Donald Trump’ın Dönüşü Avrupa İçin Neden Bir Felaket?
NATO’nun zayıflatılması, özgürlük karşıtı milliyetçilerin cesaretlendirilmesi, transatlantik bir ticaret savaşının yanında Avrupa’nın ABD’nin sosyal medya platformlarına, yapay zekâ ve kripto para birimlerine yönelik düzenlemeleri üzerine bir savaş, Trump
Paul TAYLOR - The Guardian
Donald Trump’ın ABD’deki seçimlerden zaferle çıkmasının Avrupa için haberlerin kötü olduğu anlamına geldiği açık. Tek soru, durumun ne kadar kötü olabileceği. Avrupalılar, Trump’ın “Önce Amerika” politikasının stratejik, ekonomik ve siyasi sonuçlarının yanı sıra öngörülemezliğine ve küresel ilişkilere etkileşimsel yaklaşmasına da göğüs gerecek. NATO’nun zayıflatılması, özgürlük karşıtı milliyetçilerin cesaretlendirilmesi, transatlantik bir ticaret savaşının yanında Avrupa’nın ABD’nin sosyal medya platformlarına, yapay zekâ ve kripto para birimlerine yönelik düzenlemeleri üzerine bir savaş, Trump’ın ikinci başkanlığının öne çıkan risklerinden sadece birkaçı.
Bunların yanında Avrupa, derinleşmekte olan ABD-Çin ticaret savaşında sıkıştırılma riskiyle karşı karşıya. Bir yandan Washington’dan Pekin’le ekonomik bağlarını azaltması yönünde ciddi baskı görebilir, diğer yandan da yasak koyan gümrük vergileriyle ABD pazarından uzaklaştırılan ucuz Çin malları akınıyla karşı karşıya kalabilir.
Transatlantik ilişkilerin ciddi şekilde gerilmesi ihtimali Avrupa’yı büyük bir kırılganlık döneminde yakaladı. Avrupa ekonomileri inovasyon, yatırım ve üretkenlik konularında ABD ve Çin’in gerisinde kalıyor. Almanya ve Fransa siyasi krizler nedeniyle zayıflamış durumda. Küreselleşme ve göç korkularına oynayan sağ popülistler Avrupa’da da yükselişte. Rus birlikleri Ukrayna savunması karşısında yavaş yavaş ilerlerken, Batı, Kiev’in galip gelmesi için yeterli desteği vermiyor.
Cumhuriyetçi bir yönetimin tüm Avrupa mallarına yönelik gümrük vergisi uygulama tehdidini sürdürmesi ya da Trump’ın Ukrayna’yı otobüsün altına atıp Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Kiev’i küçük düşürecek şartlarda savaşı sona erdirecek bir anlaşma yapmaya çalışması halinde Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ortak çıkarlarını savunmak için birleşip birleşemeyecekleri pek net değil. Tarih de bu konuda pek cesaretlendirici değil.
AB’nin az sayıdaki güçlü merkez sağ liderlerinden biri olan Polonya Başbakanı Donald Tusk hafta sonunda “jeopolitik dış kaynak kullanımı döneminin sona erdiğini” ilan ederek Avrupa’nın artık büyümesi ve kendi gücüne inanması gerektiğini söyledi. Trump’ın zaferinin Avrupalıları kendi savunmaları için daha fazla ortak hareket etme ve NATO’nun Avrupa ayağını daha güçlü bir şekilde inşa etme yönünde sarsmasını dilerken yalnız değil. Fransa da uzun zamandır bu tür bir “stratejik özerklik” için bastırıyor, AB ülkelerinin birçoğuysa transatlantik bağı zayıflatabilecek her şeye karşı temkinli.
AB ülkeleri ticaret politikalarını birlikte yürütüyor, bu nedenle Avrupa Komisyonu’nda haftalardır Trump’ın olası bir dönüşü durumuna hazırlık yapan bir ekip vardı. Bu ekip herhangi bir tarife anlaşmazlığında gerekirse hızlı ve sert bir şekilde karşılık vermenin planlarını yapıyordu. Ancak Ursula von der Leyen’in 27 AB ülkesini ortak bir çizgi etrafında toplayıp toplayamayacağı belirsizliğini koruyor. Bu dönem de Trump’ın önceki döneminde Beyaz Saray’a yaranmak ve belki de daha fazla ABD silahı satın alma karşılığında Avrupa ülkeleri için daha iyi koşullar sağlamaya çalışmak için Washington’a yapılan yakışıksız koşuşturmanın bir tekrarı yaşanabilir.
Von der Leyen, Trump’a gönderdiği kutlama mesajında “Atlantik’in her iki yakasındaki milyonlarca istihdam ve milyarlarca dolarlık ticaret ve yatırım, ekonomik ilişkilerimizin dinamizmi ve istikrarına bağlıdır” hatırlatmasında bulundu. Ancak ABD’nin yeni başkanı, Avrupa ile mal ticaretindeki dengesizliğe ve özellikle de Alman otomobillerine kafayı takmış durumda.
NATO’nun Geleceği
Trump’ın kazanmasının, stratejik açıdan, Beyaz Saray’daki ilk döneminde ayrılmakla tehdit ettiği NATO’nun geleceğine ilişkin belirsizliği yeniden canlandıracağı kesin. Kongre ABD’nin ittifaktan çekilmesini zorlaştıran bir yasa çıkarmış olsa da Başkan’ın Rus saldırganlığına karşı Avrupa ülkelerini savunmaya gelmeyeceğini açıkça ortaya koyarak ittifakın güvenilirliğini zedelemesine engel yok. Trump bu yılın başlarında yaptığı açıklamada Rusya’yı, savunma harcamalarına yeterince pay vermeyen NATO müttefiklerine “ne isterlerse yapmaları” için cesaretlendireceğini söylemişti.
Trump’ın destekçileri, ilk dönemindeki sert yaklaşımının Avrupalı müttefiklerini nihayet savunma harcamalarını artırmaları konusunda sarstığını ve Amerikan vergi mükelleflerinin neden ABD’nin korumasından bedava yararlanan zengin Avrupa ülkelerinin güvenliğini sübvanse etmeye devam etmeleri gerektiğini sorgulamakta haklı olduğunu söylüyorlar. Beyaz Saray’ın eski Rusya danışmanı Fiona Hill bana, Trump’ın ittifakların ya da müttefiklerin değerini anlamadığını söylemişti. Hill’in güvenliğe yaklaşımıysa tamamen etkileşimsel.
İkinci bir Trump başkanlığının Avrupa’nın iç siyaseti üzerindeki etkisi de ticaret ve uluslararası ilişkilere olduğu kadar zarar verici olabilir. Eski bir AB yetkilisi, Trump’ın Macaristan’ın Viktor Orbán’ı, Slovakya’nın Robert Fico’su ve Sırbistan’ın Aleksandar Vučić’i gibi ulusal popülist liderleri bir tür “özgürlük karşıtı enternasyonal” oluşturmak için cesaretlendirmekle kalmayacağını, aynı zamanda etkisinin anaakım Avrupalı muhafazakârları göç ve cinsiyet konularında daha da sağa çekerek Avrupa’nın liberal değerlerini zayıflatabileceğini belirtiyor.
Trump’ın milyarder destekçileri arasında, sosyal medya, yapay zekâ ve kripto para konusunda her şeyin serbest bırakılmasına izin vermesini bekleyen liberteryen ABD’li teknoloji girişimcileri Elon Musk ve Peter Thiel de vardı. Musk, AB ve Birleşik Krallık’ın X sosyal medya platformunda nefret söylemi ve dezenformasyonu düzenlemeye yönelik girişimlerine meydan okuyor.
Teknoloji baronlarının, imparatorluklarını hükümetlerin ve merkez bankalarının ulaşamayacağı bir yerde inşa etmeye yönelik sınırlandırılmamış güç arayışının, ikinci Trump döneminde Avrupa’nın internet, yapay zekâ ve elektronik para birimlerini düzenleyen yasalarıyla bir karşılaşmaya yol açacağı kesin. Ortaya çıkmakta olan bir başka transatlantik kriz de bu.
Böylesine iç karartıcı bir manzara karşısında AB ve Birleşik Krallık proaktif olarak en kötüsüne hazırlanmalı, pek çok ortak çıkarı ve değeri savunmak için birbirine yaklaşmalı. Şu ana kadar bu ikili arasındaki yakınlaşma ise maalesef böyle bir şeyin mümkün olacağına işaret etmiyor.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.