Depremden daha önemli işlerimiz var!
Çarşamba günü 6.2’lik deprem kabusu İstanbul’u bir kez daha uyardı. Hepimiz hiç unutmadığımız ama hatırlamak da istemediğimiz o büyük korkuyla sarsıldık. Çok şükür ki bu kez ölüm acıları yaşamadık, şükrediyoruz.
Kahraman Maraş merkezli depremde şehirlerimiz yıkılmış, elli binin üzerinde insanımızı kaybetmiştik. Bu öylesine büyük bir acıydı ki buradan alacağımız dersin, ülke olarak hepimizi yeni bir uyanışa sevk edeceğini ve artık deprem meselesini kökünden çözeceğimize inanıyorduk.
Sonra gördük ki acılar, ölümler bize hiçbir şey öğretmemiş. Çünkü memlekete en küçük bir faydası olmayan, enerjimizi tüketen “Vatan-millet-bayrak” hamaseti üretmekten, esas problemlerimizi konuşmaya bir türlü vakit bulamadık.
En son 2019’un Eylül ayında Silivri’de meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki deprem sonrasında günlerce İstanbul için kaçınılmaz hale gelen deprem korkusunu tartışmış, merkezi yönetim ve belediyelerin el ele vererek gerekli önlemlerin acilen alınması gerektiğini hep birlikte haykırmıştık.
Ama her zaman olduğu gibi depremin üzerinden altı ay bile geçmeden tehlikeyi unutup geleneksel ezberlerimize geri dönmüştük. Oysa 1999 gölcük depreminden bu yana deprem konusunda uzman isimler, yer bilimciler deprem tehlikesinin her an İstanbul’un kapısını çalabileceği konusunda ciddi uyarılarda bulunuyorlardı. O büyük acının üzerinden tam 26 yıl geçmesine rağmen, ne yazık ki ülke olarak deprem için en küçük bir adım bile atmış değiliz.
Lütfen kimse birtakım bahanelerin arkasına saklanmaya kalkmasın. Esas itibariyle ülkenin temel problemleri konusunda adım atması gereken merkezi iktidardır. Elbette bu, belediyelerin sorumluluğu olmadığı anlamına gelmiyor. Ama öncülük etmesi ve belediyeleri yönlendirmesi gereken de iktidardır.
Eğer derdimiz gerçekten bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek olsaydı belediyelerin elinden tutup devletin imkanlarıyla buluşturarak, İstanbul’un deprem problemini çoktan çözmüş olurduk.
Bu ne kahredici bir ihmalkarlıktır ki kimse çıkıp “Merkezi iktidar ve belediyeler omuz omuza çalışmayı başarabilselerdi, 26 yılda İstanbul yeniden inşa edilirdi” diyerek erdemli bir tavır bile ortaya koyamıyor.
Bugün geldiğimiz noktada önümüzdeki tablo şu; 26 yıldır deprem konusunda tedbirler üretemedik, şehirlerimizi yenileyemedik ama İstanbul’daki deprem toplanma alanlarına AVM yapama konusunda çok başarılı(!) işler yaptık. Mesela, İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) raporlarına göre, İstanbul’da en az 42 bin 200 kişinin deprem sonrası barınma ihtiyacını karşılayabileceği büyüklükteki toplam alanda, 95 adet 20 bin metrekarenin üstünde AVM bulunuyor.İktidarımızın deprem konusunda bir başka başarılı projesi de Kanal İstanbul… İstanbul, Çarşamba günü 6.2’lik bir deprem kabusunu yaşarken iktidar Kanal İstanbul’un geçeceği güzergahın etrafındaki rant alanlarının pazarlamasına tam gaz devam ediyor.Bütün bunlar yetmiyormuş gibi hukuksuzlukta adeta zirve yaparak, Türkiye’nin ekonomik imkanlarını bir gecede yerle bir etmeye devam ediyoruz.
Düşünün ki 19 Mart’taki siyaset mühendisliği projesiyle Ekrem İmamoğlu’nun hapse atıldığı günden bu yana tam 50 milyar dolar yakıldı, bu paralarla deprem için neler yapılmazdı ki… Nitekim cezaevinden açıklama yapan İmamoğlu diyor ki: “Bu kumpasın maliyeti trilyonlarca lire. Bu kaynakla 1 milyon güvenli konut üretebilirdik.”
Şu ana kadar sergilediğimiz vurdumduymazlığa bakarak söylemek gerekirse, biz her depremde ağlaşırız, sayısız gözü yaşlı deprem hikayeleri anlatırız, ekranlarda deprem uzmanlarını yarıştırırız, bir hafta sonra artık bir Türkiye klasiği haline gelen gözaltına alma ve tutuklama eğlencemize geri döneriz…
Kim ne derse desin, ülke olarak bizim depremden daha önemli işlerimiz var! İktidar eleştirisi yapanları, en doğal anayasal protesto haklarını kullanan gençleri tutuklamak, siyasi parti liderlerini, belediye başkanlarını hapse atmak gibi mesela…
Depremler olur geçer, sonra unutulur ama itaat etmeyenler, devlete kafa tutanlar hizaya sokulmazsa memleket beka tehlikesine düşer!..