1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Devlet, Kürt meselesini ne tutabiliyor ne de bırakabiliyor"
"Devlet, Kürt meselesini ne tutabiliyor ne de bırakabiliyor"

"Devlet, Kürt meselesini ne tutabiliyor ne de bırakabiliyor"

KKP Eski Genel Başkanı ve DEM Parti Van Milletvekili Sinan Çiftyürek, Türkiye’nin Kürt politikasına ilişkin “Devlet, Kürt meselesini ne tutabiliyor ne de bırakabiliyor" değerlendirmesinde bulundu.

A+A-

Kadir Cesur - Gazeteduvar

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de TBMM’de DEM Parti sıralarına el uzatarak başlattığı süreç, siyaset arenasında yeni tartışmalara kapı araladı. Bu hareket, yeni bir "çözüm süreci" ihtimalinin artmasına da neden oldu.

Bahçeli'nin bu adımı, özellikle geçmişte çözüm süreci konusunda sert tutumuyla bilinen MHP'nin yeni bir yaklaşım sergileyip sergilemeyeceği sorusunu gündeme getirdi. Ancak bu süreçte, Türkiye’nin Suriye politikası ve DEM Partili belediyelere kayyım atanması gibi konular, olası bir diyalog ihtimaline gölge düşürebilecek unsurlar olarak değerlendiriliyor.

Kürdistan Komünist Partisi (KKP) Eski Genel Başkanı ve DEM Parti Van Milletvekili Sinan Çiftyürek ile bu süreci, yani Türkiye’nin Suriye politikasını, iç siyaseti, kayyım atamalarını ve Kürt mesesini konuştuk.

Kürdistan Komünist Partisi Eski Genel Başkanı ve DEM Parti Van Milletvekili Sinan Çiftyürek

‘ROJAVA’DAKİ HER DURUM BURAYI ÇOK CİDDİ ETKİLEYECEKTİR’

Suriye ve Rojava’da yaşananlara ilişkin konuşalım. İktidarın Suriye politikasının, Türkiye’deki Kürtlere, politik, ekonomik ve duygusal yansıması nasıl olur?

Türkiye her zaman Kürt meselesini, önce Kürdistan Bölgesel Yönetimi sonra da özerk Rojava üzerinden belirledi. Orada alacağı her ‘kazanım’ iç siyasette bir başarı olarak propaganda edildi. Malum son grup toplantısında da Tel Rıfat üzerinden bir zafer propagandası yaptı. Rojava’daki her durum burayı çok ciddi etkileyecektir. Bir örnek vermek gerekirse; Şener Şen'in Züğürt Ağa isimli bir filmi vardı. Ağa iflas etmiş, gidip şehirde domates satıyor. Önceleri utanıyor ve sessizce ‘domates’ diyerek sesleniyor. Alıştıktan sonra sesini yükseltmeye başlıyor. Bunu şu yüzden anlattım. Bizim Urfa, Antep, Adıyaman yöresi yüksek sesle ‘Kürdüz’ demezlerdi.  Önce Kürdistan bölgesel yönetimi resmi statü kazandı. Sonra Rojava ve Kobani direnişi gerçekleşti. Daha sonra ben Antep’in köylerine gittiğim zaman, artık yüksek sesle ‘Ben Kürdüm’ dediklerini duydum.

‘TÜRKİYE’DEKİ KÜRDİSTAN HALİHAZIRDA KÜRESEL DENKLEM İÇİNDE DEĞİL’

Suriye Kürtleri ile Türkiye Kürtlerini ayrı ayrı değerlendiren bir siyasi politika olduğunu görüyoruz. Gerçekten ayrı mı değerlendirmek gerekiyor?

Şimdi politika farklılığı şuradan kaynaklanıyor. Rojava, şöyle ya da böyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi küresel denklemde yer alıyor. Bu nedenle, politik dillerinin şekillenmesinde onun payı var. Kürdistan Bölgesel Yönetimi için de durum böyle. Ama Türkiye Kürdistan’ı, halihazırda küresel denklem içinde değildir. Dolayısıyla dili, siyaseti ve benzeri üst sınırlar, iç denklem esas alınarak belirleniyor.

‘ROJAVA İLE DUYGUSAL VE KÜLTÜREL BAĞLARIMIZ GÜÇLÜDÜR’

Rojava’daki Kürtler ile Türkiye’deki Kürtler arasında duygusal bir bağ var mı? Varsa nasıl tanımlarsınız?

Var, hem de çok canlı. Çünkü Türkiye’deki Kürtler ile Rojava ya da Suriye Kürtleri arasında mahalleler, köyler bölündü. Köyün yarısı bu tarafta, diğer yarısı öteki tarafta kaldı. Mesela, Nusaybin ile Qamişlo (Kamışlı) aslında bir ilçeydi. İlçe ikiye bölündü ve yarısı bu tarafta, yarısı da diğer tarafta kaldı. O nedenle, Rojava ile duygusal ve kültürel bağlarımız güçlüdür. Öte yandan, bizim buradaki Kurmancî lehçesiyle, Rojava’daki lehçe yüzde 90 aynıdır. Farkı ise şudur: Rojava Kürdü yüzde 95, hatta belki de yüzde 100 kendi ana dilini kullanır. Kuzeydeki Kürtler ise asimile olmuştur. Ama duygusal bağlar, kültürel bağlar, tarihi bağlar devam ediyor.

‘KÜRTLERİN KAZANIMLARI İÇERDE GASP EDİLİYOR, DIŞARDA HEDEF ALINIYOR’

Türkiye’deki iç siyasetle devam edelim. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis açılışında, DEM Partililere el uzatmasıyla başlayan süreç, bir sonuca ulaşabilir mi?

Aslında bir tespitle başlamakta yarar var. Bunu Meclis çatısı altında da dile getirdim. Devlet, Kürt meselesini ne tutabiliyor ne bırakabiliyor ne sürdürebiliyor ne de çözebiliyor. Tablo tam anlamıyla bu. Bir gün çıkıp ‘Kürtler devlet aramasın, Türkiye Cumhuriyeti zaten onların devleti’ deniliyor. Cumhurbaşkanının başdanışmanı çıkıp ‘Kürt sorunu yoktur, Türkiye Kürtlerin milli devletidir’ diyor. Kürt milli devleti, Kürtlerin varlığını kabul etmiyor.

Bu meselenin Devlet Bahçeli tarafından başlatılması, devlet açısından isabetlidir. Bahçeli’nin yerine başka birisi bunu söyleseydi kıyamet kopardı. Erdoğan dahil. Bahçeli’nin milliyetçi tavrından kimse şüphe etmez. Fakat bayram değil, seyran değil... Elbette el sıkışalım. Herkesin elini sıksın. Bu, zaten olması gerekendir. ‘İçerde ve dışarda birliğimizi sağlamamız gerekiyor’ dedi. Cumhurbaşkanı ‘Diyaloğa ihtiyaç var’ dedi. Kime dendi bunlar? Kürtlere söyleniyor. O halde neden karanlıkta duruyorsunuz? Adını koyun. Bu mesele barış zemininde çözülsün. Öcalan ile ilgili ‘Umut hakkından yararlansın’ dediler. Yararlansın, zaten 26 yıldır yatıyor. ‘Herkes silahı bıraksın’ dediler. O tamamen PKK, Öcalan ve devlet arasındaki bir meseledir. Tamam, bunları söylüyorlar. Çok da güzel söylüyorlar ama bir yandan da kayyım siyaseti izleniyor. İçerde Kürtlerin kazanımları gasp ediliyor, dışarıda ise Kürdün kazanımları hedef alınıyor. Yani söz ile icraat, zıt yönde ilerliyor.

‘BU KOŞULLARDA TOPLUMSAL BARIŞ MÜMKÜN DEĞİLDİR’

Önceki soruma bağlantılı olarak soruyorum. Türkiye’de Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanırken, Rojava’ya da bir müdahale arzusu var. Bu durumda toplumsal barış nasıl sağlanabilir?

Kesinlikle mümkün değildir. İçeride ve dışarıda Kürtlerin kazanımları üzerine yapılan bir siyaset, Kürtlerle barışı getirmez. Öcalan ile ilgili çok şey söylendi. Dileriz bir an evvel bırakırlar. Fakat Öcalan’ın bırakılması, Kürt meselesini çözmek değildir ki. Tamam, Öcalan’ı bırakın. Kürt siyasetinde daha rahat konuşsun, daha rahat tartışsın, görüşlerini, düşüncelerini kamuoyu ile paylaşsın. Varsayalım ki, Kandil de silah bıraktı. Bunlar olunca Kürt meselesi çözülmüş mü oluyor? Bakın, Kürtlerin asgari talepleri bellidir. Bin yıllık kardeşsek, Kürt varlığını anayasada kabul et. Kürtçe, dünyanın en kadim dillerinden biri ama Meclis’te tek kelime konuşulunca mikrofon kapatılıyor. Bu koşullarda toplumsal barış mümkün değildir. Kürt meselesinde halen tek bir adım dahi atılmadı.

‘CHP İLE DEM PARTİ’Yİ UZAKLAŞTIRMAK İSTİYORLAR’

Şimdiye kadar ikisi CHP’li olmak üzere toplam 8 belediyeye kayyım atandı. Kayyım atanan isimlere baktığımızda tamamının Kürt olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla kayyımlar parti gözetmeksizin sadece Kürt kimliğine mi atanıyor?

Orada iki amaç gözüküyor. Cumhur İttifakı açısından Kürtlere mesaj veriyorlar. ‘CHP’den uzaklaş’ diyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündemde, anayasa için meclis aritmetiği Cumhur İttifakı’na yetmiyor. Dolayısıyla ‘Uzaklaşmazsan, ben kayyım atarım’ diyor. Öte yandan sizin de dediğiniz gibi, kayyım atanan Ovacık ve Esenyurt belediyeleri CHP’li belediyelerdir ama buradaki başkanlar da Kürt’tür. Yani, Kürt kimliğiyle ve Kürt yurtseverliğiyle bir bağları var. O bakımdan ikili amaç vardır. Hem Kürt oldukları için hem de CHP ile DEM Parti’yi uzaklaştırmak için böyle bir mesaj veriyorlar.

‘BU SÜREÇ, PARTİ GÖZLÜĞÜ İLE BAKMA SÜRECİ DEĞİLDİR’

Meşru zeminde siyaset yapan Kürtler de "terörist" ilan edilip tutuklanabiliyor. Kürtler ne yapmalı bu durumda?

Kürtler arasında sivil demokratik siyasetin güçlenmesi lazım. Ne yapıp edip bunu güçlendireceğiz. Kayyım siyaseti ile halk, siyasetten soğutulmak isteniyor. İnsanlar kızıp ‘O zaman sandığa gitmeyelim’ diyorlar. Fakat devlet aklı ya bunu bilmiyor ya da bilmezden geliyor. Halkı siyasetten soğutursan, o zaman başka bir süreç işler Kürtler açısından. Sandık koyuyorsun Kürtlerin önüne. Edirne’de geçerli olan yasa burada da geçerli. Ama oradaki sonuç kabul ediliyor, buradaki kabul edilmiyor. Bu yüzden Kürtler arasında sivil demokratik siyasetin güçlendirilmesi gerekiyor. Bu süreç, parti gözlüğü ile bakma süreci değildir. Partiler üstü bakma sürecidir. Ben Salih Müslim’e de şöyle söylemiştim: Siz şimdi Neçirvan Barzani ile el ele tutuşsanız, uluslararası diplomatik faaliyete girseniz, Kürtlere verilen siyasi, ekonomik, kültürel destek bir ise beş olur. Kürdistan’da annelerimizin yüreği kıpır kıpır olur.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.