1. YAZARLAR

  2. Mehmet Ocaktan

  3. Hukuksuzluklardan bize ne, yeter ki dindarlığımıza halel gelmesin…
Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan

Hukuksuzluklardan bize ne, yeter ki dindarlığımıza halel gelmesin…

A+A-

Ruh dünyamızı, zihnimizi zenginleştiren oruç ayına veda etmeye hazırlandığımız şu günlerde vicdanlarımıza ve ahlaki meziyetlerimize de veda ediyoruz sanki…

Oysa yüce İslam’a inanan, Kur’an ayının faziletine talip olan insanlar, aynı zamanda hukuku, adaleti, hakkaniyeti en üstün değer olarak görmek durumundadır. Dahası, haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında en güçlü itiraz sesini yükseltmekle mükelleftirler.

Maalesef günümüz Müslümanları, İslam’ın özünü oluşturan İslam ahlakını ve her an Allah’ın murakabesi altında olduğumuzun göstergesi olan ‘ihsan’ı kaybettiler.

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın bu konudaki şu uyarıları kulağımıza küpe olmalıdır: “İhsan, ahlakın ve dindarlığın kemalidir. Müslümanlar işte bu ‘ihsan ahlakı’nı yitirdiler. İhsan hüsnden gelir, güzellikten gelir. İslam düşüncesindeki güzel-çirkin (hüsün-kubuh) ayrımı da bu konuyla ilgili. Yani her an Allah’ın denetiminde, gözetiminde, onun rahmeti altında, onun lütuf ve inayeti altında yaşadığımızın bilincini kaybediyorsak dindarlığımız artık sığlaştı demektir. Dini ilimlerden de dindarlığımızdan da ahlak epey buharlaştı ve başka alemlere doğru akıp gitti. Artık ahlak lüks bir özenti, etik kurallar yığını, ötemizde, hayli uzağımızda bir öğreti gibi durmaya başladı demektir.” (Yüzleşme, s.46)

Bugün itibariyle Türkiye dahil, hemen bütün Müslüman coğrafyalardaki derin ahlaki krizden ve yozlaşmadan aslında hepimiz mustarip durumdayız ama hiçbirimiz kendimizle ve Müslümanlığımızla yüzleşmeyi göze alamıyoruz.

Çünkü dindarlığımızı da insani meziyetlerimizi de ideolojilerin kalın duvarları arkasına hapsettik. Hayata bakışımızı şekillendirmesi gereken dindarlık bilincimizi daha da kapsamlı hale getirmek yerine, iradelerimizi kutsallaştırdığımız liderlerin, şeyhlerin ipoteğine teslim ettik.

Ne yazık ki Müslümanlık anlayışımızı, yozlaştırdığımız ‘itaat’ kavramını kullanarak lidere tapınma parantezine hapsettiğimiz için, dinin özünü oluşturan ‘ahlak’ bizim için artık hiçbir anlam ifade etmez hale geldi.

İşte bu yüzden Müslümanlar, yaşadıkları dünyaya dinin temel değerleri perspektifinden değil, ‘görsel dindarlık’ penceresinden bakıyorlar. Bir başka deyişle, kendi oluşturdukları fantastik dünyalarında yaşayıp gidiyorlar...

Hal böyle olunca, insan hakları, özgürlük, hukuk, adalet, liyakat ve şeffaflık gibi evrensel insani değerler artık bizim dindarlarımızın mahallesine hiç uğramıyor.

Bu yüzden dara düştüğümüzde, başımıza bir felaket geldiğinde dindarlarımızın vicdanlarına sığınmaya cesaret edemiyoruz. Çünkü onlar hayatlarını, dinin kendilerine kazandırması gereken erdemli duruşa göre değil, başkalarının itibarsızlaştırılması ve hayatlarının karartılması üzerine bina ediyorlar artık… Kur’an’ın ifadesiyle: “Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır.” (Bakara/10)

Bir Müslüman düşünün ki sırf siyasi hırsları ve ideolojik körlüğü yüzünden, dinin kutsallarını da kullanarak adeta bir yalan taciri gibi muarızını, muhalifini itibarsızlaştırmakta bir beis görmüyor. Ama ne hikmetse mahallenin de en dindarı edasıyla herkese cennet ve cehennem siparişi vermekten de çekinmiyor.

Müslüman bir coğrafyada yaşayan bir birey olarak, bu cennet-cehennem pazarlamacıları yüzünden genç kuşakların İslam’la bağlarının zayıflamasından endişe ediyorum.

Çünkü bu ülkede genç kuşaklar için örneklik teşkil edecek gerçek anlamda bir dindarlık bilinci geliştirilemediği gibi adaleti, hakkaniyeti ve de merhameti önemseyen vicdanlı dindarların sayısı giderek azalıyor. Esas dramatik olan da bütün bu olup bitenlerin, dinin siyasi çıkarlar adına hoyratça kullanılıyor olmasıdır.

Hiç öyle yan yollara sapmadan açık yüreklilikle kendimize soralım;

-Muhaliflerini susturmak için her türlü yalanı ve iftirayı dolaşıma sokmaktan çekinmeyenler, genç kuşaklara örnek olabilirler mi?

-Haksızlıklara itiraz edenleri, en doğal protesto hakkını kullanan gençleri tutuklayarak susturma yolunu seçenler topluma hakkaniyetli bir dindarlık örneği sunabilirler mi?

-Dindarların iktidarında yolsuzluğun, hukuksuzluğun, liyakatsizliğin ayyuka çıktığı, Müslüman bilincinde yalanın başkalarını alt etmenin aracı haline dönüştüğü bir ortamda kim dindarların hayatını kendine örnek alabilir ki…

Eğer bu ülkenin dindarları olarak bize yapılan hukuksuzluklara karşı nasıl isyan ediyorsak, başkalarının hukukunu savunma konusunda da aynı hassasiyeti gösteremezsek bilelim ki bu eksik bir dindarlıktır. Ve kimse bizim elimizden, dilimizden asla emin olamayacaktır…

Önceki ve Sonraki Yazılar