane cevaplamaya devam ediyor.

Burası Türkiye olunca, maalesef iklim ve konjonktür böyle olduğunda soru da önemli oluyor.

“Hangi hasta mahkumlar iyileşinceye kadar infazı geri bırakılacak?”

Bu ülkede “ayrıştırılmayan”, “bizler- onlar” kategorisine sokulmayan hiçbir şey kalmadı çünkü.

O yüzden belki de cezaevindeki 700’e yakın ağır hasta olan mahkumlar isim, isim sorulması gerekiyor “filanca, falanca hasta, mahkum da dahil mi?” diye?

Feti Yıldız’ın “hasta mahkumlar” önerisinin bu kadar tartışılmasının bir diğer önemli sebebi de şu soru:

Acaba MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim tarihinde startını verdiği “terörü bitirme sürecinin” başarıya ulaşabilmesi için Öcalan’a bir formül bulmaya çalışılıyor olabilir mi?

Yani iktidar yine tıpkı 2020 yılında yaptığı gibi infazlarının geri bırakılmasını istedikleri hasta mahkumların boylarına, poslarına, adlarına, sanlarına, isimlerine, cisimlerine baka baka bir İnfaz Yasası mı düzenleyecek?

Yoksa herkesi kapsayacak mı?

***

Cumhuriyet Gazetesinden Barış Pehlivan Feti Yıldız’la yaptığı konuşmayı “Feti Yıldız’la neler konuştum?” başlığı ile köşesine taşıdı. Feti Yıldız, Barış Pehlivan’ın “Acaba Abdullah Öcalan için bu formül mü düşünülüyor’ diye yorumlanıyor” sorusu üzerine şöyle demiş:

“Hayır, hayır. Abdullah Öcalan meselesi 2 yıl önce var mıydı ki? Yıllardır söylediğim bir şey bu. Evrensel hukuktan bahsediyorum. 2022, 2023 ve 2024 Adalet Bakanlığı bütçeleri görüşmelerinde, komisyonlarda ve kanun tekliflerinde devamlı dile getiriyorum ben bunu. Yeni bir şey değil.”

Feti Yıldız doğru söylüyor İnfaz Yasası’nın değişmesi gerektiğini 2 yıldır söylüyor. Ama 2 yıldır söyleyip geçiyordu ve bu kadar net bir şekilde hiçbir zaman konuşmadı. Ayrıca bir hukukçu olan MHP’li Yıldız “evrensel hukuk” kavramını şimdiye kadar hiç kullanmadı. Eğer “evrensel hukuk” kavramından bahsettiği bir açıklamasını ortaya koyarsa kendisinden buradan büyük bir memnuniyetle özür dileyeceğim.

Devam edelim.

Yine ilk kez Aralık ayındaki Adalet Bakanlığı bütçe görüşmesinde “hasta mahkumların durumunu” güçlü bir söylemle dile getirdi.

Ama gelelim Feti Yıldız’ın “işte budur, bir hukuk adamı da başka türlü konuşmaz, bir hukuk devletinde olması gereken de zaten budur” dedirten asıl önemli sözlerine.

Barış Pehlivan’ın “Öcalan sizce bu hakkı kullanabilir mi? Sizin böyle bir öngörünüz var mı?” sorusunu şöyle yanıtlamış:

“Öcalan’ın bundan faydalanmasının bir tane şartı vardır. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda hasta olduğuna dair adli tıp raporu lazım. O varsa Ahmet de olur Mehmet de olur.”

Sayın Yıldız sahiden daha önceleri nerelerdeydiniz gerçekten siz?

***

Bir hukuk devletinde olması gerekenler bunlar. Ahmet’e, Mehmet’e göre yahut siyasi konjonktüre, iktidarın çıkarına göre kanun yapılmaz. Kanunlar evrensel hukuk ilkelerine göre ve mutlaka “genel” düzenleme halinde yapılır.

Ama maalesef 2020 yılında AK Parti ve MHP İnfaz Yasasını hazırlarken Ahmet’e Mehmet’e baktı, hem de öyle böyle değil, kılı kırk yararak... Ve Meclis’ten Ahmet’lerinin her türlü faydalanacağı ama Mehmet’in de asla faydalanamayacağı bir infaz yasasını çıkardılar.

Oysa Anayasamızın 10. Maddesi gayet açık bir şekilde “Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz”** diyordu.

Ama Anayasanın bu maddesini görmezden geldiler.

***

Sayın Yıldız…

Bir hukuk devletinde bu sözlerinize kimse dönüp bakmaz. Hukuku yeniden keşfediyor değiliz, dolayısıyla olağanüstü tespitler değil. Ama ülkemizin geldiği hal itibariyle bu sözleriniz altın kıymeti taşıyor.

Ülkemizin saygın anayasa hukuku bilginlerinden Prof. Dr. Kemal Gözler hocamızın 2018’deki “Hukuk Nereye Gidiyor?” başlıklı makalesinde ortaya koyduğu tespitleriyle ülkede hukukun durumu şöyle:

“Hukuk burnunun üzerinde kocaman bir yumruk yedi. Temel hak ve hürriyetleri koruma amacıyla tasarlanan anayasal ve hukuki mekanizmalar, temel hak ve hürriyetlere müdahale etme aracına dönüştü. Artık hukuk, siyaseti çerçevelendirmiyor; tersine o siyasetin cenderesi altında bulunuyor, anayasa veya kanunlardaki kurallara bakmak, karşılaşılan hukukî sorunun nasıl çözümleneceği konusunda bir fikir vermiyor. Belirli bir davada anayasa mahkemesinin ne yönde karar vereceğini anayasa hukuku profesörleri değil, gazeteciler daha iyi tahmin ediyorlar.”

Aynı şey idare ve ceza hukuku için de geçerli. İktidarın önem verdiği bir idarî işlemin idarî yargı tarafından iptal edilme ihtimali neredeyse sıfır. Bugün, siyasî niteliği olan bir olayda, en kıdemli ceza hukuku profesörleri dahi gözaltına alınan bir kişinin tutuklanıp tutuklanmayacağını, sanığın mahkum olup olmayacağını bize önceden söyleyemez. Ceza hukuku profesörlerinin bilgileri artık bu konuda bir işe yaramıyor.” (https://www.anayasa.gen.tr/hukuk-nereye-gidiyor.htm)

Dolayısıyla MHP’li Yıldız’a şunu söylemek isterim:

Sayın Yıldız sözlerinizde haklısınız, ama ülkenin içinde bulunduğu durumdan sanırım bihabersiniz. Cezaevinde 700’e yakın ağır hasta mahkum var, engelli olan mahkumlar hariç.

Adli Tıp ‘ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumdaki hastalara rapor verirken ‘Ahmet, Mehmet’ ayrımı yaptığı için bu mahkumlar ağır hastalıklarına rağmen cezaevlerinde tutulmaya devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar