Batı’nın ‘Gorbaçov anı’
ABD Başkanı Donald Trump, ilk döneminde 2017 yılında yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde "19. yüzyılın gerçeği olan büyük güç rekabeti geri döndü" ifadesini kullanmıştı. Oysa Soğuk Savaş'tan sonra diğer güçlerle işbirliğini artırmaya öncelik veren ABD, küresel hegemonyasını sistemleştirmeye çalışmıştı. Ancak 2008'deki Gürcistan Savaşı'ndan sonra uluslararası işbirliği dönemi sona erdi.
2008'den 9 yıl sonra ABD başlıca amacının terör ile savaş değil Çin ve Rusya ile mücadele olduğunu ilan etti. Bu yolu takip eden Joe Biden yönetiminin 2022'de yayımladığı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde de en büyük düşman olarak yine Rusya ve Çin gösterildi. Gerekçe ise "Bu otoriter yönetimlerin Amerikan küresel statükosuna meydan okuyan revizyonist dış politikaları"ydı. Biden ana hedefini "Rekabetle Çin'i alt etmek ve saldırgan Rusya'yı sınırlamak" olarak belirlemişti.
Ancak Biden yönetimindeki ABD hayal kırklığı yaşadı. Bu nedenle Amerika'nın büyük güç rekabeti stratejisi bugün revize ediliyor. Trump kamuoyu önündeki şahin söylemine rağmen perde arkasında uzlaşıya varacak bir yaklaşımı tercih ediyor.
***
Zira "Kissinger'ın Kâbusu" olarak nitelenen ihtimal gerçekleşti çünkü. Asya Pasifik'in iki büyük gücü olan Çin ve Rusya, ABD'nin hegemonyasına birlikte meydan okumaya başladı. Trump ikinci kez Beyaz Saray'a oturduğunda Biden'ın Rusya ve Çin'i hedef alan stratejisini tersine çevirdi. Biden yönetimi ile varılan konsensüsü paramparça etti.
Rekabet yerine Trump büyük güçlerle uzlaşıya varmak istiyor. Bu güçler arasında sadece Rusya ve Çin değil Türkiye de var. Biden'ın hedefe koyduğu ve devirmek için her tür yolu deneyeceğini söylediği Sayın Erdoğan ile Trump arasında bugün deyim yerindeyse su sızmıyor. İki liderin olağanüstü ilişkileri adeta düşmanlarını çatlatıyor.
Yine Biden'ın 'Katil' dediği Putin ile de çok yakın bir diyalog geliştirmiş durumda. Trump, Ukrayna'nın parçalanmasına yol açsa bile Rusya ile uzlaşıp savaşı bitmek konusunda kararlı.
Tarifeler üzerinden Çin ile yaşanan gerginlik yanıltıcı. Bu konuda geri adım atma sinyali veren Trump daha göreve başlar başlamaz Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile kapsamlı bir uzlaşı istediğini söylemişti. Özellikle ticaret, yatırım, nükleer silahların düzenlenmesi ile askeri harcamaların azaltılması konusunda Trump, Şi ile 'adam adama' görüşmek istediğini dile getirmişti.
***
Kimileri Trump'ın Çin'e nazaran Rusya'ya karşı daha tavizkâr bir strateji izlemesini 'Putin-Şi ortaklığı'nı parçalamayı amaçlayan 'Ters Kissinger' projesine bağlıyor. Bunun olması şimdilik bir biraz zor.
Bu yüzden Trump daha çok Rusya, Çin, Hindistan ve Türkiye gibi aktörlerle 1814 Viyana Kongresi'nde imzalanan ve 19. yüzyıl boyunca devrede olan 'büyük güçler dengesi'ni andıran bir dünya düzeni kurmaya çalışıyor. Erdoğan, Şi, Putin ve Trump gibi güçlü liderler tarafından yönetilen bir dünya düzeni.
Zaten The Economist'ten Le Point'e, Der Spiegel'den Nesweek'e, NYT'den Bild'e, CNN'den BBC'ye WSJ'den FT'ye kadar Batılı kartel medyanın belli başlı organları da Trump'ın aklındaki küresel sisteme dair hemen her gün bir manşet atıyor.
Atlantikçiler, küreselciler ve arkalarındaki Siyonist-Evanjelik lobi ile neo-con tayfadaki panik had safhada. Ancak ne yapsalar boş. Zira küresel statüko bizzat o statükonun kurucusu ABD tarafından yıkılıyor.
Öyle ki SSCB'nin ve reel sosyalizmin çöküşüne yol açan 'Gorbaçov anı'nın bir benzerini bu kez 'Trump anı' ile neo-liberal Batılı sistem tecrübe edecek gibi görünüyor.