İki yıllık birikimleri kim heba ediyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bakanlarıyla gerçekleştirdiği toplantının ardından yaptığı açıklamada, CHP lideri Özgür Özel’in protesto çağrılarına ekonomi üzerinden tepki gösterdi, “2 yıldır uyguladığımız yeni ekonomi programımız sayesinde elde ettiğimiz kazanımlara halel gelmesine asla izin vermeyeceğiz” dedi.
Erdoğan’ın açıklamasındaki “yeni ekonomi programı” ifadesi sizin de dikkatinizi çekmiştir. Erdoğan’ın açıklamasında bir de “iki yıllık kazanım” itirafı var dikkat çekici olan. Türkiye, 2018 yılından bu yana “ülkemizin ekonomisini uçuracağı, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceği, bütün dünya ülkelerinin ekonomimizi kıskanacağı” vaadiyle getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle yönetiliyor. Dahası yine Türkiye 2 yıl öncesine kadar CB sistemine geçtiği 2018 yılından bu yana Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” ekonomi teziyle yönetiliyordu.
Ama Erdoğan iki yıllık kazanımlardan bahsediyor, oysa bugün Erdoğan CHP’yi ekonomi üzerinden bir eleştirisi getirecekse 6 yıllık kazanımların kaybedilmesinden bahsetmesi gerekiyordu.
Bu Erdoğan’ın kendi ekonomi programının ülkeyi getirdiği vahim sonuçları kabullenmesidir, itirafıdır. Bunu bir kenara not edelim.
***
Şimdi gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’ye yaptığı “iki yıllık kazanımların heba edilmesi” eleştirisine.
Erdoğan’ın önce bir karar vermesi gerekiyor “ekonomide temelsiz bir suni dalgalanma” mı var, yoksa mesele çok ciddi mi? Aynı konuşmasında bir cümle öncesinde Edoğan “CHP’nin yolsuzluk operasyonuna verdiği hukuku hiçe sayan tepki diğer alanlarla birlikte ekonomide de temelsiz ve suni bir dalgalanmaya sebep olmuştur” diyor.
Şurası bir gerçek ki ekonomide gerçekten “temelsiz ve suni bir dalgalanma” olsaydı Erdoğan bu kadar sert tepki vermezdi.
Hiç kuşkusuz ki 19 Mart günü hukuka ve demokrasiye yapılan darbe ülkemizin zaten iyi durumda olmayın ekonomisini büyük bir türbülansın içine soktu. Öyle Erdoğan’ın ifade ettiği gibi “ekonomide temelsiz ve suni bir dalgalanma” olmadı, bilakis iktidarın çıkarttığı siyasi kriz ekonomiyi temelinden sarstı, finans çevrelerinde büyük çalkantılara yol açtı. Döviz kuru aldı başını gitti, Merkez Bankası 26 milyar dolar sarf ederek dizginleyebildi. Borsa İstanbul’da 19 Mart günü devre kesiciler devreye girdi. Merkez Bankası ekonomiyi içine girdiği türbülanstan alıp kurtarabilmek, Türk Lirasındaki sert değer kaybını önleyebilmek için 26 milyar dolar döviz satışı gerçekleştirdi…
İktidar emekliye, asgari ücretliye vermediği parayı siyasi rakibini devreden çıkarabilmek için resmen yaktı. Erdoğan’ın “iki yıllık kazanç” dediği işte Merkez Bankasının Türk Lirasındaki değer kaybını frenlemek için arka kapıdan sattığı 26 milyar dolar. Bu para ülkemizin emeklisine verilseydi iyi olmaz mıydı?
Emekliye vermediği parayı yok yere çıkardığı siyasi kriz için resmen yaktı iktidar.
Ekonomi çevrelerinin dikkatle takip ettiği Financial Times 20 Mart günü İmamoğlu’na yönelik “yolsuzluk görünümlü” siyasi operasyonun ülkemiz ekonomisine vereceği hasarı şöyle duyurmuştu:
“Hukukun üstünlüğüne yönelik endişelerin artması Mehmet Şimşek’in piyasa dostu politikalarını zora soktu ve yatırımcı güvenini sarstı… Bu durum Cumhurbaşkanı’nın 10 yıldır izlediği otoriterleşme yolunda daha da ileriye götürdüğüne dair korkuları artıracaktır.”
***
Bir hukuk devletinde bir savcı “Terör örgütleri içerisinde aktif olarak faaliyet gösteren akrabanız veya yakınınız var mı?” diye sorar mı?
Böyle bir soru olur mu? Bu nasıl bir sorudur?
Velev ki bir vatandaşın akrabası veya yakını bir terör örgütünde faaliyet gösteriyor…
Bundan yakınına ne, akrabasına ne? Suçun şahsiliği diye bir şey yok mu?
Akrabanın veya yakının terör örgütünde olması bir vatandaşı bağlar mı?
Bağlamaz. Ama ülkemizde maalesef bu hukuksuzluk normalleştiği için bir savcı böyle bir soruyu sorabiliyor… Yargı sistemi FETÖ davalarında tam olarak işte böyle bir düşman hukuku izledi, devletimiz de maalesef bu uygulamayı devam ettirdi. FETÖ’de yakını olan, KHK’lı akrabası olan ötekileştirildi, dışlandı.
İstanbul Başsavcılığı 16 milyon nüfuslu İstanbul’un Belediye Başkanını “öyle gibiydi”, “böyle duydum” sözünden öteye geçemeyen üç beş “gizli tanığın” iddialarını soruşturmadan, ötesine berisine bakmadan, bir teröristi gözaltına alır gibi gözaltına aldı. Hadi savcılık bunu yaptı. Sulh Ceza Hakimliğinden bu hatadan dönülmeliydi ama Sulh Ceza’da savcılığın iddianamesini kabul etti, yeri belli, yurdu belli olan belediye başkanı hakkında “tutuklu yargılama” kararı verdi.
Yabancı yatırımcı bu ülkeye gelir de yatırım yapar mı? Parasını bu ülkede tutar mı? Bırak yabancı yatırımcıyı ülkemizin kendi yatırımcısı ülkesine güvenir mi?
Sıradan normal vatandaş ülkesine güvenir mi?
***
Şimdi asıl soruyu soralım:
Mehmet Şimşek’in didine didine biriktirdiği kazanımları heba edilmesine, milyonlarca vatandaşın gelir kaybına uğramasıyla toparlamaya çalıştığı ekonominin alt üst edilmesine sebep olan CHP mi?
Yoksa sandıkta kendisini yeneceğini gördüğü rakibini devre dışı bırakmak için yargıyı sopa olarak kullanarak siyasi operasyon yapan iktidar mı?
Ülkemizin 2 yıllık kazanımlarını heba eden CHP mi iktidar partisi AK Parti mi?
İktidarın 19 Mart operasyonunun ekonomiyi faturası daha şimdiden ağır oldu. İktidar bu hatada devam ettiği her gün fatura daha da ağırlaşacak. Bir de siyasi faturası olacak.
İktidar pazar günü CHP sandıklarına giderek oy kullanan 15 milyon seçmeni iyi okumalı. 15 milyon seçmen Pazar günü iktidara bir uyarı mesajı verdi çünkü.