Büyük zafer Filistin’in tümü özgür olunca!
En başta şunu belirtelim ki bu zafer sadece siyonist işgal rejimine karşı kazanılmış bir zafer değildir. Onunla birlikte bilfiil cephede savaşan ya da askeri birikimiyle, finans desteğiyle, toplumları yanıltma amaçlı propaganda savaşıyla ve daha başka yollarla işgalci siyonistlerin yanında yer alan, askeri, stratejik, ekonomik ya da medyatik faaliyetleriyle siyonistlerin tarafında duran, onlarla birlikte savaşa iştirak eden herkese karşı kazanılmıştır. Nasıl Suriye’deki zafer sadece Baas rejimine veya Beşşar Esed’e karşı değil onun zulmüne destek veren herkese karşı kazanıldıysa!
İkinci olarak bu mücadele, siyonist katillere ve onların arkalarında duran bütün emperyalist güçlere Filistin’deki direniş engelini aşmanın hiç de kolay olmadığını ve olmayacağını bir kez daha ispat etmiştir. Çünkü gerek siyonist katiller ve gerekse onunla birlikte bilfiil ya da dolaylı bir şekilde savaşan emperyalist güçler bütün ahlaki değerleri ve savaş hukukuyla ilgili insanlığın üzerinde ittifak ettiği tüm kuralları ayaklar altına alarak korkunç bir katliam ve yıkım gerçekleştirdiler. Katlettiklerinin yüzde 97’den fazlasını silahsız, savunmasız insanlar, onların da üçte ikiden fazlasını kadınlar ve çocuklar oluşturuyordu. Bunların çoğu normalde güvenli olması gereken sığınma merkezlerinin vurulması suretiyle öldürüldü. BM’ye bağlı kurumların tespitlerine göre işgal güçleri bizzat kendilerinin “güvenli” ilan ettikleri ve güney bölgenin sahil şeridinde bulunan alana bile geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana 100 civarında hava saldırısı gerçekleştirmişler. Dolayısıyla bu bir savaş değil tam anlamıyla bir soykırımdır. Suçluları da siyonist vahşetle aynı safta yer alan bütün herkestir.
Hiç kimse, Gazze halkını ve Filistin direnişini, topraklarında kalmakta ısrar etmesinden ve işgale karşı kararlılıkla mücadele etmesinden dolayı suçlayıp eşkıyayı değil mağduru mahkum etmeye kalkışmamalı. Vahşette sınır tanımayan işgalciye teslim olmayı kabul etseydi Gazze halkının kaybı bunun on katına bile çıkabilirdi. Siyonist vahşetin önünü teslim olmak değil direniş keser ve öyle olmuştur. Ağır bir bedel ödenmesine rağmen direniş ve cihadda kararlılık işgalci katillere ve arkasında duranlara, Filistin’de direniş engelinin aşılmasının kolay olmayacağını bir kez daha hatırlatmıştır. Dolayısıyla bundan sonraki hesaplarını da bu gerçeği göz önünde bulundurarak yapmak zorunda kalacaklar.
Gazze’deki soykırımda Filistin halkı büyük bir bedel ödemiş olmakla birlikte buna karşı verilen mücadelede siyonist katiller de çok ciddi bir sarsıntı yaşamışlardır. İşgal rejimi, elindeki teknolojinin çok daha ileri düzeyde olmasına ve çok sayıda askerini cepheye sürmesine rağmen bu savaşta şimdiye kadar girdiği savaşların tümündeki kayıplarından daha fazla kayıp vermiştir. Dolayısıyla onun da toparlanması zaman alacaktır. Bu aşamada kendi içinde önemli sıkıntılar ve siyasi krizler yaşaması da muhtemeldir. Bu sorunlar ve krizler onun çöküşünü hızlandırabilir.
Filistin direnişi siyonist katillerin ve onlara tam destek veren emperyalist güçlerin tanımladığı gibi bir “terör” değil, mağdur ve mazlum bir halkın hakları ve özgürlüğü için kararlılık gösteren meşru mücadeledir. Dün Suriye’deki direnişi terör olarak tanımlayanlar nasıl bugün onun kurduğu yönetimi muhatap alma ve ilişkileri geliştirme görüşmeleri yapma ihtiyacı duyuyorsa uluslararası kurumlar ve küresel güçler, Filistin’deki direnişi de hakları için mücadele eden halkın meşru temsilcisi olarak muhatap almak zorunda kalacaktır. Siyonist vahşet ise nazileri hayli geride bırakmış bir ırkçı faşizmdir. Ona destek verenlerin bu tutumlarından utanacakları günlerin gelmesi yakındır. O zaman siyonist ırkçı katiller toplumun içine çıkmaktan bile çekinecektir.
Bu ateşkes Gazze’deki savaşı bitirme amaçlıdır. İşgale karşı hak ve özgürlük mücadelesini bitirmiş değildir. Asıl büyük zafer, Kudüs’ün özgürlüğüne kavuştuğu ve işgalin tümüyle son bulduğu gün ilan edilecektir.