Devlet stratejisi ve Kürt meselesi
Mehmet Uçum “yeni çözüm süreci mi” tartışmalarına iktidar zaviyesinden bir açıklık getirdi ve şu açıklamayı yaptı:
“Yumuşama, normalleşme, tokalaşma hangi tutum ve dil referans verilirse verilsin Türkiye’de ne önceki uygulamaya benzer ne de yeni versiyonla bir çözüm süreci olmaz, olamaz (…) 15 Temmuz’dan sonra uygulanan güçlü ve etkili siyasi ve askeri stratejiler (in) yumuşatılması veya bunlardan vazgeçilmesi söz konusu olmaz. Terör Türkiye içinde neredeyse tamamen tasfiye edildi. Sınır ötesi güvenlik bölgeleriyle birlikte ise tümden tasfiye edilecek bir sürece girildi. Kimse bu sürece engel olamaz (…)
Türkiye partisi olun çağrısı ise kıymetlidir ve şöyle tercüme edilebilir:
Birincisi DEM’in kendi içinden yükselen “bizi terör ve şiddet siyasetinden kurtarın” talebini ifade edenlere bir imkan sağlamaktır. İkincisi DEM’i terör vesayetinden kurtarmak için DEM’e bir seçenek sunmaktır. Üçüncüsü, TBMM’de DEM üzerinden etkili kılınan terör vesayetini hem DEM üzerinden hem de TBMM’den tasfiye etmektir. Eğer DEM kendisine sunulan terör vesayetinden kurtulma imkanını sosyal ve siyasi açıdan değerlendirmezse veya bu imkanı kötüye kullanırsa o zaman TBMM’de DEM üzerinden yürütülen terör vesayeti hukuk yoluyla tasfiye edilir. Bu da kaçınılmaz bir gerçektir…”
Bu açıklamaya, Bahçeli’nin tokalaşma ve yeni çözüm süreci ilişkisine verdiği tepkiyi de ekleyelim:
“Bölücü terörün kökü kazınmalı. Türkiye Cumhuriyeti’nin terörle müzakeresi, görüşmesi, anlaşma yolları araması, yeni süreçlerin çabası sadece ve sadece terör örgütünün değirmene su taşımaktır…”
İktidardan gelen bu iki açıklama, tokalaşma hamlesinin yarattığı heyecan alevini bir ölçüde söndürüyor.
Yorumları tazelemekte yarar var.
Gelinen noktada, olup biteni açıklayan iki ihtimalden söz edilebilir.
İlkini bir önceki yazımda dile getirdim:
Gelişmeler esasen iktidarın Kürt yönelik açılımı kadar, belki bundan daha çok devletin muhtemel yeni stratejik hamlesini andırıyor. Ortadoğu’da değişen güç haritası, örgütün İran ve Hizbullah’la yakınlaşması ihtimali, bunun işaret edeceği tehlikeli yeni dengeler, devleti Kürt hareketiyle temasa itmiş olabilir. İddia edildiği gibi bir “Öcalan-devlet-Kandil üçgeni” söz konusuyla, bu, dış dinamiklere uyum veya konumu güçlendirme niyetiyle, silahtan arındırma girişimi etrafında kurulmuştur. Velhasıl öne çıkan, “Kürtlerin” sorununa yönelik bir açılımdan çok, “Türklerin” stratejik tahkimatıyla ilgili bir durumdur.
İkinci ihtimal, Mehmet Uçum’un söylediklerinin akla getirdiği hususlardır. Bahçeli’nin hamlesi ve takip eden iktidar açıklamalarıyla devlet, asayişçi tutumunda çıtayı yükseltmekte, DEM Parti’ye yönelik açık tehdit yönelterek (el sıkışma bunu ifade ediyor olabilir) örgütle bağlantısını koparmaya davet etmekte, aksi takdirde kapatılacağı ima etmektedir. Öcalan yönelik çağrılar ve muhtemel temaslar da aynı çerçevede Kürt hareketinin silahtan arınması ve siyasete dönüş vurguludur. Muhtemel hedefin bu yolla bölgede denge ve olmadı PKK’ya yönelik tecrit, içeride ise politik tahkimat olması şaşırtıcı değildir.
Her iki ihtimalde iktidarın güvenlikçi politikalarıyla uyumludur.
Ancak ayrıntılar da önemlidir.
Nitekim ilk ihtimalin iki ucu vardır.
Biri, devletin katı tutumu üzerinden girişilen bu hamlenin, Kürt sorunu, iktidarın hedef stratejisi, Kürt hareketi bakımından “sıfır” sonuç vermesidir.
İkincisi, esnek bir tutum üzerinden bir pazarlık sürecini başlatması, örgüt ve Öcalan’ın durumu üzerinden, çözüm değilse bile bir çatışma durdurma sürecinin yaşanmasıdır.
Fazlasını söylemek için yeni gelişmeleri görmek, varsa kimi bilinmeyenlerin açığa çıkmasını beklemek gerekir.