1. YAZARLAR

  2. İbrahim Kiras

  3. Anadolu irfanı diye bir şey yok mu?
İbrahim Kiras

İbrahim Kiras

Anadolu irfanı diye bir şey yok mu?

A+A-

CUMARTESİ YAZILARI

Cahil sıfatını çoğunlukla bilgili veya eğitimli olmayan kişileri nitelemek için kullanırız. Bir de “tecrübesiz, genç” anlamında bir kullanımı var ama bu da esasen bir bilgi (çeşidinin) eksikliğini ifade ediyor yine. Esas olarak bilgi derken eğitim yoluyla edinilen bir değeri kastederiz. Eğitimle bilgi sahibi olup cehalet adı verilen olumsuz durumdan kurtulabileceğimizi var sayarız.

Üniversitedeki profesörün oyuyla dağdaki çobanın oyunun eşit olması bu bakımdan pek aklımıza yatmayan bir husustur. Hatta “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” şeklindeki ilahî hitabın da yorumu bu doğrultuda yapılır çoğunlukla.

Peki, cahillik bilgi sahibi olmanın zıddıysa “eğitimli cehalet” veya “okumuş cahiller” gibi nitelemeler -tıpkı dört köşeli üçgen sözü gibi- birer oksimoron değil mi?

Cahilliği salt bilgisizlik veya eğitimsizlik olarak anlıyorsak öyle. Gelgelelim bilginin de bilgisizliğin de sınırı yok. Bilgisizlik nerede biter, bilgili olmanın imkanı nerede başlar, belirsizdir. Hatta gerçek anlamda bilgili olmanın imkanı var mıdır, o da tartışmalı bir konu.

Büyük filozofun “Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” demesi boşuna değil. Çünkü her şeyi bilemedikten sonra hiçbir şeyi biliyor olamayız.

Öyleyse konuştuğumuz konu aslında cehaletin dereceleri olabilir ancak. Bu anlamda hepimiz cahiliz. Kimileri daha koyu cahil, kimileri daha az koyu. Temel’in zenci fıkrasında olduğu gibi…

Bu durumda eğitim görmüş insanların cehaletinden söz edildiğinde ne kastediliyor peki? Cehaletin koyuluk derecesini eğitim eksikliği dışında bir faktörün tayin ettiği mi? Yoksa bilginin eğitimle elde edilmeyen bir çeşidinin de (irfan) bulunduğu ve asıl cehaletin bu çeşit bilgiden mahrumiyet olduğu mu?

Sakallı Celal’e atfedilen “Cehaletin bu kadarı ancak tahsil ile mümkündür” sözüyle “eğitimli cahillerin” kastedildiği düşünülür, bilgisi olan ama irfanı olmayan kişiler.

Oysa tahsil kavramı eğitim anlamına geldiği gibi çalışarak bir şeyi elde etme eylemini de ifade eder. (Ki eğitim de çalışıp çabalayarak bilgi elde etme işidir aslında ama biz şimdi artık eğitme fiilinden türettiğimiz bir terimi kullanarak bilgiyi edineni özne değil nesne olarak kabul ediyoruz.)

Nitekim yine aynı anlama gelecek şekilde “Cehlin ol mertebesi sehl olmaz / Kisbsiz tâ bu kadar cehl olmaz” (Cehaletin bu derecesine kolayca erişilemez / Çalışıp çabalamadan bu kadar cahil olunamaz)demiş eskiler de.

Demek ki -buradaki açık ironiyi paranteze alırsak- cehalet bilgi eksikliğinin doğal sonucu olarak kendiliğinden var olan bir durumdan ziyade insanın irade ve eylemi sayesinde elde edilebildiği bir özellik, ecdada göre. Tıpkı bilgi gibi.

Cehalet “tercih edilen bir hal” bu bakımdan. Aslında bilgisizlikten ziyade bilmeye, öğrenmeye, düşünmeye, aramaya, araştırmaya kendini kapatmaktır cehalet. Farklı fikirlere, yabancı seslere kulağını kapatmaktır, yeni bakışlara gözünü kapatmaktır. Demek ki kapatmayı “tercih etmek”tir.

Doğal olarak üniversite mezunu da yapabilir bu tercihi, profesör de yapabilir. Eğitimli cehalet de bu bakımdan gayet mümkün.

Mamafih bilmeye, öğrenmeye, yeniliklere, farklılıklara kendini kapattıktan sonra “irfan” diye bir şey de olmuyor. Yani eğitimliler diyelim ki zihinlerini ve gönüllerini bir ideolojinin çizdiği çemberin içine hapsettikleri için okumuş cahil sayılırlarken, eğitimsiz kişilerin oturdukları yerden “arif” rütbesine erişmeleri de söz konusu olamaz.

Bunun için formel eğitim veya genel kültür sahibi olmak gerekmiyorsa da farklılıklara açık olmak ve öğrenmeye, anlamaya gayret göstermek de gerekir herhalde. İrfan dediğimiz şeyin cehaletten bir farkı olmalıdır.

Ne yani, “Anadolu irfanı” diye bir şey yok mu şimdi? Eğitim sisteminin zihinlerini kirletmesine izin vermeyerek okumuşların göremediği gerçeklerin kolayca farkına varabilen bir insan türü mevcut değil mi ülkemizde?

Anadolu irfanı diye bir şey varsa bu formel eğitim kanallarının dışında elde edilen bir bilginin ifadesi olmak durumunda. Yani sözlü kültürün, halk inanışlarının, tekke veya ocak gibi geleneklerin yaşattığı bakış açısının, tecrübeyle öğrenilen hayat bilgisinin vs…

Bu anlamda Anadolu irfanı diye bir şey varsa bunu bilgiyi ve eğitimi aşağılamak, cehaleti övmek, aydın düşmanlığı yapmak için kullanmak hoş görülemez.

Bir de şu var: “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.” Eğitimsiz vatandaşımız durumundan memnun olup eğitime, bilgiye, öğrenmeye gerek olmadığını düşünüyorsa bunun adı irfan olamaz.

“Bilginin en büyük düşmanı cehalet değil, (bilmediğin şeyi) bildiğini zannetmektir” (The greatest enemy of knowledge is not ignorance, it is the illusion of knowledge) demiş -galiba- Stephen Hawking.

Önceki ve Sonraki Yazılar