
Çandar: Yeni bir süreç başlayacak, başka şeyler konuşacağız
.
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Rûdaw’a verdiği röportajda, Kürt sorununa ilişkin yeni bir sürecin eşiğinde olunduğunu belirtti.
Çandar, Abdullah Öcalan’ın en kısa sürece silahlı mücadeleye son verilmesine yönelik tarihi bir çağrı yapmasının beklendiğini ifade etti.
Öcalan’ın yapacağı çağrının, Türkiye’de ve bölgede barış umudu taşıyan herkes tarafından büyük bir beklentiyle karşılandığını belirten Çandar, “Öcalan’ın, Türkiye'de Kürt hakları için silah kullanmaya gerek kalmadığını belirterek PKK’nin silahlı mücadeleyi sona erdirmesi yönünde bir çağrı yapması bekleniyor” dedi.
Kandil’den gelen açıklamaların da Öcalan’ın çağrısına olumlu yanıt verileceği yönünde olduğunu vurgulayan Çandar, PKK’nin silah bırakmasının ardından sürecin nasıl ilerleyeceğine dair değerlendirmelerde bulundu.
Çandar, Kürt halkının büyük bir barış beklentisi içinde olduğunu belirtti.
PKK’nin silah bırakmasının ardından Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarına yönelik taleplerin gündeme geleceğini belirten Çandar, Türkiye’de bu sürecin bir pazarlık olarak görülmediğini söyledi.
Devlet yetkililerinin “Bu bir müzakere süreci değil, terörsüz bir Türkiye için atılacak bir adımdır” şeklinde bir yaklaşım sergilediğini aktaran Çandar, Kürt halkının beklentilerinin ise çok daha geniş olduğunu dile getirdi.
Çandar, “Ana dilde eğitim hakkı, yerel yönetimlerin durumu ve anayasal vatandaşlık tanımı gibi konular sürecin devamında gündeme gelebilir” dedi.
Rûdaw Araştırmalar Mekezi tarafından düzenlenen 3. Erbil Forumu’na katılmak üzere Erbil’de bulunan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Diyarbakır Milletvekili, gazeteci ve yazar Cengiz Çandar Rûdaw TV’den Muhammed İzettin’in sorularını yanıtladı:
Rûdaw: Şununla başlamak istiyorum; Kürtçeniz nasıl, ne kadar Kürtçe biliyorsunuz?
Cengiz Çandar: (Kürtçe yanıt verdi) Bundan 10-12 yıl önce Kürtçem çok iyiydi fakat şimdi unuttum. Çünkü türm Kürt arkadaşlarım benimle Türkçe konuşuyor. Pratik olmayınca da unutuyorsunuz.
Rûdaw: Tartışılacak çok konu var. Şununla başlamak istiyorum. Türkiye’de bir süreç başladı. Şu an süreç nasıl ilerliyor?
Cengiz Çandar: Benim az önceki Kürtçem anlaşılıyor muydu?
Rûdaw: Tabii anlaşılıyordu.
Cengiz Çandar: (Kürtçe) Gerçenten mi? Tamam, buyurun.
Rûdaw: Evet. Soruyu tekrarlayayım. Şu anda barış ya da diyalog süreci nasıl ilerliyor?
Cengiz Çandar: Galiba artık çok yakın bir gelecekte sonuna gelmiş gibiyiz. Daha doğrusu yeni bir şeyin başlangıcı olacak. Sonu değil çünkü çok kısa bir gelecekte, gerçekten çok kısa bir gelecekte, birkaç gün içerisinde Abdullah Öcalan uzun zamandır beklenen çağrısını yapacak. O çağrı herkesin beklediği, umduğu ve istediği gibi, hatta herkes dediğim barış umudunu bağlayan herkesin beklediği gibi olacak. Tabi Türkiye’de devlet dahil olmak üzere kamuoyu Abdullah Öcalan'ın silahlı mücadeleye son verme çağrısı yapmasını bekliyor. Öcalan’ın, “artık Türkiye'de Kürt davasına ileri taşımak için, Kürt haklarını elde etmek için silah kullanmaya gerek kalmamıştır. Dolayısıyla artık silahları biz Türkiye'ye yönelik olarak sonsuza kadar bırakalım. Silahlı mücadeleyi bitirelim” çağrısı yapması bekleniyor.
Silahlı mücadeleyi bugüne kadar yürütmüş olan örgütün yani PKK'nin de artık kendisine PKK olarak devam ettirmesinde dolayısıyla silahlı mücadeleye gerek kalmayacağı için onun da örgüt olarak devam etmesine gerek kalmayacak, o da gereğini yapsın, şeklinde olması bekleniyor ama tabii o hangi kelimelerle olur, bunun şekli nasıl olur, ne zaman olur, ne şekilde yerine getirilir onları bilmiyoruz açıkçası. Fakat gelen sinyaller yine Kandil'deki PKK yetkililerinden gelen sinyaller, yayınlarından yapılan açıklamalardan bu anlaşılıyor. Yani gizli saklı değil, açık sinyaller PKK'nin Abdullah Öcalan'ın bu çağrısına uygun tepki vereceğini ve bu çağrının gereğini yerine getireceğini bize söylüyor. Fakat bütün bunları bir görelim yani önce çağrı olması gerekiyor. Ancak olduktan sonra daha net konuşabiliriz ama dediğim gibi bu çağrının çok kısa bir gelecekte, yani 24 saat, 48 saat, bilemediniz 72 saat içinde gelmesi bekleniyor. Sanki daha da fazla değil kısa bir zaman dilimi içinde geleceğini tahmin ediyoruz.
Bu sabah da burada Erbil'de Rûdaw’ın düzenlediği forumda Başkan Neçirvan Barzani de benzeri sinyaller, benzeri mesajlar verdi. Biraz da onu dinleyerek de bunun gerçekleşebileceği yani Abdullah Öcalan'ın böyle bir çağrı yapıp bu çağrının karşılığının alınacağı konusunda umutlarımızı besleyen bir dille konuştu. Ya da ben öyle anladım Neçirvan Barzani'yi.
Rûdaw: Peki. PKK silah bırakırsa ne olacak? Çağrıdan sonra silah bırakmazsa bu sürecin geleceği ne olacak?
Cengiz Çandar: Şimdi ikincisini düşünmeyelim. İkincisini düşünmenin bizi vardıracağı bir yer yok çünkü. Yani herkesin yükselen umutları bütün toplumun, en başta da Kürt halkının, sadece Türkiye'de değil her yerdeki Kürtlerin umudu bu yönde. Şimdi Erbil'deyim, herkesin bu konuyla ne kadar ilgili olduğunu görüyorum. Buradaki Kürtlere selam verdiğinizde “ne zaman olacak?” diye soruyor. Daha da ötesi “barış ne zaman geliyor? Barış olacak mı?” hep barış sözcüğüyle birlikte telaffuz edilerek söyleniyor. Eminim ki Rojava'da, Suriye Kürtlerinde daha da kuvvetli bir beklenti bu. Dolayısıyla bütün beklenti zaten barış umutlarıyla buluşmuş, ona odaklanmış en başta Kürtlerin umudu. Bu silahların bırakılmasıyla daha doğrusu Abdullah Öcalan'ın yapacağı çağrıyla PKK silahlı mücadeleyi sona erdireceğini kabul edecek, ilan edecek, gereğini yapacak. Şimdi ya yapmazsayı konuşursak o zaman durum devam edecek. Bunu konuşmanın, insanları umutsuzluğa doğru yönlendirmenin şu aşamada bir faydası yok.
Rûdaw: Diyelim ki çağrıdan sonra silah bırakıldı. Peki siyasi süreç nasıl ilerleyecek, nasıl olacak? Yani Kürtlerin de bir takım beklentileri var. Onlar bu süreçte ne elde edilecek?
Cengiz Çandar: Şimdi bu soru sağda solda özel sohbetlerde de çok uzun zamandır hep soruluyor. Yani tamam silah bıraktı da karşılığında ne alacak? Türkiye tarafına gittiğiniz vakit devletle konuştuğunuzda ya da devlet temsilcilerine bu soruyu sorduğunuzda “bu bir pazarlık süreci değil” diyorlar. “Bu pazarlık konusu değil” diyorlar. Bu işin başını çekmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı, iktidar ortağı. Hükümet ortağı demiyorum, hükümette değil çünkü. Ama iktidar ortağı. Türkiye'de Cumhur İttifakı denen bir iktidar koalisyonu var ve o koalisyon sayesinde Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçiliyor ve o koalisyon sayesinde hükümet kurabiliyor. Yani oradan Milliyetçi Hareket Partisi'ni çektiğiniz zaman Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçilmeye yetecek ve hükümet kuracak gücü var mı yok mu tartışma konusu. Dolayısıyla şunu demek istiyorum; Milliyetçi Hareket Partisi ve liderinin pozisyonu önemli. Zaten Devlet Bahçeli başlattı bu süreci. Devlet Bahçeli buna “bin yıllık Türk-Kürt kardeşliği” diyor. Türk-Kürt kardeşliğini canlandırmak, sağlama almak diyor.
Kürt çevreleri, benim partimi destekleyen ve ona büyük güç veren Türkiye'deki Kürt çevreleri buna barış diyorlar. Devlet Bahçeli Türk milliyetçisi eskiden Kürt sözünü hiç kullanmazdı. En fazla kullandığı Kürt sözünü “Kürt kökenli turttaşlarımız” derdi. Şimdi “bin yıllık diyor Türk-Kürt kardeşliği” diyor ve “bu bir barış projesidir” diyor. Bizim partinin dayanağı, desteği olan bizim Kürt halkımız ise Türk-Kürt kardeşliği gibi sözcüklerle ifade etmiyor. Doğrudan “barış umudu” diye, barış kelimesi söylüyor ki ben burada Erbil'de de Iraklı Kürtlerden barış sözcüğüyle formül edilen sorular işittim. Dolayısıyla bundan sonra ne olur?
Şimdi bu konu Ekim ayının başından beri Türkiye gündeminin en tepesine oturduktan ve sık sık tartışılmaya başlandıktan itibaren günlük sohbetlerde, siyasetçilere, yetkililere sorulan sorularda “peki ne karşılığı olacak” deniliyor. İşte barış gelecek deniliyor. Tayyip Erdoğan'ın “Terörsüz Türkiye” diye bir sloganı var. Bu çok kişiyi tatmin etmiyor. Belli ki devam ediyor bu sorular. Bu benim kendi tecrübemden, Ankara'da iktidar çevreleriyle, çeşitli siyasi çevrelerle sohbetlerimizden, yaptığımız temaslardan edindiğim izlenim. Çünkü somut bir belgesi yok bu dediğimin. Çünkü insanlar inanamıyor, silahlı mücadele geri gelmeyecek şekilde gerçekten silahlar nihai olarak bırakılacak mı, sonlandırılacak mı? Abdullah Öcalan bu kadar net bir açıklamayı yapacak ve PKK buna uyuyacak mı? Bunu bir görelim diyorlar.
Eğer bu olursa bundan sonra ne olacak? Ana dilinde eğitim hakkı, resmi dil olarak tanınıp tanımaması, anayasadaki vatandaşlık tanımının değişmesi, yerel yönetimlerin durumu, bütün bunlar arka arkaya zaman içinde kendiliğinden gelecek zaten diyorlar. Bu olmadan hiçbir şey yapılamayacak diyorlar. Önce hele bir olsun, bu ispatlansın, barış olabileceği kanıtlansın, ondan sonra işte dersimizin burasına geleceğiz, bunlara geleceğiz diyorlar. Ama bu olmadan bunları konuşmanın bir manası yoktur diyorlar. Dolayısıyla da biz pazarlıktı, müzakereydi bunu konuşamıyoruz. O nedenle de devlet yetkililerine bunu sorduğunuz anda “peki ne karşılığı” deyince “burada bir pazarlık yok, pazarlık yapılmıyor” diyorlar. Peki Kürt meselesinin çözümü değil diyorlar zaten. “Bu terörist Türkiye için atılacak bir adım” diyorlar. Kimisi barış diyor, kimisi Devlet Bahçeli gibi bin yıllık Kürt kardeşlğinin yeniden tesis edilmesi ve sağlamlaştırılması diyor. Kürt meselesinin çözümü bu değil. Ama bu olduktan sonra, bu gerçekleştikten sonra da Kürt meselesi de duruyor. Kaybolmadı. Ondan sonra tamam işte sizin en büyük isteğiniz, en büyük altını çizdiğiniz husus, en fazla gerekliliğine işaret ettiğiniz konu bu değil miydi? “Silahların gölgesine hiçbir şey yapılmaz. Silahların gölgesine siyaset yapılmaz. Silahlar varken bir şey konuşulmaz” diyordunuz.
Rûdaw: O zaman devlet tarafından hangi adımlar atılacak?
Cengiz Çandar: İşte onu diyorum ben de. Yani o zaman bizler hepimiz dönüp devlete diyeceğiz ki; Efendiler bunu diyordunuz dediğiniz yapıldı işte. Şimdi gelelim Kürt meselesi diye bir şey duruyor ama orada. Yerel yönetimde seçmenlere saygı gösterilmiyor işte bakın bir sürü kayyım atandı. Bu konuları bir bakalım. İkincisi Kürtçe diye bir dil var. Bunun eğitim hakkı yok mu? Olmayacak mı? Üçüncüsü Kürtçe Türkiye'nin bazı bölgelerinde Türkçeden çok daha fazla konuşulan bir dil. Türkçenin resmi dil olmasına hiç kimsenin itirazı yok. Fakat en azından belli durumlarda, belli yerlerde Kürtçe'nin de ikinci bir resmi dil statüsü kazanması niye konuşulmasın? Niye bu sağlanmasın?
Dördüncüsü mevcut anayasada ki vatandaşlık tanımında Kürtler kendilerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin içinde göremiyorlar, bulamıyorlar. Yani oraya Kürt kelimesi sokmak değil mesele. Öyle bir vatandaşlık tanımı yaparsınız ki hiçbir kelime geçmez dersiniz ki çok basit bir tanım. “Kanunla belirtilmiş şartları yerine getiren kişiler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanırlar” denir. Bitti. Orada ne Türk kelimesi var, ne Kürt kelimesi var, ne Arap var, ne Acem var, ne Ermeni var, ne Rum. Yani bunlar yapılabilir. Bunlar için anayasa değişikliği lazım. Ama bunları konuşmak için şimdiki bu aşamayı geçmemiz gerekiyor. Bu aşama geçirdikten sonra, yalnız devlet tamam benim işim bitti der. Yok bitmedi şimdi başlıyor diyeceğiz.
Rûdaw: Peki kayyım dediniz. Bir yandan barış, kardeşlik konuşuluyor. Öte yandan kayyımlar atanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cengiz Çandar: Bu benim kendi görüşüm. Hem milletvekili olarak hem kişi olarak hem bir aydın olarak kendi adıma konuşayım. Bu benim hiç hoşlanmadığım büyük tepki duyduğum çok karşı olduğum ve hatta olacak iş değil diye feveran edeceğim bir konu. Fakat siyasi analiz yaptığınız vakit eğer her şeyi unutursanız siz aktivist değilsiniz, hukukçu değilsiniz, milletvekili değilsiniz, siz bir siyasi analizsiniz. Arjantin'de, Kanada'da Türkiye'yi inceliyorsunuz.
Rûdaw: Bu meseleyi nasıl inceliyorsunuz diye...
Cengiz Çandar: Şimdi bakıyorsunuz barış diyorlar böyle bir çağrı bekliyorlar kayyım atıyorlar bu böyle şey olur mu? Şöyle de diyebilirsiniz bir Kanadalı olarak bir Arjantinli olarak uzaktan bu konuya bakan biri olarak. Bu olmasa daha iyi olurdu ama bu bir siyaset oyunu gibi. Aslında işler bu duruma yani barış noktasına ulaşmadan devlet mümkün olduğu kadar taraflardan birine “bak ben elimde sopayı tutuyorum, her zaman seni cezalandıracak güce sahibim” diye bir güç gösterme ihtiyacı duyuyor.
Aynı zamanda da kendi iç kamuoyuna da bu mesajı veriyor. Çünkü Türkiye'de kuvvetli bir milliyetçi havada var. Milliyetçi havadan kastım Kürt karşıtı bir havada var. Olmaması gereken maalesef diyeceğim ama var. Ve bu havanın ortadan kaldırılması, dağıtılması lazım. Şimdi bundan sonra atılacak adımlara çok büyük tepkiler ve engeller çıkmasın diye orayı teskin etmek için de “siz merak etmeyin bak biz elimizi sağlam tutuyoruz” mesajı veriliyor. İç politikaya ilişkin mesaj vermek için de yapılıyopr olabilir.
Ama tekrar ediyorum bu iyi bir şey değil. Bu olmaması gereken bir şey ama bunun olması kayyım konusunun, bu uygulamanın olması illa Abdullah Öcalan'ın çağrısı olamayacak ve o çağrının istedikleri yerine getirilmeyecek anlamına da gelmiyor. O yüzden bu o kadar önemli bir süreç ki bu noktaya vardıktan sonra yeni bir süreç başlayacak. Ondan sonra başka şeyler konuşacağız muhtemelen.
Rûdaw: Geçtiğimiz haftalarda İmralı heyeti Kürdistan Bölgesi’ne geldi. Bir takım görüşmeler yaptılar farklı Kürdistan liderleriyle. Sonra döndüler. Sizinle o görüşmelerin içeriğine ilişkin bir şey paylaşıldı mı?
Cengiz Çandar: Heyet buraya geldiği sırada, arkadaşlarımız buraya gelip temaslarda bulunduğu sırada ve döndüklerinde de yurt içinde değildim. Türkiye’de değildim. Fakat biliyoruz. Çünkü partinin milletvekilleri arasına bir bilgi alışverişi, yazışmaları oluyor oralarda bazı bilgileri verdiler. Çok ayrıntılı bir şey anlatılmadı ama çok da ayrıntılı bir şey konuşulmamış anladığım kadarıyla. Erbil'e geldikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı Abdüllatif Reşit’le bugün özel olarak görüştük. Çok eski dostuzdur. İşte Neçirvan Barzani'yi bugün dinlerken, bir de iki gündür bu kişilere yakın insanlarla da sohbetlerden anladığım kadarıyla bizim heyetin neler konuştuğunu direkt bizim heyetten duymadıysam da Irak Kürt tarafından belli ipuçları edindim. Ama İmralı'ya giden heyetin neler konuştuklarını biliyoruz. Öcalan ne dedi? Onlar neler söyledi? Hangi konuya nasıl bakıyor?
Rûdaw: Bunları bizimle de paylaşabilir misiniz?
Cengiz Çandar: Aslında çok ilginç bir durum var. Hem çok kapalı ve gizli gözüken bir yanı var. Bir yandan da çok şeffaf bir taraf var. Şöyle şeffaf, bizim DEM milletvekili olarak bildiklerimiz. Bizden belki daha fazlasını en az bizim kadar biz ne biliyorsak Öcalan'dan gelen bilgiler anlamında, Sayın Mesud Barzani biliyor, Sayın Neçirvan Barzani biliyor, Sayın Mesrur Barzani biliyor. Bafıl Talabani biliyor, Kubad Talabani biliyor. Onların bildiğini muhtemelen Irak Cumhurbaşkanı Dr. Latif Reşid, o da Kürt zaten, biliyor. O bilgilere baktığınız zaman çok böyle muazaam, gizli ve hiç duyulmamış bir şeyler yok. Biz bunları zaten biliyoruz. Bizim bildiğimizi ve bizim duyduklarımızın aynısını duydukları vakit gerek Mesud Barzani, gerek Neçirvan Barzani, gerek Talabani kardeşler, Mesrur Barzani hepsi çok memnun olmuşlar ve “biz buna bütün desteğimizi sunuyoruz ve elimizden gelecek bir yardım varsa hazırız” demişler. Bizimkiler de son derece mutlu bir şekilde döndüler onu biliyorum. Çok mutluydular. Zaten mutlulukları buradaki basın toplantılarından da ortaya çıktı. Keskin Bayındır yaptı konuşmayı. Ben hem Erbil, hem de Süleymaniye’deki basın toplantılarını izledim. Bir de arkadaşlarımızı tanıyoruz biz. Keskin Bayındır'ın yüz hatları, ses tonu mutluluktan uçuyorlardı.
Daha sonra da Tuncer Bakırhan daha dün Ankara'da grup konuşması yaptı. Grup konuşmasında seçtiği ve kullandığı bazı cümleler var. Bu ziyaret İmralı heyetinin Kürdistan Bölgesi’nde yaptığı ziyaretin en çarpıcı tarafı hangi sırları getirdi falan değil. Öyle sır falan çok bilinmedik bir şey yok. En önemli tarafı Kürt ulusal birliğinin yeniden kurulma manzarasının ortaya çıkmış olmasıydı. Çünkü herkesin bildiğini birbirimizden gizlemenin alemi yok. PKK ve KDP, Irak Kürdistan Demokrat Partisi böyle birbirinin boğazına yapışmış bir görüntü veriyorlardı epey bir süredir. Ve PKK'nin etkilediği Türkiye-Kürt hareketinin bütün kesimleri de KDP'ye karşı mesafeliydi. Zaten yayın organlarına baktığınız zaman manşetlere, yazılarda kullanılanılan dile bu görünüyordu. Açıkta söyleyeyim işte Yeni Yaşam gazetesinden aklınıza gelen bütün gazetelere kadar. Hatta şu anda bu konuştuğumuz Rûdaw’a bizim partinin yakın çevreleri çok iyi gözle bakmıyordu. Yani aman Rûdaw’a konuşma filan deniyordu. Şimdi bu bir Kürt ulusal birliği görüntüsü değil.
Türkiye Dışişleri Bakanı kalkıyor Meclis’te YPG'den ve Suriye Demokratik Güçleri’nden bahsederken “Onlar Suriye'deki Kürtleri temsil etmiyor, bizim temasta olduğumuz Suriye Kürtlerinin gerçek temsilcileri var” diye ENKS'yi kastediyordu. Suriye Kürt Ulusal Meclisi'ni kastediyordu. Şimdi o günden bugüne birincisi ENKS ile Suriye Demokratik Güçler arasında bir diyalog var. Mazlum (Abdi) geldi burada Mesud Barzani tarafından kabul edildi, görüştüler. Ve şimdi ENKS ile PYD Şam'la görüşmek için ortak bir heyet oluşturmayı aralarında konuşuyorlar. Sonra DEM Parti milletvekillerinden oluşan ve aynı zamanda DEM Parti'nin ana Kürt blokunu temsil eden Demokratik Bölgeler Partisi'nin genel başkanı Keskin Bayındır, Abdullah Öcalan'ın mesajlarını doğrudan Mesud Barzani’ye, Neçirvan Barzani’ye, Mesrur Barzani’ye, Bafil Talabani’ye, Kubad Talabani’ye getiriyor ve yüzlerinden böyle mutluluk saçarak basın toplantısı yapıyorlar. Şimdi bu bir Kürt ulusal birliği halidir. Demin söylediğim o yazılar, manşetler böyle mesafelerin dışında birbirlerine karşı gayet saygılı ve övgülü sözlerle davranan taraflar var. Bugün de Neçirvan Barzani'nin sözcükleri de çok önemli.
Rûdaw: Bugün Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani ile ayaküstü sohbet ettiniz. Size bir şeyler demişti. Ben de uzaktan sizi izliyordum. Hem siz hem Neçirvan Bey gülüyordunuz. Size ne dedi?
Cengiz Çandar: Süreçle ilgili ve hiç siyasi durumla ilgili hiç konuşmadık. Şimdi Neçirvan Bey ile benim çok eski ve özel bir ilişkim var. Yani 1991 yılından tanışıyoruz. Ve çok zor zamanlarda beraber olduk. 2003'ten itibaren daha Irak'ta her şey yerli yerine oturmamışken Erbil'de her geldiğimde mutlaka onunla görüşürdüm. O da çok yüce gönüllüydü. Az kahvaltısını yemedik evinde. Az Barzan Balı hediye etmedi bana, çok en iyi bir baldır dünyada. Oradan gelen bizim çok eski yıllara dayanan bir özel dostluğumuz var Neçirvan Barzan ile. 4-5 yıldır da hiç yüz yüze gelmemiştik, karşılaşmamıştık.
Rûdaw: Peki size ne dedi?
Cengiz Çandar: Dedi ki “ya ne kadar zaman oldu görüşmeyeli.” Sarıldık, öpüştük. Sonra “bu ne gençlik böyle” dedi. Dedim ki işte “bu bölgenin işleriyle uğraşınca insanın canlanıyor böyle oluyor.” Sonra bir daha konuşmayı yaptıktan sonra kürsünden indiği sırada, ben İsmail Beşikci'nin yanındaydım. İsmail Beşikci'yi görünce “ağabey” diye ona geldi. Ondan sonra güzel sözler söyledi İsmail Beşikci’ye. Beşikçi iyi duymuyor, benim ona Türkçe söylememi istedi. Sonra tekrar “ya ne kadar zaman oldu görüşmeyeli, bu ne gençlik?” dedi tekrar. Dedim ki “sen de öylesin” yani. “Senin benden aşağı kalır yanın yok, hiç söyleme” dedim. Böyle şakalaştık.
Rûdaw: Çok teşekkür ederim Cengiz Bey. Aslında zamanımız çok dar yoksa çok daha fazla konuşulacak konu var.
Cengiz Çandar: Konuşacağımız zamanlar olacak yakında.
Rûdaw: Çok sağ olun. Teşekkür ederiz bize vakit ayırdığınız.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.