Dindarlar kendi çocuklarını bile ikna edemiyorlar
Türkiye ve benzer Müslüman ülkelerde iktidara gelen dindar-muhafazakar partilerin eğitim, kültür ve ahlaki değerler anlamında pozitif bir görüntü oluşturamamaları, hukuksuzlukta antidemokratik ülkelerle yarışır hale gelmeleri ve devlet kurumlarında yükselen yolsuzluk dalgası genel olarak dindarlara yönelik güven duygusunu büyük ölçüde zedelemiş bulunuyor.
Biliyorum, dindar çevreler bu görüşüme itiraz edecekler ama günümüzün Müslüman toplumları çağımızın bilimsel dünyasından uzak kaldıkları gibi, bir ahlak felsefesi de üretemedikleri için ne yazık ki artık kendi çocuklarını bile ikna edemez durumdalar.
Muhammed’ül-Emin vasfıyla düşmanlarına bile kendini kabul ettiren bir peygamberin takipçileri, günümüz dünyasında hukuktan ticarete, evrensel insani değerlerden ahlaka kadar her alanda ‘kötü örnek’ olarak gösterilmektedirler.
Kuşkusuz bu durum kendiliğinden oluşmadı. Söylem düzeyinde dindarlığı kimseye bırakmayan siyasetçilerin, şeyhlerin, şarlatan hocaların, kendilerini dinin tek sahibi zanneden cemaat ve tarikatların dini kendi rant düzenleri adına araçsallaştırmaları, genel anlamda bütün Müslümanları töhmet altında bırakan bir iklim oluşturmuştur.
Bugün yaşanan derin ahlaki çürümenin ve yozlaşmanın temelini oluşturan hukuksuzlukları, yolsuzlukları ve en önemlisi de devlet katındaki liyakatsizlikleri doğru analiz edip akla ve bilime dayalı çözümler üretmeden Müslüman toplumların, bugün içine düştükleri çaresizlikten kurtulmaları pek mümkün gözükmüyor.
Hal böyleyken Müslüman toplumların, kendi sorumluluklarından kaçma konforuna kapılarak kalıcı çözümler üretememeleri, herhalde tarihin en trajik durumu olsa gerek.
Ama kaçmanın kimseye faydası yok, en küçük bir eleştiri bile yapmadan Batı’yı bütün kötülüklerin kaynağı olarak göstermek, ne yazık ki Müslümanların hiçbir sorununa çare olmayacaktır.
Artık dindarlar olarak hiç zaman kaybetmeden şu soruları kendimize açık yüreklilikle sormak zorundayız:
Kur’an’ın “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder”(Nisa/58) şeklindeki açık önerisine rağmen, hukuksuzlukta sınır tanımayan Müslüman yönetimlere adaletsizliği Batı zorla mı dayatıyor?
Özgürlük ihlallerini, kadın ve çocuk haklarını görmezden gelmeyi, liyakat ve ehliyete itibar etmemeyi, yolsuzluk ve rüşveti Batı mı emrediyor?
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetine rağmen, yalana fetva üretmeyi Batı mı öğretiyor?
“Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyen Peygamberin takipçisi olan Müslümanların, bugün içine düştüğü derin ahlaki krizin müsebbibi de Batı olabilir mi?
Kabahatlerimizi başkalarına yüklemek için boşuna bahaneler üretmeyelim. Bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta, felsefede yeni eserler üretmemizi engellemek için kimse başımıza silah dayamadı.
Gelir dağılımında yarattığımız adaletsizlikler yüzünden yoksulların daha yoksul, devlet rantlarıyla beslenen zenginlerin daha çok semirdiği bir düzeni ‘dış güçler’ değil, biz icat ettik.
Kur’an “Dinde zorlama yoktur…” önerisiyle bireyin seçme özgürlüğünü esas alırken, Müslüman toplumlardaki iktidarlar kendi halklarının özgürlük ve en temel insani haklarını yok etmek için ‘dış güçler’den mi talimat alıyorlar?
Elbette hiçbir yerden talimat almıyorlar. Ne yazık ki itaat ve cehalet toplumu olmaktan kurtulamadığımız için bütün bunları biz kendimize bile bile yapıyoruz.
Çünkü vicdan terazisini bozduk, adaleti erozyona uğrattık, itaat yerine liyakati esas alan, dünya yıkılsa adaletten ayrılmayan nesiller yetiştiremedik.
Sahih bir din anlayışı yerine zihinlerini hurafelerle doldurduğumuz ve sadece “Vatan-millet-bayrak-ezan” hamasetiyle ‘dindar nesil’ olmasını beklediğimiz o gençler şimdi, geleceğe ilişkin umutlarını, hayallerini kaybettikleri için derin bir savrulma yaşıyorlar…
İşte sonunda geldiğimiz yer burası… Maalesef yalan üzerine bina ettiğimiz bütün hikayeler birer birer yıkılıyor.
Müslümanlar olarak önümüzde iki yol var, ya insanlığın ortak mirası olan bilimsel düşünceye itibar ederek hukukun üstünlüğünün hakim olduğu, özgürlükleri ve temel insan haklarını önemseyen bir sistem inşa edeceğiz ya da fantastik hayallerle yarattığımız irrasyonel dünyada liderlere, şeyhlere tapınmaya devam ederek çaresizliğimizle baş başa kalacağız…