Cumhur İttifakı samimi mi? Muhalefet yeterli mi?
“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır” Yaşar Kemal
Ortadoğu’daki savaşın seyri ve muhtemel gelişmeler Kürtleri bu süreçte muhatap almayı gerekli kılmış gözüküyor. 100 yıllık süreç içinde çok defa kandırılmış, devletin entrikaları karşısında hayal kırıklığına uğramış, tenkil, tehcir, inkar ve imhaya maruz kalmış olmalarına rağmen direnmeyi becerebilmiş olan Kürtlerin politik bilinç düzeyi gelişmiş durumda.
Kürtlerin haklı demokratik taleplerinin önündeki engellerin kaldırılması için özellikle AKP-MHP-CHP’nin tekçi zihniyetten çoğulcu zihniyete sıçrama yapmaları gerekir.
Sadece Kürtlerin değil, farklı etnik kimliğe, inanca, felsefeye, hayat tarzına sahip kesimlerin de çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı, hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasiye ihtiyacı var. Türkiye, ilk anayasanın yapıldığı 1876’dan bu yana halen toplumsal barış ve uzlaşıyı sağlayan bir anayasa yapamadı.
Türkiye’de anayasanın muhatapları olan bireyler ve gruplar anayasaların inşa süreçlerinde hiçbir zaman söz sahibi olamadılar. Devlet daima despotik karakteriyle toplumu yukarıdan değiştirmeye kalktı, toplumun ne istediğini duymak istemedi. Resmi ideoloji, anayasalar, kanunlar ve kurumlarla topluma dayatıldı.
Eski rejimden şikayetçi olan dindar- muhafazakar kesim 2002’de çevreden gelerek merkezde AKP ile iktidar oldu, bir süre AB çıpasına tutunarak devletin ideolojik, güvenlik rantına dayalı yapılanmasıyla mücadele etti, 17-25 Aralık 2013’ten itibaren bu yapılanmayla uzlaşma zorunda kalarak mağduru olduğu eski rejimin bütün olumsuzluklarını zirveye taşıyıp, çöküşü hızlandırdı
Herkes bakımından hak ve özgürlükleri yeni bir toplumsal sözleşmede güvence altına almak, devleti bu amacı gerçekleştirecek her türlü etnik kimliğe, dine ve inanca eşit mesafede duran teknik bir aygıt olarak düzenlemek bakımından bireylerin ve toplumu oluşturan kesimlerin anayasa inşa sürecinde fikirlerini belirtmeleri başlangıç noktası olmalı.
Anayasanın toplum içindeki farklı kesimlerin barış içinde hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanabilmelerinin ilkelerini müzakere süreciyle, toplumsal mutabakat sonucu belirledikleri bir metin olması önemli.
İnsanların kendi gelecekleri üzerine alınacak kararlarda söylediklerinin dikkate alınması, onları hak ve özgürlükleri kullanmada ve korumada daha istekli kılacağı açık. Süreç odaklı anayasacılıkta ortak yaklaşım, çoğunlukçu yöntem ve usullere itibar edilmeyişi aksine mümkün olan en geniş müzakere ve mutabakat düzlemini oluşturmak üzere gerekli olan katılımı sağlayan süreçleri kurumsallaştırmak oldu.
Toplum içindeki grup ve bireylerin, kendileri dışında kalanların hak ve özgürlükleri tanınmadan özgür olamayacaklarını anlamaları da bu sürece katkı sunacak. Boş sayfa ( tabula rasa), geniş katılım, müzakere-uzlaşı çabası, intikam ve öfke duygularının aşılacağı heyecanlı, umutlu bir süreç.
İspanya’nın Franco dönemindeki faşist politikalarla büyüyen Katalan ve Bask meselesini 1978 Anayasası üzerinden hangi süreçle aştığı önemli bir örnek.
İspanya Franco dönemi politikalar sonucu kutuplaşmış bir toplum haline gelmişti. Bu konuda “eşit aktörlerin özgür bir biçimde konsensüsle temel kararlarını alamadığı toplum kutuplaşmış toplumdur.” tanımı kabul görmekte.
İspanya anayasanın yapılabilmesini sağlayan demokratikleşme sürecine kadar aktörler eşit etkide değildi. Eşit aktörler, anayasa yapım sürecinde farklı grupların geniş temsilinin sağlandığı kurucu meclis oluşturmakla sağlanmış oldu.
Eşit aktörlerin müzakere sürecinde iradelerini özgürce ortaya konulmasını sağlayan “özgür ortamın” sağlanması gerekmekteydi.. Bu nedenle özgür ortamda fikirlerini söyleyenlerin hukuk güvenliği altında olması şarttı.
Kral Carlos’un yardıma çağırdığı liberal Adolfo Suarez başbakan olduktan sonra 1977 yılının Haziran ayında seçim yapılacağını açıkladı, hak ve özgürlükleri yasal güvence altına aldı ve en önemlisi demokratikleşmenin yolunu açacak olan hamleyi yaparak siyasi mahkumlara yönelik af ilan etti. Nihayet eşit aktörlerin özgür bir ortamda, temel meseleler ve ilkeler üzerinde müzakere ederek, yeterli kabul edilebilecek bir düzeyde uzlaşıya varabilecekleri ortam yaratılmış oluyordu. (Mehmet Sercan Ercan- İspanya Anayasası’nın Yapım Sürecine İlişkin Bir İnceleme İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Güz 2022 )
İspanya kurucu iktidarı çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı, demokratik bir anayasa yapma niyetine sahipti. Nitekim İspanya Anayasa’sının da 1. maddesinde “İspanya’yı, hukukun üstünlüğüne bağlı, kanun düzeni, özgürlük, adalet, eşitlik ve siyasi çoğulculuğun en yüksek değerlerini savunan sosyal ve demokratik bir devlet olarak kurar” düzenlemesi yapıldı. 2. madde siyasi birliği vurgularken İspanya’yı oluşturan millet ve bölgelerin özerklik haklarını ve bunların arasındaki dayanışma hakkını tanıyıp garanti etmiş oldu. Anayasa’nın 3. ve 4. maddeleriyle de özerk topluluklara dil ve bayrak hakkı tanındı.
Temel hak ve hürriyetleri düzenleyen 10. maddede temel hak ve hürriyetlerin İspanya’nın tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere göre yorumlanacağı belirtilirken kısıtlayıcı kriterlere yer verilmedi. 14. maddede kanun önünde eşitlik ilkesi klasik tanımından daha geniş bir kitleyi içine alacak şekilde düzenlendi.
20. maddenin 4. fıkrasına göre ifade özgürlüğü kişi onuru, itibarı ve özel hayatın gizliliğiyle ilgili haklar, çocukların ve gençlerin korunmasına ilişkin kriterlerle sınırlanırken, ayrılıkçı veya bölücü fikirlerin dile getirmesine sınırlama getirilmedi. Dolayısıyla ayrılıkçı veya bölücü ifadeler nedeniyle bir siyasi partinin kapatılması veya üyelerinin tutuklanmasının önüne geçildi. İspanya 1978 Anayasası’nı yaparken ülkeyi 17 özerk bölge ve 2 özerk kente ayırdı. Bu bölünme, siyasal jargonda ‘Cafe para Todos’ (Herkese Kahve) olarak adlandırılmakta.( Ercan- a.g.e )
İspanya toplumu, kralı ve siyasetçisiyle özgürlükçü, demokratik ,çoğulcu ve katılımcı bir anayasayı terörle mücadele ederken yapabilme ferasetini gösterebildi.
İspanya geçiş sürecini başarılı bir şekilde yürüterek, Kralın öncülüğünde özgürlükçü bir başbakanın liderliğinde aktörleri eşit hale getirerek yani en yaygın temsili sağlayarak, ifade özgürlüğünü en geniş anlamda sağlayıp hukuki güvenceye alarak barış ve huzurunu sağlayabildi.
Türkiye’nin bulunduğu ortamda aktörler eşit değil. Bu nedenle yeni bir seçimle kurucu niteliği olan bir meclis oluşturmak önemli bir aşama. Özgür ortamı sağlamak için ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakları alanındaki tüm engelleri kaldırmak, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamak, hakim bağımsızlığı ve tarafsızlığını, adil yargılanma hakkını gerçekleştirmek zorunlu. Kuşkusuz bunlar sağlandıktan sonra aktörlerin müzakere-tartışma-uzlaşma çizgisinde karşılıklı güven sağlayarak ilerlemeleri önemli.
Cumhur İttifakı bu anlamda samimi mi? Muhalefet ne kadar yeterli?