1. YAZARLAR

  2. Abdullah Yıldız

  3. Din Sığınılacak Limandır
Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Din Sığınılacak Limandır

A+A-

İslâm Âlimleri Vakfı’nın “Âfetler ve Buhranlar ânında Alimlerin Sorumlulukları” başlıklı Kendi Gök Kubbemiz Buluşmaları 6-8 Şubat 2025’te Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi konferans salonunda gerçekleşti. Program Kur’an-ı Kerim tilaveti (Bakara, 155-157. ayetler) ile başladı. Oturumlarda yapılan bazı konuşmalardan kısa notlar alabildim: Kahramanmaraşlı olup 6 Şubat depreminde birçok yakınını kaybeden ilahiyatçı Fatih Okumuş, bir hocamızın, ilgili hadis-i şeriften hareketle: “İmar imandandır; dolayısıyla imarı bozuk olanın imanı da bozuk olur” dediğini hatırlattı.

İslâm Âlimleri Vakfı Başkan Yardımcısı Mustafa Karataş: “Kurtuluş Savaşında Sütçü İmamlar görevlerini yaptılar. 6 Şubat depreminde din görevlileri olağanüstü fedakârlıkları ile adeta destan yazdılar. Şimdi ise binlerce ilahiyatçı, alim, diyanet ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin manevi rehberliğine ihtiyaç var.”

İslâm Âlimleri Vakfı Başkanı Nasrullah Hacımüftüoğlu, Alak suresin 1-5. ayetlerine dikkat çekerek “Yaratan Rab adına okuma”nın, Rabbimizi bilip-okumak ve insanı okumak demek olduğunu, bütün ilimlerin amacının da bu olduğunu söyledi. Toplantıda ulemâ ve umerânın yan yana olmasından bahtiyarlık duyduğunu ifade etti. “Afetler ve musibetler tevekkülümüzü, teslimiyetimizi ve inancımızı artırır. Din, âfet ve musibetlerde sığınılan bir limandır.” dedi.

Vali Mükerrem Üner Bey, depremin yol açtığı yürek yangınlarına değindi: “Deprem yangını, herkesi farklı yaktı; dinlediğiniz herkesin yüreği yanık ve hikayesi farklı” dedi.

Abdullah Taylan Hocaefendi, Bakara suresinin 155. ayetinden hareketle, depremde “korku, açlık ve malların, canların, ürünlerin eksilmesi” şeklinde beş imtihanın yaşandığını söyledi. Tayyip Elçi Hocaefendi, peygamberlerin mücadeleleri bağlamında Hz. Şuayb’ın (a.s.) “mizan, mikyal ve kıst” (denge, ölçü ve adalet) çağrısını örnek verdi; “Hz. Şuayb şimdi yaşasaydı, hırsız müteahhitlerle mücadele ederdi” dedi.

Vaiz Masum Vanlıoğlu: Afetlerden sonra kaybettiklerimize üzülerek zaman geçirmek yerine nefis muhasebesi yapmamız gerektiğini ve herkesin kaybetmeye aday olduğunu hatırlatarak Engelliler Derneği’ndeki bir spot yazıya dikkat çekti: “Her insan engelli adayıdır”.

Akademisyen Abdulvahap Özpolat, “aile depremin değil modernitenin enkazı altında kaldı” dedi. 84 deprem araştırmasının hepsinin bina ve şehir yıkımı ve onarımı ile ilgili olduğunu, depremde aile yıkımı ile ilgili ilmî çalışma yapılmadığını vurgulayan Özpolat, aile içi stres artışının depremde yerini dayanışmaya bıraktığını istatistiklerle açıkladı. Kahramanmaraş Başsavcısı da deprem yılında suçların ve boşanmaların artmayıp azaldığını rakamlarla ortaya koydu. Gaziantep Müftüsü, insanların demir ve betondan yapılıp depremde yıkılan evlerinden kaçıp yine demir ve betondan yapılan camilere sığındıklarını, çünkü camiyi “Allah’ın evi” olarak gördüklerini belirterek, “Âfette psikolojik destekten söz edilirken, manevi desteğin literatüre girmediğini, oysa binlerce din görevlisinin depremde manevi destek görevi yaptığını” hatırlattı.

Rektör Saffet Köse, “Depremin, iyilerin iyiliğini, kötülerin de kötülüğünü artırdığını” söyledi. Rektör Musa Kazım Arıcak, tarihteki çok büyük Lizbon depremi üzerine Kant’ın yazdığı makalede, “insanlar Allah’ın koyduğu kurallara uymazlarsa felakete uğrarlar” dediğini hatırlattı.

Kardeşinize de programlarda kısa söz hakkı verildi. Ezcümle dedik ki: “Deprem yaman bir sınavdı. Bakara suresinin 155. ayetinde açıklandığı üzere, korku ile açlıkla ve mallardan, canlardan, ürünlerden kayıplar vererek imtihan edildik. Ben deprem ve diğer musibetler sırasında üzerimize düşen görev ve sorumlulukları Bakara suresinin 152-157. ayetleri çerçevesinde anlamaya çalışacağım: Öncelikle, musibet/deprem ânında “innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (Muhakkak biz Allah’tan geldik ve kesinlikle biz Allah’a döneceğiz)” demeli, Allah’a ait olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Sabrı kuşanmalı ve Allah’ın sabredenlerle beraber olduğunu ve sabredenleri müjdelediğini unutmamalıyız. Bunun için de sabırla ve namazla Allah’tan yardım dilemeliyiz. Sabrın ve namazın hakkını vermeli, sabırda ve namazda devamlı, ısrarlı olmalıyız. Allah’ı sürekli zikretmeli, O’nu zikrettiğimiz sürece O’nun da bizi zikrettiğini unutmamalıyız. Hâlimize şükretmeli, Allah’a karşı nankörlük etmemeliyiz. Alvarlı’nın ifadesiyle, “Kahrın da hoş, lütfun da hoş” diyebilmeliyiz. Ve bütün bunları yaparsak, Allah’ın mağfiret, rahmet ve hidayetine nâil olacağımızın bilincinde olmalıyız: “İşte onlar var ya, Rablerinden mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.” (Bakara, 157) Cümle şehidlerimize dualar ediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar