1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Güney Kore Gitti Geldi!: Sıkıyönetim İlanı Sivil-Asker İlişkileri İçin Ne İfade Ediyor?
Güney Kore Gitti Geldi!: Sıkıyönetim İlanı Sivil-Asker İlişkileri İçin Ne İfade Ediyor?

Güney Kore Gitti Geldi!: Sıkıyönetim İlanı Sivil-Asker İlişkileri İçin Ne İfade Ediyor?

Güney Kore’de sivil-asker ilişkileriyle ilgili yapısal sorunlar var: Ulusal güvenlik pozisyonlarında yarı-askeri hakimiyet, askeri elitist homojenlik ve partizan taraftarlık. Devlet Başkanı Yoon'un sıkıyönetim girişiminde bu sorunlar gün yüzüne çıktı.

A+A-

LAMI KIM / Perspektif

3 Aralık'ta, Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, açık bir darbe girişiminde bulunarak ülkede sıkıyönetim ilan etti. Bu karar, popülaritesi düşen, skandallara bulanmış ve Güney Kore elitlerinin artan baskısı altında olan bir liderin çaresizliğini yansıtıyordu. Karar, aynı zamanda, Güney Kore'de askeri diktatörlüğün 1987'de sona ermesinden bu yana ilk sıkıyönetim uygulamasıydı.

Yoon'un altı saat süren girişimi, Ulusal Meclis’in sıkıyönetim kararını oybirliğiyle iptal etmesiyle noktalandı. Ardından görevden alınma ve vatana ihanet suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. [Ve dün, Devlet Başkanı Yoon görevden alındı.] Yoon’un siyasete müdahale girişimi, ne kadar kısa sürerse sürsün, Kore Cumhuriyeti'nin 76 yıllık tarihinin üçte birinden fazlasını (1961-1987 arasını)  askeri yönetim altında geçtiğini ve ardından (demokratik olarak seçilmiş olsa da) beş yıl eski bir ordu generali tarafından yönetildiğini hatırlara getiriyor. O zamandan bu yana ülkede askeri darbenin olmayışı, Güney Kore'de istikrarlı bir sivil-asker ilişkisinin kurumsallaştırıldığına ve ileri bir demokrasiye dönüştüğüne dair bir inancı beslemişti. 3 Aralık’a kadar çok az kişi, 21. yüzyılda zırhlı araçların bir kez daha Seul sokaklarına girebileceğini veya askerlerin milletvekillerini tutuklamak için Ulusal Meclis'i kuşatacağını hayal edebilirdi.

Güney Kore'nin geçmişteki askeri yönetim mirası bugün ülke üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor; sivil-askeri ilişkilerin kırılmasına ve demokrasinin sarsılmasına neden oluyor. Yaşanan bu gelişme, Güney Kore’de derin tarihi köklere sahip olan askeri yönetim tehdidinin bütünüyle ortadan kaldırılması ve gelecekte bu tür olayların tekrarlanmasını önlemek için bir fırsat olarak görülebilir.

Sivil - Asker İlişkilerinde Yapısal Sorunlar

Yoon'un sıkıyönetim ilanının kökleri Güney Kore'nin askeri diktatörlüğüne dayanır. 1961-1987 arasındaki 26 yıllık dönemde iktidarda olan askeri diktatörler, demokratik meşruiyet olmadan, kendilerine bağlılıklarını sunan ordu subaylarının "kolektif liderliğine" dayanarak ülkeyi yönettiler. Park Chung Hee, 1961'deki darbeden sonra, sivil yönetim ve dışişleri hizmetindeki kilit pozisyonları Hanahoe üyeleriyle doldurdu. Hanahoe, 1963'te Ordu için bir hizmet akademisi olan Kore Askeri Akademisi (KMA) mezunları tarafından kurulan gizli bir gruptu. Dahası, darbe sırasında bir ordu subayı olarak Park'ı destekleyen Chun Doo Hwan, önce kamu hizmeti sekreteri ve daha sonra Kore Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nda personel şefi oldu.

Park'ın Ekim 1979'da suikasta uğramasının ardından, o zamanlar Savunma Güvenlik Komutanlığı komutanı olan Chun, diğer Hanahoe üyeleriyle birlikte yönetime el koydu. Yaygın bir halk öfkesiyle karşı karşıya kalan Chun ve müttefiki Roh Tae Woo, Mayıs 1980'de Gwangju'daki protestocuların acımasızca bastırılmasını organize etti ve yüzlerce, belki de binlerce kişinin ölümüne yol açtı. Chun'un rejimi altında, Hanahoe'nin etkisi daha da genişledi ve üyeleri başkanlık sekreterliğinde, iktidar partisinde ve istihbarat servislerinde kritik roller üstlendi.

Chun, doğrudan yapılan başkanlık seçimlerini askıya aldı ve 1987'de planlanan dolaylı başkanlık seçiminde Roh'u halefi olarak gösterdi. Bu, birkaç üniversite öğrencisinin öldürüldüğü büyük protestoları tetikledi. Washington'dan gelen baskı karşısında Chun sonunda pes etti ve doğrudan başkanlık seçimlerini yeniden yürürlüğe koydu. Roh 1987'de başkan olarak seçilmiş olsa da, Güney Kore'nin askeri diktatörlüğü resmen sona erdi. Ancak bu, ordunun sivil meseleler üzerindeki etkisinin tam olarak ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.

Güney Kore’de kilit sivil güvenlik pozisyonları hala ağırlıklı olarak eski askeri liderler tarafından işgal ediliyor. Bu askeri isimler, askerlik hizmetlerinden sonra çok az bir süre bekleyerek veya hiç ara vermeden, doğrudan bu sivil makamlara geçiş yapıyor.  1961 darbesinden bu yana, Güney Kore'de ordu mensubu olmayan tek bir milli savunma bakanı olmadı. Bakan yardımcılığı görevini de çoğunlukla emekli askeri subaylar üstlendi.

Bu endişe verici. Çünkü emekli askeri subaylar orduyla yakın bağlarını sürdürüyorlar. Bu da tarafsız denetim sağlama ve sivil otoriteye tabii olma yetenekleri konusunda endişelere yol açıyor. Ayrıca, bir sivil liderin silahlı kuvvetleri kendi siyasi hedeflerine hizmet etmek için harekete geçirme olasılığını da artırıyor.

Endişeleri artıran bir diğer husus da askeri liderler arasındaki akademik ve profesyonel geçmişlerin homojenliği. Hanahoe fraksiyonu bugün artık mevcut olmasa da, kıdemli askeri liderlerin çoğu Kore Askeri Akademisi (KMA) mezunu. Dolayısıyla kıdemli askerler, ordu içinde benzer kariyer yollarını takip ediyor. 2020'de, Başkan Moon Jae-in, Güney Kore tarihinde ilk kez, KMA mezunu olmayan bir ismi Genelkurmay Başkanı olarak atadı. Bu atama ordu liderliğinde huzursuzluğa yol açtı. Uzun süreli birbiriyle bağları olan ve benzer düşünen kişiler kıdemli askeri rollere hakim olduğunda, birbirleriyle işbirliği riski önemli ölçüde artar.

Bir diğer kalıcı sorun ise ülkedeki demokratik yönetimi baltalayabilecek düzeyde ordu içi güçlü partizan hizalanma. Güney Kore ordusu, siyasi olarak tarafsız, profesyonel bir kurum olarak faaliyet göstermek yerine, muhafazakar gruplarla güçlü bir yakınlık sürdürmüş ve ilerici sivil liderlikle sık sık çatışmıştır. Askeri ve güvenlik kuruluşlarının bu şekilde eğilim göstermesi alışılmadık bir durum olmasa da, Güney Kore ordusunun muhafazakar bağları özellikle derindir. Diktatörlük sırasında ordu, anti-komünizm ve ulusal güvenliği gerekçe göstererek ilericilerin önderlik ettiği demokratikleşme hareketini bastırmak için eski askeri liderlerle ve iktidardaki muhafazakar parti işbirliği yapmıştır.

2017’de Bir Sıkıyönetim Hazırlığı

Sivil-asker ilişkilerindeki bu sistemsel sorunlar, neredeyse 2017'de de bir sıkıyönetim ilanına yol açıyordu. Güney Kore Anayasa Mahkemesi, Devlet Başkanı Park Geun-Hye'nin görevden alınmasını müzakere ederken, emekli bir ordu generali ve KMA mezunu olan Savunma Bakanı Han Min Koo, Park'ın yeniden göreve getirilmesi durumunda çıkabilecek protestoları bastırmak için bir sıkıyönetim ilan planı hazırlanmasını emretti. Planı hazırlamasını istediği isim, Savunma Güvenlik Komutanlığı'na komuta eden ve yine bir KMA mezunu olan Cho Hyun Chun'du.  Hazırlanan plan, Seul'deki Hükümet Kompleksi, Ulusal Meclis ve çeşitli medya kuruluşları da dahil olmak üzere önemli yerlere yüzlerce zırhlı araç ve 6.000'den fazla muharip birliğin konuşlandırılmasını içeriyordu. Planda ayrıca Güney Kore Anayasası çerçevesinde, parlamentoda sıkıyönetimin kaldırılması yönünde bir oylama yapılmasını önlemek üzere, protesto ve toplantı yasaklarını ihlal eden politikacıların tutuklanması önerildi. Medyayı gözetlemek ve bastırmak, internet portallarını ve sosyal medyayı engellemek ve Ulusal İstihbarat Servisi'ni kontrol altına almak için önlemler de ana hatlarıyla belirtildi. Sıkıyönetimi ihlal edenler askeri mahkemelerde yargılanacaktı. Uygulanmasa bile, 2017'de bu tür sıkıyönetim planlarının varlığı derinden rahatsız edici.

Şimdi aynı sivil-askeri sorunlar (ulusal güvenlik pozisyonlarında yarı-askeri hakimiyet, askeri bürokratik homojenlik ve partizan gruplaşma) Yoon'un kendi kendini darbeleme girişiminde doruk noktasına ulaştı.

Devlet Başkanı, Savunma Bakanlığı ve Askeri İlişkiler Ağı

Devlet Başkanı Yoon'un üç Savunma Bakanı da KMA mensubu ordu elitleriydi. Yoon'un özellikle ilk Savunma Bakanı olan Lee Jong Sup, genç bir Deniz Piyadesinin ölümüyle ilgili askeri soruşturmaya müdahale ettiği iddialarının ardından istifa etti. Lee, bakanlık ve personeli yerine başkana olan sadakati konusunda endişelere yol açtı. Yoon'un ikinci Savunma Bakanı olan Shin Won-sik bakanlık görevinden sonra ulusal güvenlik danışmanlığına atandı. Shin'in akademiden sınıf arkadaşı olan Kim Yong Hyun (aynı zamanda Yoon'un lise son sınıf arkadaşı –ki Kore siyasi kültüründe önemli bir ilişki) Shin'in yerini yeni Savunma Bakanı olarak aldı. Savunma bakan yardımcısı Kim Seon-ho da bir KMA mezunu. 3 Aralık’ta sıkıyönetim ilanını öneren ve uygulanmasını organize eden isim, şimdiki Savunma Bakanı Kim Yong Hyun'du. Bakan Kim Yong Hyun, Yoon'a sıkıyönetim komutanı olarak KMA'dan üçüncü sınıf arkadaşı olan Genelkurmay Başkanı Park An Soo'yu önerdi. Yoon atamayı onayladı. Kim Yong Hyun'un diğer iki KMA sınıf arkadaşı, Özel Harp Komutanı Kwak Jong Geun ve Başkent Savunma Komutanı Lee Jin Woo, sıkıyönetim sürecinde birliklerin seferber edilmesinde kritik rol oynadılar.

Sıkıyönetim ve darbe girişimi ne kadar başarısız olsa da Savunma Bakanı Kim muhtemelen bunu başarabileceğine ve ordunun geri kalanının da buna katılacağına inanıyordu. Yoon yönetiminin sıkıyönetimin muhalefete sadece bir uyarı olduğu ve sürdürülmesinin amaçlanmadığı yönündeki zayıf bahanesinin aksine, sıkıyönetim bildirgesinin ilk maddesi (Ulusal Meclis'in faaliyetleri de dahil olmak üzere ülkede tüm siyasi faaliyetlerin yasaklanması), açıkça yasama organının sıkıyönetimi kaldırmasını engellemek ve bir diktatörlüğün temellerini atmak için tasarlanmıştı. Ancak, darbenin başarısızlığı birçok kişi tarafından en başından beri öngörülmüştü ve muhalefet başarılı oldu. Peki, Savunma Bakanı Kim, bu planı neden uygulamaya koydu?

Sıkıyönetim nereden çıktı?

Bu durum belki de askeri diktatörlüğün bir kalıntısı olarak açıklanabilir. Bu dönemde ordu subayları arasında siyasi muhalefeti bastırmak için belirli bir anlayış geliştirildi. Bu anlayış, siyasi muhalefeti, karşı konulması gereken Kuzey komünist güçler olarak işaretliyor ve ulusal güvenliği rejim güvenliğiyle karıştırıyor. Aralık başındaki darbe girişiminde, Kim ve askeri astları, Devlet Başkanı Yoon'un hedef olarak ilan ettiği “Kuzey Kore yanlısı devlet karşıtı güçleri” ortadan kaldırmanın kendi görevleri olduğuna inanmış olabilirler.

Bu anlayış, darbe girişiminin ardından Kim'in açıklamalarında açıkça görülüyor. Orduya hitap ederken, sivil protestocular ve muhalif milletvekillerini kastederek, “Düşman bizden sayıca üstündü,” dedi. Muhabirler tarafından motivasyonları sorulduğunda, KMA temel inançlarından bir satır alıntıladı: "Adaletin zorlu yolunu, adaletsizliğin kayıtsız yoluna tercih ediyoruz." Bu durum, grup asabiyetine yatkın bireylerin kilit ulusal savunma pozisyonlarına yerleştirilmesinin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gösteriyor.

Hiç şüphesiz, Yoon'un darbe girişimi Güney Kore ordusunun siyasi tarafsızlığının aşınmasını ve profesyonel bir kurum olarak faaliyet gösterememesini gözler önüne serdi. Yoon'un sıkıyönetim ilanı başından itibaren yasadışıydı. Çünkü ülkede sıkıyönetim ilanını gerektiren “silahlı isyan, anayasal düzenin bozulması veya sivil yönetimi imkansız kılan dış bir tehdit” gibi koşullar yoktu. Ordunun bu yasadışı emirlere uyması, anayasal düzene bağlılığı konusundaki endişeleri daha da ağırlaştırıyor.

Ayrıca, Güney Kore Anayasası sıkıyönetim altında yasama organına karşı silahlı kuvvet kullanımını açıkça yasaklamasına rağmen, özel kuvvetler parlamentonun sıkıyönetime karşı tutumunu engellemek için Ulusal Meclis'e el koymaya çalıştı. Ulusal Meclis’in sıkıyönetimin iptali yönündeki oylamasından sonra bile, askeri görevliler parlamento kararına meydan okuyarak Yoon şahsen iptal edene kadar sıkıyönetimin sürdürülmesinde ısrar ettiler. Kesin bir şekilde, ordu ulus üzerindeki bir lidere ulustan daha fazla sadıktı. Ancak, sahadaki genç askerler, çoğunlukla askerlik hizmeti yapanlar ve bu nedenle ordu elitlerinin grup düşüncesinden etkilenmemiş olanlar, mantıksız emirler olarak algıladıkları şeylere pasif bir direniş gösterdiler. Bu da nihayetinde parlamentodaki sıkıyönetimi kaldırma kararının geçirilmesine önemli bir katkı sundu.

Güney Koreliler ve dünyanın dört bir yanındaki demokrasi taraftarları ülkede bu krizin nasıl ortaya çıktığını endişeyle izlerken, olanlardan ders çıkarmak çok önemli. Bu olay, sivil-asker ilişkilerinin asla durağan olmadığını ve dikkatli bir yönetim olmadığında gerileyebileceğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Bu durumun olumlu bir yanı varsa, o da Güney Korelilerin artık askeri diktatörlüğün kalıcı miraslarıyla yüzleşme ve sağlıklı, sürdürülebilir sivil-asker ilişkileri kurmaya yönelik kesin adımlar atma fırsatına sahip olmaları. Bu adımlar, eski askeri subayların sivil savunma pozisyonlarını üstlenmeden önce zorunlu bir ara verme uygulamasını ve ayrıca gücün homojen geçmişlere sahip ordu elitleri arasında yoğunlaşmasını önlemek için ulusal savunma yönetimini çeşitlendirmeyi içeriyor. En önemlisi, Güney Kore ordusunun askeri eğitim müfredatına demokratik sivil-asker ilişkileriyle ilgili derslerin kapsamlı bir şekilde dahil edilmesi gerekiyor. Böylece bu ilkeler, gelecekteki karar alma ve yönetim süreçlerine rehberlik edecektir.


Bu yazı Foreign Policy’de, 06 Aralık 2024 tarihinde “Yoon’s Coup Attempt Shows Sad State of Civil-Military Relations” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.