Ebedi savaş, işgal ve diktatörlük
"Esirlerin iadesi, ağacın yalnızca bir yaprağının kahverengiden yeşile dönmesi anlamına gelir; ancak diğer yapraklar dökülmeye devam edecek. Ağaç zaten hasta, ölmeye mahkûm."
Rogel Alpher - Haaretz yazarı
İsrail toplumu dışarıdan bakıldığında hala sağlam görünen bir ağaç gövdesine benzetilebilir; fakat içten içe çürüyen halkalarla dolu.
Bu çürüme, kaçınılmaz olarak derin bir bölünmeye yol açacak. Çürümenin en derin halkası Ebedi Savaş'tır. Bu savaş yeni başlamadı, 1947'den beri devam ediyor.
Bugünkü hali ise özellikle şiddetli ve uzun soluklu. Artık bu savaşı sadece varoluşsal bir tehdit olarak hissetmiyoruz.
Önceleri, toparlanma dönemlerinde, sığınaklarda sevdiklerimizle bir araya gelebilir, ara ara rahatlayabilir ve bir umut hayali kurabilirdik. Fakat bu umutlar, artık tamamen yitmiş durumda. Otobüslerde, trenlerde, bulvarlarda ve alışveriş merkezlerinde kan kaybından ölmek günlük hayatın bir parçası haline geldi.
İkinci halka, işgal, ilhak ve apartheid rejimidir. Bu halkalar Batı Şeria’da kök salmış durumda, yakında kuzey Gazze Şeridi’nde ve hatta belki de güney Lübnan’da genişleyecek. İşgalin kaçınılmaz sonucu terör ve barbarlıktır.
Siyonizm'in kıyamet halkalarında kök salan, ölümün kutsanmasına dayanan kültür de aynı şekilde büyüyor.
Üçüncü halka ise yükselen ve güçlenen (darbe, Yahudi üstünlüğü, köktendincilik ve din) diktatörlüktür. Bu diktatörlük, toplumun önemli kesimlerinde derin izler bırakıyor.
Dördüncü halka ise ultra-Ortodoks demografisidir. Kaçakçılık yasaları diktatörlüğün bir parçasıdır, ancak ultra-Ortodoks toplumun eğitimden, iş gücünden ve demokratik değerlerden kaçması, İsrail demokrasisini ve ekonomisini yok olmanın eşiğine getirecektir.
Beşinci halka, yaklaşan iktisadi çöküştür. Sonsuz savaşlar, genişleyen işgal, kredi notunun düşmesi ve ultra-Ortodoks demografik yapı bu çöküşü hızlandırıyor.
Bu durum, vergi ödeyen ve cephede savaşan halkın sırtındaki yükü artıracaktır. Nihayetinde, tüm bu çürümeyi birilerinin finanse etmesi gerekiyor.
Altıncı ve en dış halkayı ise çevresel çöküş oluşturuyor. Ultra-Ortodoks demografisi ve hükümetin çevreye olan ihmali bu süreci hızlandırıyor. İsrail halihazırda aşırı kalabalık bir ülke ve toprak bu yoğunluğu kaldıramıyor. Zamanla bu durum, toplumun çöküşüne neden olacak.
İsrail'in kıyametini oluşturan bu altı halka, birbirinden ayrılamaz. 7 Ekim öncesinde devam eden protesto hareketi sadece üçüncü halkayı, yani diktatörlük halkasını hedef aldı.
Bu tartışmalar halen sürüyor ve belki de iç savaşa yol açabilir. Fakat ebedi savaş ve işgal halkaları etrafında Yahudiler arasında geniş bir mutabakat var.
İktidar, diktatörlüğün elinde ve bu iktidar kendini daha da sağlamlaştırıyor. Ona karşı çıkanlar ise ebedi savaşın uçaklarını uçuruyor.
Paradoks şu ki, dışarıdan gelen her darbe, iç halkaları daha da güçlendiriyor, onları birbirine kenetliyor ve yaralarını derinleştiriyor.
Esirlerin iadesi, İsrail toplumunu iyileştirmeyecek ya da gelecek için sağlıklı bir vizyon oluşturmayacak. Zira bu altı halka, ırktan ayrı düşünülemez; onlar, ırkın kendisidir.
Esirlerin iadesi, ağacın yalnızca bir yaprağının kahverengiden yeşile dönmesi anlamına gelir; ancak diğer yapraklar dökülmeye devam edecek. Ağaç zaten hasta, ölmeye mahkûm.
Esirlerin geri dönmesini ya da Netanyahu’nun yerine Naftali Bennett’in geçmesini isteyen hayalperestler, sadece yüzeydeki yarışa odaklanıyor ve derindeki halkaları görmekten kaçınıyorlar. İsrail toplumunun gücünü ve birliğini dışarıdan gelen tehditler karşısında överlerken, bu güç aslında bir zayıflık halini alıyor.
Zira çürümüş halkalar, zamanla normalleşiyor ve besleniyor. Ve unutulmamalı ki, bunlardan sadece biri bile bir ırkı yok etmeye yeter. İsrail’de altı tane aktif ve genişleyen halka var ve bu halkalar öylece büyümeye devam ediyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.