1. YAZARLAR

  2. Yusuf Ziya Cömert

  3. ‘Geleceği eskitmek’ ve aydın halleri
Yusuf Ziya Cömert

Yusuf Ziya Cömert

‘Geleceği eskitmek’ ve aydın halleri

A+A-

Bir aydın türü var. Sağcılık, solculuk, İslamcılık, milliyetçilik gibi sıfatları olabilir bu aydın türünün.

Düşünebiliyor. Analiz yapabiliyor. Sorunları teşhis edebiliyor.

Fakat öncelediği bir şey var.

Kendi güvenliği.

Arkasının sağlamda olması.

Aklıyla, zihniyle gördüğü şeyi ‘arkasını sağlam tutma’ ihtiyacının kendi bünyesinde, beynine yakın bir yerde oluşturduğu ve yardımcı bir organ gibi işleyen bir filtreden geçiriyor.

Bu işlem muhtemelen bahsi geçen aydın türünün beyninde gerçekleşiyor.

Beyninde, yani düşündüğü yerde şekillenen gerçekliği o aygıttan, beyninin yakınındaki filtreden geçirerek aktarıyor.

Bir başka deyişle, adamımızın, oturduğu yerle düşündüğü yer entegre, birbirine uyumlu çalışıyor.

Diyelim aydınımız İslamcı.

Bir sosyal ya da siyasal olgunun İslam’ın ruhuyla çeliştiğini görebiliyor.

Bu gerçekliği açıklayacağı zaman zihnindeki mekanizma devreye giriyor. Birtakım tadilatlar yapıyor.

Bu tadilatlarla bahse konu gerçeklik zülfü yâre dokunmayacak bir kıvama geliyor.

Eğer o gerçeklik menşeinde, henüz işlem görmemiş haliyle eleştiri mahiyetindeyse, tadilattan geçtikten sonra övgüye dönüşebiliyor.

Acayip bir mekanizma!

Fakat henüz bu hali anlatacak Latince ya da Arapça bir terim bulamadım.

Baş tarafta bir tür aydın dedim değil mi?

Bu özellik aydın olmayanlara da teşmil edilebilir. Duruma göre siyasetçilere, bürokratlara, iş adamlarına, esnafa…

Ahmet Çiğdem’in “Geleceği Eskitmek/AKP ve Türkiye” kitabını okurken, (VULGUS) daha başlarda, ilk sayfada ‘solipsizm’ diye bir terimle karşılaştım. Cümle içindeki haline baktığınızda ne olduğu anlaşılıyor zaten.

“Türkiye’de yazıp çizenler hele biraz da siyasal bir kaygıya sahipseler olup bitenleri kendi üzerlerinden ve etraflarında olup bitenlerden anlatmaya bayılırlar ve bunu haklı bir tutum olarak görürler. Solipsizm Türk entelektüelinin gerçek ideolojisi ve yegâne inancıdır.”

Her şey olup bittikten sonra “Ben demiştim” veya “Ben yazmıştım” demek bunun en hafifi.

Daha ağırı, mesela, “Kılıçdaroğlu’nu aday göstermeyin dedim, beni dinlemediler.”

Bunun bir başka versiyonu, eğer Kılıçdaroğlu seçimi kazansaydı, “Kılıçdaroğlu’nu aday gösterin diyen benim” olarak yedekte duruyordur.

Kitapta Gezi hadiseleriyle ve Ak Parti iktidarının nitelikleriyle ilgili önemli değerlendirmeler var.

Tipik taraftar ya da muarız değerlendirmeleri değil.

Mesela şu ifadeler:

“Gezi protestosu bir orta sınıf memnuniyetsizliğinden daha fazlasını ifade etmeye başladığında protesto, radikal sol unsurlara ve Alevilerin sırtına yıkıldığında Erdoğan’a ve AKP’ye biraz daha iktidar olma şansını veren bir siyasal vasatın yaratıldığı neredeyse aşikâr hale gelmişti. Bu sanıldığı kadar kusursuz işleyen bir vasat değildi; oynadığı gerilim hattının volümünü sürekli yükseltmek zorunda kalan, bu mecburiyeti de Türk sağının milliyetçi aktörleriyle iş birliğine giderek çözmeye çalışan Erdoğan, kendisine sunulan Kürt ve Liberal desteğin geri çekilmesinin ardından, ister istemez Cemaat’le de karşı karşıya gelecek (AKP’nin belki de uzun vadede bu topluma tek ve gerçek hizmeti olacaktır) bir müddet sonra bir türlü oligarklaşamayan bir müteahhitler ordusu dışında destekçisi kalmadığında bir çok kişinin “bu kadar mıydı?” nidasıyla ve hayretle karşıladığı kararlara imza atacaktı. Erdoğan, yaslandığı sosyal tabanın sınıfsal ve tarihsel mağduriyetinin taşıdığı demokratik potansiyeli bile yeterince kullanmış sayılmaz.”

Bugün baktığımda Çiğdem’in değerlendirmesi bana tutarlı geliyor.

Hem tutarlı hem orijinal.

Çünkü kulağının ve gözünün birini kapatmadan bu konuları tartışabilen çok az.

Ama kitabının/kitaplarının yayıncı bulmakta zorlanmasını da izah ediyor.

Bu cümleler ne Gezi’yi idealize eden kesimleri ne Cemaat’i ne de Ak Partilileri memnun eder. Çünkü tarafların her birine isabet eden eleştiriler içeriyor.

Niçin yapılmıştı Gezi?

Yani yapanlar ne istiyordu?

Muhtemelen daha çok demokrasi.

Ama Türkiye’nin gidişatı açısından aksi istikamette bir etki yaptığına hep birlikte şahit olduk.

Toplumsal hadiselerin cazibesi biraz da bundandır.

Sonuçlarını, hangi maksat için kullanılacağını her zaman kontrol edemezsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar