1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Doğu Ergil: Barış, geniş bir toplum katmanının katılımını gerektirir
Doğu Ergil: Barış, geniş bir toplum katmanının katılımını gerektirir

Doğu Ergil: Barış, geniş bir toplum katmanının katılımını gerektirir

“Eğer bir problemin, bir hastalığın adını koyamazsanız tedavi edemezsiniz” diyen Prof. Dr. Ergil “Yani ne ilaç vereceğinizi bilemezsiniz. O yüzden adı konmayan bir sorunun çözümü de çok zor” dedi.

A+A-

Siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil, Erdoğan ile Öcalan arasında yapılacak bir anlaşmanın gerçek anlamda bir barış sürecini sağlamayacağını belirterek, “Barış, geniş bir toplumsal tabanın katılımıyla mümkündür” dedi.

Rûdaw TV’de Hevidar Zana'nın sunduğu bültene canlı bağlanan siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil, Türkiye'nin Kürt sorunu ve barış süreci hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Prof.Dr. Ergil, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve PKK’nin tutuklu lideri  Abdullah Öcalan arasında yapılacak bir anlaşmanın gerçek anlamda bir barış sürecini sağlamayacağını belirterek, “Barış, geniş bir toplumsal tabanın katılımıyla mümkündür” dedi.

Prof. Ergil, barışın sağlanabilmesi için sorunun tanımlanması, çözüm önerilerinin sunulması ve bu öneriler üzerinde müzakerelerin yapılması gerektiğini vurguladı. Sadece iki kişi arasında yapılacak bir anlaşmanın geçici bir ateşkese dönüşebileceğini ifade eden Ergil, “Bu tür bir anlaşma, belki kişisel çıkarlar sağlasa da gerçek barış daha geniş bir anlayış ve süreci gerektirir” şeklinde konuştu.

“Eğer bir problemin, bir hastalığın adını koyamazsanız tedavi edemezsiniz”

Ergin sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ondan sonra çözüm önerilerinin sunulması ve bunlar üzerinde müzakere etmek ve sonuca da ilkeleri, sonuçları belli olan bir anlaşmaya dönüşmesiyle olabilir bir barış. O yüzden iki kişi arasındaki anlaşma ateşkesi sağlar. Kendilerine bir takım avantajlar sağlayabilir. Mesela birincisinin yeniden seçilmesini Cumhurbaşkanı olarak, ikincisinin özgürlüğünü. Ve tabii örgüte de bir takım avantajlar sağlayabilir. Ama barış bundan çok daha geniş bir kavram. O yüzden dikkat ederseniz bütün bu şeyin, olgunun, fenomenin adı konmadı. Çözüm deniyor, barış deniyor.”

“Eğer bir problemin, bir hastalığın adını koyamazsanız tedavi edemezsiniz” diyen Prof. Dr. Ergil  “Yani ne ilaç vereceğinizi bilemezsiniz. O yüzden adı konmayan bir sorunun çözümü de çok zor” dedi.

Geçmişte başlatılan barış sürecine değinen Prof. Ergil, 2013 yılında umut vadeden barış sürecinin masanın devrilmesiyle sona erdiğini hatırlattı.

Bahçeli’nin çağrısı: Demek ki konunun bir aciliyet kazanmış olması gerekli

MHP Lideri devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin parlamentoda konuşsun örgütünü dağıtsın biz de gerekeni yapalım” açıklamasına da değinen Doğu Ergil bu konuda da şunları dile getirdi:

“Aniden bu sürece en çok karşı çıkan en radikal kesimin önderi birden ‘Öcalan gelsin parlamentoda konuşsun, örgütünü dağıtsın biz de gerekeni yapalım’ dedi, yani hem kendi özgürlüğünü, hem de örgüt üzerinden Kürt sorununun çözümü konusunda ne yapılacaksa yapalım gibi bir mesaj verdi. Şimdi demek ki konunun bir aciliyet kazanmış olması gerekli.”

Ergil, son döneme dair ani ve radikal değişikliklerin dikkat çekici olduğunu vurgulayarak, "Bu ani gelişmelerin arkasında Orta Doğu’daki bölgesel istikrarsızlıklar ve güvenlik endişelerinin rol oynayabileceği" değerlendirmesini yaptı.

Ayrıca, barış sürecinde farklı aktörlerin de temsil edilmesi gerektiğine dikkat çeken Ergil, Kürt tarafının Öcalan'ı lider olarak gördüğünü, ancak sürecin başarısı için parlamenter siyaseti temsil eden DEM Parti gibi diğer grupların da sürece dahil edilmesi gerektiğini belirtti.

Kürtlerin  masadaki temsileyeti: 3 aktör önemli

Doğu Ergil Kürtlerin öne çıkan tüm aktörlerinin masada olması gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Türkiye'de Kürt sorununun çözümüne yönelik adımlar atılırken, Kürt tarafının masadaki temsiliyeti dikkat çekiyor. Kürt cephesinde, DEM’in parlamenter siyaseti, Öcalan’ın liderlik makamı ve PKK'nın silahlı kanadı öne çıkıyor. Çözüm sürecinin ilerlemesi için bu üç aktörün ya doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla masada bulunması gerektiği ifade ediliyor. Türkiye hükümeti, Kürt örgütlerinin çoğunun Öcalan’ı lider ve sözcü kabul ettiğini göz önünde bulundurarak onu muhatap aldı. Ancak Öcalan’ın tek başına sürecin tamamını yönlendirmesi gerçekçi görülmüyor; bu nedenle diğer aktörlerin de sürece katılımı önem arz ediyor.

"İki mesaj öne çıkıyor"

Kürt cephesinde çözüm sürecine dair iki temel mesajın verilebileceği öne sürülüyor. İlk mesajın süreci başlamadan engelleme girişimleri olabileceği belirtiliyor. Bu girişimleri gerçekleştiren grupların, süreci engellemenin büyük bir risk taşıdığını ve aksi takdirde tasfiye edilebileceklerini fark ettikleri ifade ediliyor. Bu nedenle, engelleme niyetinde olmadıklarına dair açıklamalarda bulundukları aktarılıyor.

İkinci olasılık ise, süreçte yer almak isteyen aktörlerin kendilerini sürecin bir parçası olarak kabul ettirmeye çalışmaları. Bu grupların “biz de varız, bizi de katın” mesajını verdikleri, seslerini ve etkilerini duyurmak istedikleri değerlendiriliyor. Çözüm sürecinde, Kürt tarafının farklı kesimlerinin katılımının sağlanması, daha geniş bir temsil ve etkin bir müzakere ortamı yaratabilir.”

"Türkiye'nin güvenlik endişeleri ve bölgesel sorunlar Kürt meselesine dair yeni çözüm arayışlarını gündeme getiriyor"

Doğu Ergil bu konuda şunları dile getirdi:

“Türkiye'nin güvenlik endişeleri ve bölgesel sorunlar, ülkedeki Kürt meselesine dair yeni çözüm arayışlarını gündeme getiriyor. Sorunun kaynağının net bir şekilde tanımlanması, çözümün başlangıcı için önemli bir adım olacaktır. Ancak şu anda sorunun tanımı dahi kesin olarak yapılabilmiş değil. Türkiye'nin iç ve dış politik dengeleri göz önünde bulundurulduğunda, Kürt tarafının temsiliyet sorunu çözüm sürecine dahil edilmeli. Kürt tarafında, Öcalan'ın önder kabul edilmesi, bu bağlamda bir avantaj sunarken; temsilin genişlemesiyle farklı aktörlerin de sürece katkı sağlaması önem arz ediyor. Bu aktörlerin de seslerinin duyulması, çözüm sürecine destek sağlayabilir.”

"Toplumun da bu sürece hazırlanması kritik önem taşıyor"

“Bir çözüm süreci başlatıldığında, uzun süreli çatışmaların etkisini azaltmak için toplumun da bu sürece hazırlanması kritik önem taşıyor” diyen Ergil “Kürt meselesinin çözümünde Türkiye toplumunun ön yargılarının azaltılması, sürecin ilerlemesi adına faydalı olacaktır. Türkiye'de PKK'nın varlığı güvenlik endişelerinin temel kaynaklarından biri olurken, bu endişeler Kürtlere yönelik kuşkuları da beraberinde getiriyor. Toplumun çoğunluğu, Kürtler konusunda güvensizlik taşıyabiliyor ve bu durum çözüm sürecinin toplum nezdinde kabul edilmesini zorlaştırabiliyor” dedi.

Öte yandan, Türkiye'de merkezi yönetim, uzun yıllardır “iç düşman” algısını topluma yerleştirerek sorunu karmaşıklaştırdığını belirten siyaset bilimci Doğu Ergil, “Kürtlerin bir "düşman" değil, bir "kardeş" olarak görülmesi sürecin başarılı olabilmesi adına önem taşıyor. Bu algı değişiminin hızla gerçekleşmesi zor olsa da, toplumsal ön yargıların kırılması için zamanla etkili adımlar atılabilir. Güvenlik kaygılarının giderildiği, barış ve uyum içinde yaşanan bir ülke hedefi, geniş bir toplum desteği ile mümkün olacaktır” şeklinde değerlendirdi.

Prof. Ergil, "Barış sürecinde gerçek bir çözüm istiyorsak, geniş bir katılım sağlamalı ve toplumu da bu sürece hazırlamalıyız" dedi.

Son olarak, Kürt sorununa yönelik güvenlik odaklı yaklaşımın toplumda kutuplaşmayı derinleştirdiğini belirten Ergil, "Toplumsal bir uzlaşı sağlanmadan yapılacak her çözüm, kısa vadeli ve kalıcı olmayan sonuçlar doğurabilir" ifadelerini kullandı.

Rudaw

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.