1. YAZARLAR

  2. Mensur Akgün

  3. Barış çabaları yoğunlaşırken…
Mensur Akgün

Mensur Akgün

Barış çabaları yoğunlaşırken…

A+A-

Dördüncü yılına giren Ukrayna savaşının sona ermesi için sürdürülen çabalar giderek daha da yoğunlaşmaya başladı. Pazartesi günü Fransa Cumhurbaşkanı Macron Washington’da Trump’la buluştu. Ankara’da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov muadili Fidan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la konuştu. Perşembe günü Birleşik Krallık Başbakan’ının Washington’u ziyaret etmesi, gelecek hafta içinde de Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy’nin Trump’la görüşmesi bekleniyor.

Arada başka görüşmeler ve alt düzeyde temaslar da devam ediyor. Farklı bakış açıları ve endişeler olsa da ortak hedef savaşın sona ermesi. Belli ki artık Rusya’nın Ukrayna’da yıpratılması politikasından İngiltere bile vazgeçti. Tüm taraflar toprak tavizine razı oldu. Sorun kimseyi üzmeden, siyaseten yıpratmadan, temel normlardan çok sapmadan taviz vermeye indirgendi. Türkiye Ukrayna’nın NATO’ya üyelik hakkından söz etse de aslında bu da gündemden düştü.

Yapılan açıklamalardan Ukrayna’ya, daha doğrusu Ukrayna’dan geri kalana güvenlik garantileri verileceği, caydırıcılığı sağlamak ve barışı korumak için ağırlığını Avrupalıların oluşturacağı bir uluslararası gücünün ülkeye konuşlanacağı ve Amerika’nın Ukrayna’ya üç yıldır yaptığı yardıma karşılık değerli maden yataklarına şirketlerinin el koyacağı anlaşılıyor. Makro perspektifte Amerika ve Rusya uzlaştıktan sonra da Ukrayna-Rusya müzakereleri Nisan 2022’de kaldığı yerden başlayacağa benziyor.

Eğer savaş sona ererse Ukrayna ve Rusya’dan ziyade Amerika ve Rusya barışırsa, belli başlı AB ülkeleri de mecburiyetten Amerika’nın izinden giderse (ki gider) dünya bugünkünken çok daha istikrarlı, çok daha güvenli bir yer olur. Nükleer tırmanma riski ortadan kalkar. Türkiye daha az sayıda ikincil yaptırımlara muhatap kalır, keyfi uygulamalarımıza uy baskısından kurtulur. Büyük olasılıkla enerji fiyatları da düşer, ekonomik zorluklara ve geçim endekslerine olan dış faktör katkısı azalır.

Ben umutluyum, Trump ve Yönetiminin bu konuda tutarlı ve şeffaf bir politika izlediğini düşünüyorum. Rusya’nın ne istediğini, neden Ukrayna’ya saldırdığını görüyor ve anlıyor. Bu nedenle önce Rusya ile konuşuyor. Ukrayna’nın zenginliklerine el koymak istediğini açık açık söylüyor. Zelenskiy’nin, hepsinin ötesinde de Avrupalı liderlerin bu oyunda piyon olduklarını, karar haklarının olmadığını belli edecek ne varsa yapıyor. Ardından da onların gönlünü almaya çalışıyor.

Macron’la kameraların önünde şakalaşıyor, Zelenskiy için çok önemli olan Washington’da buluşma imkanını ona tanıyor. Ama geri adım atmıyor. Ahlaken baktığınızdaysa yaptığı hemen her şey yanlış. Söyledikleri de öyle. Yardım istatistikleri dahi keyfi şişirilmiş rakamlardan oluşuyor. Filistin’den Panama’ya, oradan da Grönland’da sınırsız ve doymak bilmez ihtirasları var. Hasımlarına karşı ülkesinin geleneksel dostlarından daha fazla saygı duyduğu da gerçek. Nerede ne yapacağı da meçhul.

Ancak bunların hiç biri savaşın sürmesini gerektirecek şeyler değil. Savaş Amerika’nın genişleme, etkisini Rusya sınırlarına, hatta içine taşıma hırsı nedeniyle çıktı. Trump bu hırsın kendisiyle beraber bittiğini, Amerika’nın gözünün bundan sonra başka yerlerde olduğu söylüyor. Danimarka’dan toprak, Panama’dan taviz, Avrupa’dan kendi güvenliğine katkı talebinde bulunuyor. Onu derdi Ukrayna’yı değil İsrail’i mutlu etmek. Rusya ile değil Çin’le kapışmaya hazırlanmak, askeri harcamaları kısıp Amerika’yı MAGA yapmak.

Putin de Trump’ı anlamış, onun ne beklediğini okumuşa benziyor. Avrupalı liderler hem işin başa düşmesinden, hem de dışlanmaktan rahatsız olsalar da ellerinde veto yetkileri yok. Olmadığını da sırayla Washington’a giderek, Trump’a aman acele etme diyerek, Macron gibi Trump’a hoşluklar yaparak ve sarılarak zaten gösteriyorlar. Ukrayna ve Rusya’nın savaş yorgunu olması da sorunun bir şekilde, daha doğrusu bu şekilde çözümünü kolaylaştırıyor. Dolayısıyla barış için umut vadediyor.

Diğer yandan barışın uzun ömürlü olup olmayacağını bilmiyoruz. Fakat sağlam dengeler üstüne oturursa, iki tarafın da hareketleri kontrol altında tutulursa görülebilir bir gelecekte yeni bir çatışmanın çıkması olasılığının düşük olduğunu söyleyebiliriz. Ben Rusya’nın uzunca bir süre kendisini toparlayıp herhangi bir Avrupa ülkesini tehdit edebileceğini, bir NATO üyesine saldırıya kalkışabileceğini zannetmiyorum. Trump’ın tetiklediği bu büyük jeopolitik sarsıntının artçı şoklarının bitmesini ise hiç ama hiç beklemiyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar