‘Hemi de oruçlu’yuz
Ufukta, memleketin işlerini düzene sokacak, iktisadını, huzurunu, eğitimini, kültürünü, mümkünse ahlaki perişanlığını ıslah edecek bir siyaset görünüyor mu?
Bir sakinleşelim. Nefes alalım, sağımızı solumuzu görelim.
Var mı böyle bir alamet, bir ihtimal?
“Allah’tan ümit kesilmez” sözü şifa bulma ümidinin az olduğu durumlarda söylenir.
Bizim memleketimizin hali de pek parlak değil.
“Çok karamsarsın. Baksana, İHA’lar, SİHA’lar yaptık, petrol, doğalgaz bulduk, daha da bulacağız, milli gelirimiz 15 bin doların üstüne çıktı, üniversite sayımız 200’ü geçti, Suriye’de devrim yaptık. Biz artık küresel gücüz.”
O kadar da değiliz.
Suriye’deki devrimi biz yaptıysak helal olsun bize. Çok hızlıymışız. ABD’yi, Rusya’yı, İran’ı, Baas’ı, İsrail’i bir haftada nasıl ekarte ettik.
Küresel güçler bile bu kadar hızlı yapamıyor.
Ama biz yapmadıysak, mesela ABD kotardıysa ki buna dair alametler var, kotarırken İsrail’in çevresini genişletmek ve İran’ın nüfuz alanını daraltmak gibi kaygıları var idiyse…
Gerçekten, İran bir anda ayazda kaldı, Suriye’ye, Lübnan’a anca uzaktan bakabiliyor.
Eğer öyleyse Suriye’de bizden yararlanılmış bile olabilir.
Yani istismar mı edildik?
İnşallah edilmemişizdir.
Küresel güç değilsek neyiz? Küresel gücün yancısı mı?
Ya da fenâ fillah var ya tasavvufta. Öyle bir şey mi?
Fenâ fi’l Amerika.
Şöyle olsa daha iyi: Fena halde Amerika.
Bu kadar uzakken bu kadar yakın olabilir miyiz?
Biz, rejim olarak ABD’ye meftunuz. Aşağı yukarı 70-80 yıldır öyleyiz.
O’nun başkasıyla haşır neşir olmasından rahatsız oluruz. Yunanistan’ı değil bizi, PYD’yi değil bizi sevsin isteriz.
Hatta Fetö’yü değil, bizi…
Ara sıra uzak memleketlere, Brics’e, Şanghay’a, Moskova’ya göz kırpmalarımız da gerçek bir sevda değildir. Kendi çapımızda kaprisimizdir.
Bir Asyalı damarımız var, şiddetli kapris mevsimlerimizde bu damar güçlenir.
Putin’le, Şi Cinping’le resimler çektiririz. Oralarda gezeriz, ama fazla kalmayız.
Müslümanlığımız da var.
Bazen daha laik, bazen daha dindar.
1930’larda laik, 1950’lerde dindar, 60’larda 70’lerde laik 80’lerde 90’larda dindar…
Hormonal durumumuza göre.
Şimdi nasılız? Dini bakımdan?
Şimdi, Şair İsmet Özel’in dediğine mi benziyor? “Kaldırımlarda demokrat, otobüslerde dindar.”
Yok. Kaldırımlarda demokrat ya da otobüslerde dindar değiliz artık.
Korkarım hiç dindar değiliz.
Ama fırsat buldukça riyakârız.
Ne fırsatı buldukça?
Dinimizi, işe yarayacağı yerde gösterme fırsatı buldukça.
“Hemi de oruçlu”yuz.
Ahali öyle. Devlet?
Ahaliden çok farkı yok.
Çok eskiden Hadis-i Şerif olarak duyduğum “Layık olduğunuz şekilde idare olunursunuz” sözünün sahih olduğuna kanaatim kuvvetleniyor.
Nereden anladın? Cerh, tadil, ilm-i rical?
Herhangi bir ilmi kriterle değil, hayat tecrübemle, gördüklerimle, yaşadıklarımla...
Doğruymuş söz.
Bizim toplumumuz, eli temiz, yüzü temiz, dürüst, idareci istemiyor.
Biraz tilki biraz çakal olsun istiyor.
İdarecinin elinin veya ayağının uzun olmasını hiç mesele etmiyor.
Siyasette var mı düzgün insan?
Varsa minik bir oyun oynayalım.
Aklınızdan düzgün, ahlaklı bir siyasetçi tutun.
Sonra o dürüst siyasetçinin milletten aldığı oya bakın.
Vermezler, hayatta vermezler.
Siyasette dürüstlük, eskiden beri aramazdı bizim toplum.
Biraz cilveli, biraz oynak tiplere meyyaldi her zaman.
Hacı babaların kızlarını vermek için dürüst damat adayları aradıkları zamanları hatırlıyorum.
O da geçti. Şimdi dürüst damat aramıyor kimse.