1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. Filistin, Suriye ve Türkiye'nin rolü
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Filistin, Suriye ve Türkiye'nin rolü

A+A-

Gazze’de sağlanan ateşkesten sonra, iki devletli çözüme hayli uzak olduğumuzu söyledim. Bunu mevcut ateşkesin inişli çıkışlı seyri ve sonraki aşamalarda devam etmesinin zorluğundan bağımsız olarak öngörüyorum. Esasen bu tezimi ateşkes öncesinde de ifade etmiştim.

7 Ekim sonrasında İsrail’in gerçekleştirdiği katliam ve soykırım, gözü dönmüş bir İsrail başbakanının politikalarından çok daha fazlasını içeriyor. Bugün ortaya çıkan ateşkesin, HAMAS’ın direniş ve iradesinin sonucu olduğuna elbette katılıyorum. Ancak Filistin’i bekleyen geleceğin iki devletli bir model olduğunu söylemek kolay değil. Daha doğru ifadeyle İsrail’in böyle bir niyetinin olmadığı çok açık.

TRUMP VE SERT YAPTIRIMLAR

Yeni ABD Başkanı Trump’ın gelişiyle hızlanması beklenen süreçler, demokrasileri ve özgürlük arayışlarını daha güçlü hale getirmeyecek. Sert tedbirlerin ve yaptırımların merkezde olacağı bir dönemin arifesindeyiz. Özellikle de İran'a yönelik böyle bir sürecin ortaya çıkması muhtemel. Dolayısıyla kurulacak dengeler, gerçek anlamda bir barış için değil, bazı sorunların ABD’nin ayağına dolaşmaması ve onu meşgul etmemesi adına ortaya çıkabilir.

Yeni Amerikan başkanı, Gazze’de zayıf ve iradesiz Filistin yönetimi eliyle bir yapı kurulması, dolayısıyla İsrail’in “yerel” bir yapıyla ve bir polis gücüyle muhatap olmasına soğuk bakmayacaktır.

Aylardır hepimizin gözü önünde yaşanan manzara şu. İsrail, Gazze’de on binlerce masumu katlederken, Batı Şeria’daki işgalci tutumundan da geri adım atmadı. Arazilere el konuluyor, insanlar evlerinden çıkarılıyor. Peki bu durumda iki devletli yapının toprakları nerede olacak? İsrail, böyle bir çözüme asla yanaşmayacağını fiilen ilan etmiş durumda.

İSRAİL'İN VEKİLİ OLUN!

Foreign Affairs, iki gün önce George Washington Üniversitesi'nden Prof. Marc Lynch'e ateşkese dair sorular yöneltmiş. Lynch’in temel tezi ateşkesinin devamının zor olacağı üzerinde yoğunlaşıyor.

Ancak asıl dikkat çekici olan Batı Şeria’daki İsrail işgaline dair söyledikleri. Bunu da “yerleşimcilik” olarak adlandırıyor elbette. İsrail yönetiminin yeni dönem politikalarına dair öngörüsü şöyle: “İsrailli yerleşimcileri daha da güçlendirmek veya Batı Şeria'nın ilhakını hızlandırmak gibi konularda daha da sert davranmak için bu devam eden krizin fırsatını değerlendirmeye devam etmek istiyorlar.”

Peki Gazze’de nasıl bir yönetim olabilir. Prof. Lynch’in cevabı şu:

“Önümüzdeki haftalarda beklediğim şey, Gazze'de Filistin Yönetimi'ni yeniden tesis etmek için bir çaba ve muhtemelen bunun Filistin Yönetimi’nin liderliğinde değişiklikler ve Körfez'den örgüte para akışıyla aynı zamana denk gelmesi. Umuyoruz ki Filistin Yönetimi, Batı Şeria'da yaptıklarını Gazze'de de yapabilir, yani İsrail'in vekili olarak hareket edebilir, düzeni sağlamak, direnişi engellemek ve Hamas'a karşı savaşmak için bir polis gücü olarak görev yapabilir.”

Herhalde İsrail’in vekili ifadesi (metinde ‘proxies for Israel’ olarak geçiyor) beklentileri anlatmaya yeterli.

FİLİSTİN HALKINI KİM TEMSİL EDİYOR?

Gerek Batı’da, gerekse bölgemizde, özellikle de körfez yönetimlerinde HAMAS’ın temsil kabiliyeti hep görmezden gelindi. Bu gücün kırılamadığını elbette bugün de biliyorlar. Filistin halkının hak ettiğinden çok daha geride bile olsa iki devletli çözüme uzak durmalarının tek nedeni, böyle bir durumda halkın gerçek temsilcilerinin öne çıkmasından duydukları korku.

Bulunduğumuz coğrafyada her şeyin ne denli birbirini etkilediğini herhalde uzunca tartışmaya gerek yok. Bugün Suriye’de şekillenen yeni yönetime dair kaygıların da perde arkasında tam olarak bu var.

AVRUPA'NIN ZAYIFLIĞI

Elbette dahası da var. Yeni yönetimle Türkiye arasındaki yakınlığın, söz konusu rahatsızlığın çok daha büyük resmini oluşturduğunu unutmayalım. Öte yandan Avrupa’nın zayıf ve güçsüz yönetimleri, peş peşe Suriye’ye yönelik ziyaretler gerçekleştiriyor. Orada bir temsil derinliği ya da demokratik zemin oluşmasını istediklerini düşünebilir miyiz gerçekten? Kendi sınırlarında demokrasilerini korumaktan acizleşen, yükselen aşırı sağın pençesine düşmeye doğru ilerleyen bu ülkelerin “küresel” ölçekte barışa katkıları ne düzeyde olabilir? İster Filistin’den bakın, isterseniz Suriye üzerinden.

Tam bu nokta Türkiye’nin bölgesel sorumluluğunun ne denli önemli ve belirleyici olabileceğinin ifadesi aslında. Fazlasıyla odaklanmamız gereken bu rolün nasıl taşınabileceği.

Önceki ve Sonraki Yazılar