1. YAZARLAR

  2. Mustafa Karaalioğlu

  3. Azamisinin asgari ücrete mecbur olduğu bir ülke
Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

Azamisinin asgari ücrete mecbur olduğu bir ülke

A+A-

Beklentilerin altında bir asgari ücret rakamı açıklanması bekleniyordu. 2019/20’den beri kötü yönetilen bir ekonominin kaçınılmaz sonuçları olacaktı. Her ekonomik krizde olduğu gibi bizim uzun süreli krizimizde de faturanın ücretli çalışanlara çıkması kaçınılmazdı. Hem emekliler hem de ücretliler aynı anda bu faturayı ödeyecekti, ödüyorlar da.

Bugünkün tablo iktidarın kendi eliyle ürettiği imkansızlığın bir sonucudur. Duvara çarpma tehlikesi; yani ödemeler dengesinin bozulması ve Türkiye’nin borçlarını ödeyemeyecek duruma gelme ihtimali senelerdir pervasızca süren popülizmi durdurdu. Durduğu o yerde de yük çok kazanın değil çalışanların omuzuna binmeye başladı. Enflasyonun inandırıcı olmayan malum hesaplama yöntemleriyle bile yüzde 50’lerde seyrettiği ortamda asgari ücrete ancak yüzde 30 zam yapmak hükümetin yaklaşan tehlikeden ne kadar ürktüğünü gösteriyor. Problem Erdoğan gibi popülizme meyli yüksek bir lideri bile ürkütecek kadar derinmiş meğer…

Niye böyle oldu? 128 milyar artı 128 milyar dolar Merkez Bankası rezervinin sadece Dolar tabelası düzgün görünsün diye heba edildiği, Kur Korumalı Mevduat gibi tehlikeli bir enstrümanın pervasızca kullanıldığı, faiz inadı yüzünden finansal dengenin yerle bir edildiği yılları yaşadık. Hiçbiri işe yaramadı, aksine durumu daha da kötüleştirdi. Dolar tabelası düzelmediği gibi enflasyon kontrolden çıktı ve sonuçta yine “makul ve rasyonel yöntem”e dönüşle faiz de mecburen şimdi olduğu gibi tarihi seviyeye demirledi.

Kötü ekonomi yönetiminin faturası dar gelirliye çıkarken Türkiye birdenbire orta sınıfın küçüldüğü ve ana omurgası dar gelirlilerin oluşturduğu bir ülkeye dönüştü. Yetersiz asgari ücret bile kısa sürede çalışma hayatının başrolüne yükseldi. Küçük bir kesimin ücretiyken büyük çoğunluğu gerçeği oldu. Türkiye ekonomisi, çalışanların yüzde 44’ünün asgari ücretli olduğu, bunun ilaveten en az yüzde 10’lık kısmının da asgari ücret civarında maaş aldığı; yani yarıdan fazlasının en düşük maaşa talim ettiği hale geliverdi. Nüfusun büyük çoğunluğu asgari ücret ve asgari yaşama seviyesine gelip dayandı.

Kaybın büyüklüğü ve gerilemenin boyutun başka nasıl anlatılabilir? Kaybolan yıllar Türkiye’yi telafisi zor ve telafi edilecekse de belki de on yıllar alacak bir yola soktu, şimdi o yolda çıkışı arıyoruz.

Düşük asgari ücret alım gücünü zayıflatacak, alım gücü düşünce fiyatlar daha az artacak, beraberinde yüksek faiz sayesinde ülkeye döviz girecek ve koşmasak da ayakta durabileceğiz. Plan, program özetle böyle… Bu plan tutana kadar da ücretli ve emekli hem kemer sıkacak hem de yükü taşıyacak. Nereye kadar? Ekonomi rayına girene kadar mı? Öyle olamayacak çünkü ekonomi rayına girse de girmese de 2026’nın sonundan itibaren seçim atmosferi belirmeye başladığında mecburen bol keseden dağıtmak kuralı işlemeye başlayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sabırla beklediği şey de budur. 31 Mart yerel seçiminde emeklilere, bugün de asgari ücretlilere vermekten imtina ettiği maaşı seçim havasına girilince kaçınılmaz olarak verecektir. Kendi bildiği ve toplumu alıştırdığı siyaset tarzı budur…

O “tarz” beklentileri ve rıza seviyesini düşürdükçe düşürdü. Bugün asgari ücretin hiç olmadığı kadar ülkedeki en önemli mesele haline gelmesi boşuna değildir. İmkanları ve potansiyeli büyük olduğu halde daha azına rıza göstermeye alışan bir ülkenin kaçınılmaz olarak demirlediği noktadır bu.

Akıl ve mantık dışı ekonomi deneylerinin faturalarından birisi de Türkiye’nin hak ettiğini talep etmekten vazgeçip günü kurtarmayı başarı saymasıdır. Herşey yolunda giderse; tek haneyi geçtik enflasyon 20’leri görürse başarı diye sevineceğimiz şey de hiç olmazsa şimdikinden daha çok asgari ücretlinin olmadığı bir ekonomi olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar