Dağ bize neyi anlatıyor?
"Yeryüzüne insanları sarsmasın diye sağlam dağlar yerleştirdik" (Enbiya, 31).
Hiç kuşkusuz ayetlerin ilk anda anlaşılan zahiri anlamları esastır her zaman. Dolayısıyla bu ayet yeryüzünün jeolojik yapısına dair bir hakikate işaret etmektedir. Ancak bunun yanında dinî nassların, özellikle Kur'an-ı Kerimin dilinin sembolik olduğunu da biliyoruz. Bu açıdan bu ayetin, insanların sosyal hayatlarına dair bir hakikati, doğadan bir sembol aracılığıyla anlatmış olması ihtimali göz ardı edilemez. Yüce Allah bize "yeryüzünün fizikî varlığı sarsılmasın diye oraya sağlam dağlar yerleştirdiğim gibi siz de sosyal hayatınızın istikrara kavuşması için dağ gibi sağlam devletler kurun" demek istiyor.
Bu nedenle, insan hayatının istikrarlı, dengeli ve sarsılmayacak bir şekilde yoluna devam etmesi için dağ gibi sarsılmaz devletler kurmamızın ilahî bir buyruk olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim akıl ve tecrübe de bunu gerekli gördüğü için her zaman coğrafi hinterlantlarına hakim ve şu veya bu şekilde, aşiret, millet, taife vs olarak örgütlenmiş insan kümelerini himayesine alarak sosyal hayatın istikrarını sağlayan sağlam devletler olagelmiştir modern zamanlara kadar. Böyle bir devletin olmadığı zamanlarda ise, mesela günümüzde insanlığın duçar olduğu musibetlerin dehşet verici boyutlara ulaştığını hepimiz biliyoruz, görüyoruz.
Bugünkü Ortadoğu örneğin. Modern zamanlara kadar, dinin ve akıl ve tecrübenin gereği olarak her zaman tam merkezinde dağ gibi sağlam bir devlet örgütlenmesi vardı ve bu devlet, sınırları içinde olmayan milletlere bile güvenli bir sığınak işlevini görüyordu. Osmanlının ta Açe-Sumatra'yı haramilerden koruduğunu biliyoruz mesela. Fizikî mesafenin uzaklığına ve de sınırları içinde olmamasına rağmen. Harami sömürgeciler bu hakikati bildikleri için, bütün enerjisini, yer altı, yer üstü zenginliklerini talan etmeyi hedefledikleri bölgeye güvenlik ve istikrar telkin eden dağı, diğer bir ifadeyle Osmanlıyı un ufak ettiler. Ve tabi bölge o gün bugündür istikrar yüzü görmedi, görmüyor. Sarsıldıkça sarsılıyor. İnsanlar duldasına sığınacakları bir dağ olmadığı için de her rüzgarın önünde savrulup duruyorlar.
Kuşkusuz bölgemizde devletler var, hem de köy köy, benzin istasyonu mesabesinde devletler. Ama bunların hiçbiri gölgesinde insanlığa istikrar ve güven bahşedecek, mevcut sarsak düzeni yatıştıracak özellikte değil. İçlerinde Türkiye, Mısır, İran, belki Suudi Arabistan gibi bu potansiyele sahip olanları olduğu gibi bunlar arasında da son yılların Türkiye'si gibi bu iradeyi gösterenler de var. Sözünü ettiğimiz potansiyel ve de irade sahibi devletlerin doğru ve yanlış politikalarını ele alıp değerlendirmek şu köşenin kapasitesini aşacağı için hem potansiyeli hem de iradesi olan Türkiye'ye yönelik beklentinin ete kemiğe bürünmesi için gerekli olan hususlara dair birkaç kelam etmek gerekir.
Yüzyıllardır dünyamızın geçtiği süreç, tam bir harami düzeni olan batı medeniyetinin egemenliğinde, insanların sığınaksız, korunaksız, himayesiz kaldığı bir süreçtir. Batı medeniyetinin tek amacı, insanlığı koruyucu değerlerinden kopararak harami iştahı için kolay lokma haline getirmek olduğu ayan beyan ortadadır. Bütün dünya, özellikle bölgemiz bu doyumsuz medeniyetin kurbanı konumundadır. Bu yüzden insanlık dağ gibi bir değerler medeniyetine, onu temsil eden güçlü bir devlete her zamankinden çok ihtiyaç duymaktadır. Söylediğimiz gibi Türkiye potansiyel ve son yıllarda belirginleşen irade olarak bu ihtiyaca cevap verecek güce sahiptir. Ancak Türkiye batı medeniyetinin değerlerinin temsilcisi olarak bu potansiyelini kullanamaz, bu iradesini gerçekleştiremez. Bölgemiz batı medeniyetini her bakımdan tecrübe etmiştir. İhtiyaç duydukları şey, onun bir kopyası değil, değerler medeniyetinin temsilcisi güçlü bir devlettir.
Yazının girişinde yer verdiğim ayetin, Enbiya, yani peygamberler suresinde yer alıyor olmasının da sembolik bir anlamı var. Ayet sembolik bir dille, güçlü bir devletin temsil edeceği değerlerin, peygamberlerin getirdiği değerler olduğunu anlatıyor. Dağ gibi bir medeniyet, güçlü bir devlet ancak tevhid, adalet ve özgürlük gibi nebevî değerlerle mümkündür.