1. HABERLER

  2. DÜŞÜNCE - YORUM - ANALİZ

  3. İsrail 7 Ekim'de yüzlerce İsrailliyi nasıl öldürdü?
İsrail 7 Ekim'de yüzlerce İsrailliyi nasıl öldürdü?

İsrail 7 Ekim'de yüzlerce İsrailliyi nasıl öldürdü?

İsrail, askerlerinin savaş esiri olarak canlı ele geçirilmesini önlemek için tasarlanan ölümcül “Hannibal Direktifi”nin kullanımını, kendi İsraillilerinin çoğunu öldürerek genişletti.

A+A-

Asa Winstanley - araştırmacı yazar ve Electronic Intifada web sitesinin yardımcı editörü

Bir yıl önce bugün, Hamas liderliğindeki Filistinli savaşçılar Gazze Şeridi'nden eşi benzeri görülmemiş bir askeri saldırı başlattı. İlk hedef, İsrail'in Gazzelileri on yıllardır kuşatan askeri üslerine ve hepsi Filistinli ailelerin 1948'de sürüldükleri topraklar üzerine inşa edilen askerileştirilmiş yerleşimlerine yıkıcı bir darbe indirmekti. Daha büyük hedef ise İsrail, ABD ve suç ortaklarının Filistin mücadelesini etkili bir şekilde bir kenara ittiklerine inandıkları bir statükoyu yıkmak ve bu kurtuluş mücadelesini yeniden dünyanın dikkatinin ön saflarına taşımaktı.

Hamas'ın ‘’Aksa Tufanı Operasyonu’’ olarak adlandırdığı bu operasyon, her türlü objektif askeri ölçüye göre çarpıcı bir başarıydı. O gün İsrail'in askeri karargahında “Gazze Tümeni'nin alt edildiği” söylenmişti. Daha sonraları, oradaki bir üst düzey yetkili İsrailli gazetecilere bu anı hatırlatıyor:

“Bu sözler hala tüylerimi diken diken eder.”

Havadan insansız hava araçlarıyla kurşun ve roket yağmuruna tutulan Filistinli savaşçılar -ki saldırı tam olarak sabah 6:26'da başladı- Gazze sınır hattı üzerinde yıldırım harekâtı başlattı. Ordu üsleri saatlerce ele geçirildi. Bazı yerleşimlerde iki gün sonra bile hala silahlı Filistinliler bulunuyordu. Askeri iletişim altyapısı anında çökertildi. Karadan, havadan ve denizden eşzamanlı saldırılar gerçekleşti. Filistinli insansız hava araçları tankları, nöbetçi kulübelerini ve gözetleme kulelerini vurdu. Tamamen hazırlıksız yakalanan üslerdeki askerlerin çoğu ya öldürüldü ya da tutuklanarak Gazze'ye geri götürüldü.

Aralarında asker ve sivillerin de bulunduğu 255 İsraillinin tutuklandığı bildirildi. O zamandan bu yana, çoğu Kasım ayındaki takasta Hamas tarafından 154'ü serbest bırakıldı.

Ancak serbest bırakılanlar arasında, çoğu İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında ölen tutukluların cesetleri de yer alıyor. Geriye kalan 101 tutukludan 35'inin İsrail tarafından resmen öldürüldüğü açıklandı. Gerçek sayı muhtemelen çok daha yüksektir. Birçoğu da İsrail'in halı bombardımanında öldürülmüştü. Aralık ayında kaçan üç tutuklu ise, Gazze'de İsrail kara birlikleri tarafından vurularak öldürüldü.

Aksa Tufanı, tarihte ilk kez Filistinli silahlı grupların 1948'den beri kaybedilen Filistin topraklarını kısa süreliğine de olsa geri alabildikleri bir olay oldu.

İsrail'in tepkisi de, niteliği bakımından değilse bile ölçeği bakımından şüphesiz eşi benzeri görülmemiş bir tepkiydi: Gazze halkına karşı üstü kapalı bir soykırım.

İngiliz tıp dergisi Lancet'in Temmuz ayında yayınladığı “muhafazakar” bir tahmine göre bugüne kadar yaklaşık 186 bin Filistinli İsrail tarafından öldürülmüş olabilir; bu rakam Gazze nüfusunun neredeyse yüzde 10'una tekabül ediyor. BM, Gazze'deki insanların yüzde 90'ının İsrail tarafından evlerinden çıkarıldığını ve Şerit’teki tüm yapıların yaklaşık dörtte birinin yıkıldığını söylüyor.

Batı basını İsrail'in resmi dezenformasyonundan yola çıktı. Kısa sürede korkunç bir vahşet propagandası medyayı çalkalamaya başladı. Tecavüz ve kafası kesilen bebeklerle ilgili bu yalanlarElectronic Intifada ve diğer küçük bir grup bağımsız medya tarafından -genellikle ana akım medya tarafından karalanmak ve YouTube gibi sosyal medya devleri tarafından yasaklanmak ya da sansürlenmek pahasına- hızla çürütüldü.

Askeri ve istihbari yenilgilerinin üstünü örtmeye çalışan İsrail, bir başka büyük skandalı örtbas etmek isterken çaresiz kaldı. İsrail 7-9 Ekim 2023 tarihleri arasında kendi ‘halkından’ yüzlerce kişiyi öldürdü. Rejim, İsrail'de “Hannibal Direktifi” olarak bilinen köklü bir ulusal cinayet-intihar anlaşmasını kullanarak bunu İsrail toplumu içinde ideolojik olarak meşrulaştırdı.

Elektronik İntifada bugün, İsrail'in Filistin saldırısı sırasında kendi ‘halkından’ bu kadar çok kişiyi nasıl öldürdüğüne dair kapsamlı bir genel bakış sunuyor. Bu makale, Electronic Intifada'nın bir yıllık araştırmacı haberciliğine, İbranice yayın yapan İsrail medyasının kapsamlı bir şekilde izlenip tercüme edilmesine, yüzlerce videonun bağımsız bir şekilde incelenmesine, BBC ve Paramount+ tarafından Supernova çılgınlığı hakkında yakın zamanda yayınlanan İsrail yanlısı bir filme, İsrail'in resmi ölü sayılarına ve az okunan bir BM İnsan Hakları Konseyi raporuna dayanmaktadır.

Bu sonuca varabiliriz:

İsrail, askerlerinin savaş esiri olarak canlı ele geçirilmesini önlemek için tasarlanan ölümcül “Hannibal Direktifi”nin kullanımını, kendi İsraillilerinin çoğunu öldürerek genişletti.

Bu tür “Hannibal” saldırılarının kullanımı Haziran ayında yayınlanan bir BM raporunda da teyit edilmiştir.

İsrail helikopterlerinden, İHA’larından, tanklarından ve hatta kara birliklerinden açılan ateş, Filistinli savaşçıların Filistinli rehinelerle takas edilebilecek İsrailli tutukluları canlı ele geçirmelerini önlemek amacıyla kasıtlı olarak gerçekleştirilmiştir.

Yerel Gazze Tümeni'nin inisiyatifiyle “Hannibal” hemen gerçekleştirildi: Filistin saldırısı başladıktan bir saatten az bir süre sonra.

Tümene saat 11:22'de “Gazze'ye tek bir araç bile geri dönemez” emri verildi.

Gün ortasında, İsrail ordusunun üst komuta kademesinden (Tel Aviv'in merkezindeki Hakirya binasının altında yer alan “Çukur” karargahı), “tutukluların kendileri de dahil olmak üzere bölgedeki yerleşimcilerin hayatlarının tehlikeye atılması veya zarar görmesi anlamına gelse bile” Hannibal Direktifi'nin tüm bölgede uygulanması için kesin bir emir verildi.

İsrailli tutukluların İsrail tarafından bombalanması bugün bile Gazze'de devam etmektedir. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Aralık ayında serbest bırakılan tutuklular ve tutukluların aileleriyle yaptığı bir toplantıda Gazze'de “bombardımanımız altındaydılar” itirafında bulundu. Yüzlerce İsrailli muhtemelen “Hannibal” hedefleme olaylarında ve kasıtsız çapraz ateşte bizzat İsrail tarafından öldürüldü. İsrail kendi ‘halkına’ karşı işlediği suçları agresif bir şekilde örtbas etmektedir.

İsraillileri İsrail öldürdü

Hamas, Aksa Tufanı Operasyonu'nun planlanmasında bir hesaplama hatası yaptıysa, İsrailli planlamacıların kendi insanlarının hayatına verdikleri değeri abartarak yapmıştır.

Hamas 2006 yılında İsrail işgal askeri Gilad Şalit'i başarılı bir şekilde tutuklamış ve 2011 yılında aralarında Hamas'ın şu anki lideri Yahya Sinvar'ın da bulunduğu 1024 Filistinli rehine ile takas etmişti. Benzer bir takas 2008 yılında Lübnan direnişiyle de yapılmıştı.

Her ne kadar tutuklu/rehine takası çatışmaların ortak bir unsuru olsa da İsrailli liderler taviz olarak gördükleri bu durum karşısında kendilerini zayıflamış ve mahcup hissetti. Bu yüzden politikalarını gizlice değiştirdiler ve gelecekte yakalanıp tutuklanmaları durumunda kendi halklarına karşı ölümcül güçle saldırmaya hazırlandılar. Bu planların merkezinde, 1986 yılında İsrailli generaller tarafından gizlice oluşturulan ve adını Roma İmparatorluğu tarafından canlı yakalanmaktansa kendini öldüren eski bir Kartacalı generalden alan Hannibal Direktifi yer alıyordu.

Başlangıçta doktrin askerleri hedef alıyordu. 2014 yılında tutuklanan İsrailli asker Hadar Goldin, İsrail'in Ağustos ayında Gazze Şeridi'ni işgali sırasında kasıtlı bir topçu saldırısında öldürüldü. Refah'a yönelik bombardımanda 75'i çocuk olmak üzere 200 kadar Filistinli sivil öldürüldü. Sonuç olarak, gizli askeri doktrin gün ışığına çıkmaya mecbur kaldı. Karartmaya devam etmesine rağmen, İsrail ordusu direktifin var olduğunu ve bir İsrail askerine karşı kullanılmış olabileceğini kabul etti.

İki yıl sonra İsrail ordusu, “bugün anlaşıldığı şekliyle emrin” iptal edileceğini iddia ederek direktifle arasına mesafe koydu. Times of Israel'in 2016'daki haberine göre[i] “Bu hamle politikada tam bir değişiklik değil, bir açıklama niteliğindeydi”.

Ancak İsrail basınında çıkan çok sayıda haber Hannibal'ın 7 Ekim'de yeniden devreye sokulmakla kalmayıp -eğer gerçekten kaldırıldıysa- Gazze yolunda tutuklanan İsrailli yerleşimcileri de kapsadığını doğruladı.

Gazze yolunda İsraillileri bombalamak

İsrail'in insanlığını abartan Hamas, saldırı için iki yıl süren hazırlık ve eğitim sürecinde bu olasılığı göz ardı etmiş olabilir. Geçtiğimiz yıl boyunca örgüt defalarca İsrailli tutukluları Filistinli esirlerle takas etmeyi kabul etti. Ancak Kasım ayındaki dört günlük duraklama sırasında serbest bırakılan İsrailli tutuklular dışında (çocuklar ve savaşçı olmayan tutuklular da dahil) Netanyahu bir anlaşma yapmayı kesin bir dille reddetti.

Bunun yerine İsrail, İsrailli tutukluların tutulduğu bölgeler de dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin her yerini sistematik olarak bombaladı. Kasım ayındaki rehine/tutuklu takasında serbest bırakılan İsrailliler medyaya verdikleri demeçlerde Gazze'de tutuldukları süre boyunca hayatlarına yönelik başlıca tehdidin Hamas değil İsrail saldırıları olduğunu söylediler.

Chen Almog-Goldstein ve üç çocuğu bir ara İsrail tarafından bombalanan Gazze'deki bir süpermarkette tutulmuştu. The Guardian'a verdiği demeçte şunları söyledi:

“Çok korkunçtu. Hayatlarımızın tehlikede olduğunu ilk kez gerçekten hissettik. Bombardıman Hamas muhafızlarının üzerimizi örtmek için yere şilteler serdiği ve sonra da kendi güçlerimizin ateşinden korunmak için bizi vücutlarıyla örttükleri noktaya kadar üzerimize geliyordu.”

İbranice haber sitesi Yediot Ahronot’un Aralık ayında bildirdiğine göre Benyamin Netanyahu tutukluların yakınlarıyla yaptığı belediye binası tarzı bir toplantıda tutukluların “İsrail bombardımanları ve oradaki askeri faaliyetleri altında” olduklarını itiraf etti.[ii]

Öfke ile geçen toplantıda eski bir tutuklu şunları dedi:

“Esaret altında geçen her gün çok zordu. Her yerde bombardıman varken ben bir evdeydim. Tünellerde oturuyorduk ve Hamas'ın değil ama İsrail'in bizi öldüreceğinden ve sonra da 'Sizi Hamas öldürdü' diyeceklerinden çok korkuyorduk.”

Serbest bırakılan bir başka tutuklu da şunları söyledi:

“Gerçek şu ki, bombalanan bir sığınaktaydım. Kaçırılmamız gerekti ve yaralandık. Gazze'ye giderken bir helikopter tarafından vurulduğumuzdan bahsetmiyorum bile... Siz tam olarak onların yani diğer tutukluların bulunduğu bölgedeki tünel yollarını bombalıyorsunuz.”

Serbest bırakılan ikinci tutuklunun Gazze'ye giderken bir helikopter tarafından vurulduğuna dair ifadesinin de kanıtladığı gibi, tutuklular da Aksa Tufanı Operasyonu devam ederken İsrail tarafından öldürüldü ve saldırıya uğradı. Saldırının ilk bir saati içinde İsrail güçleri Gazze'ye giden İsrailli tutukluları vurmaya ve bombalamaya başladı.[iii]

“Hannibal Erez'de”

İsrail gazetesi Haaretz'in belgelere ve askerlerin ifadelerine dayanarak yaptığı bir araştırma, Hannibal saldırılarının en azından sabah 7:18 gibi erken bir saatte, yani taarruzun başlamasından sadece 52 dakika sonra gerçekleştiğine dair kanıtlar buldu.[iv] Haaretz'in haberi Temmuz ayında İngilizce olarak yayınlandı.[v] Ancak gazete rakibi Yediot Ahronot'un altı ay gerisinde kaldı. Ocak ayında Yedioth'un hafta sonu eki 7 Days, İsrail ordusunun bakış açısından Aksa'ya yönelik tufana benzeyen saldırısının zaman çizelgesini ortaya koyan önemli bir araştırma yazısı yayınladı.

Gazete bu makalenin resmi bir İngilizce çevirisini hiçbir zaman yayınlamadı. Electronic Intifada makalenin tam profesyonel çevirisini yayınlayan tek yayın olma özelliğini koruyor; makaleyi buradan okuyabilirsiniz.[vi] 7 Days soruşturması, “7 Ekim öğlen saatlerinde İsrail ordusunun tüm savaş birimlerine Hannibal Direktifini uygulamalı olarak yerine getirme talimatı verdiğini, ancak bunu açıkça belirtmeden yaptığını” ortaya çıkardı.

İyi kaynaklara sahip İsrailli askeri ve istihbarat muhabirleri Ronen Bergman ve Yoav Zitun o uzun makalede “talimatın, orijinal Hannibal Direktifi'ne çok benzer bir dil kullanarak, Hamas teröristlerinin Gazze'ye dönme girişimlerini ‘ne pahasına olursa olsun’ durdurmak olduğunu” açıkladı.

7 Days soruşturmasının aksine, daha yakın tarihli Haaretz makalesi doktrinin adının açıkça ve çok erken bir zamanda kullanıldığını ortaya koydu:

“Bu kararlardan biri sabah 7:18'de alındı...Karar şuydu: 'Hannibal Erez'de'.”

Erez, Filistinlileri Gazze Şeridi'nin kuzeyine hapseden devasa İsrail askeri kontrol noktası ve üssüdür. Filistinli savaşçılar tarafından tamamen ele geçirilmişti. Kuşatma altındaki İsrail askerleri kendi mevzilerine hava saldırısı düzenlenmesi çağrısında bulunmuş gibi görünüyor.

7 Days soruşturmasının, Hannibal'ın İsrail'in askeri hiyerarşisinin en tepesinden çağrıldığını kavraması çok önemlidir. Bu da Hannibal Direktifi'nin o gün yeniden etkinleştirilmesi ve genişletilmesinin başıboş bireysel birlikler ya da basit bir kaos ve karışıklık meselesi olmadığını göstermektedir. Bu bir politika meselesiydi.

Emirler ve kaos

Hannibal, Tel Aviv'deki Hakirya binasının altındaki generallerin Gazze sınır bölgesinin her yerinde İsrailli askerlerin ve yerleşimcilerin topluca tutuklandığını fark etmelerinin ardından en tepeden emir olarak verildi. Direktif gereği, tutuklular ve yerleşimciler mümkün olan en kısa sürede ölmeliydi. Sahadaki İsrail askerleri yıllardır bu prosedür konusunda eğitim almışlardı ve ne yapmaları gerektiğini hemen anladılar.

BM komisyonu tarafından hazırlanan bir rapor, Nir Oz yerleşiminden gelen İsrailli esirlere ateş açan bir tank komutanından alıntı yapıyor:

“İçimden bir ses askerlerimizin onların Gazze'ye giden araçların üzerinde olabileceğini düşündürdü. Evet, onları öldürebilirdim; bunun doğru karar olduğuna karar verdim. Kaçırılmamaları için kaçırılmayı durdurmayı tercih ettim.”

İşte, İsraillilerin tutukluluklarını onları öldürerek sona erdirmek Hannibal doktrininin özeti.

Geçen yıl Kasım ayında İsrail Hava Kuvvetleri'nde albay olarak görev yapan Nof Erez, İbranice yayın yapan bir podcast'e Aksa Tufanı Operasyonu'na verilen yanıtın “kitlesel bir Hannibal” olduğunu itiraf etti. O gün inanılmaz derecede kaotik bir durum da vardı. Yoav Zitun tarafından kaleme alınan ayrı bir makalede, İsrail ordusu “dost ateşi” olarak adlandırdığı olayların “muazzam ve karmaşık miktarda” olduğunu itiraf etti.

Yahudi bayramının olduğu bir hafta sonunda tamamen hazırlıksız yakalanan İsrail güçleri, Filistinlilerin iletişim altyapısını tahrip etmesinin ardından birbirleriyle iletişim kuramaz hale geldi. 7 Days soruşturması, “Gazze Şeridi yakınlarındaki ... röle antenli kuleler gibi iletişim alanlarının yüzde 40'ının ... o sabah Hamas tarafından yok edildiğini” ortaya çıkardı. Filistin direnişi bile kendi başarısının büyüklüğü karşısında hazırlıksız yakalanmıştı. Hem ayrıca, Filistinli savaşçıların saldırısı bir dereceye kadar kaotikti.

Tali hasar mı?

Hamas'ın öncü komandolarının (Arapça “elit” anlamına gelen Nukhba gücü olarak bilinir) ilk dalgasının yaklaşık 50 noktada çitleri aşmasından kısa bir süre sonra, İslami Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi de dahil olmak üzere daha küçük silahlı gruplar da saldırıya katıldı.

Saldırı başladıktan yaklaşık bir saat sonra, Filistinli sivillerden oluşan bir dalga çitteki gediklerden akmaya başladı ve vatanlarına girmeyi başardı. Bu insanlardan bazılarının Gazze'yi çevreleyen militarize yerleşimlerde İsrailli yerleşimcilere saldırdığı ya da onları esir aldığı görülüyor.

Bu kaotik durum, İsrail'in Gazze'yi kuşatmak ve işgal etmek için kendi sivillerini canlı kalkan olarak kullanmasıyla birleşince, o gün Filistin direnişinde ölen İsraillilerin hepsinin savaşçı olmadığı anlamına da geliyordu.

Batılı medya ve politikacıların, İsrail'in güneyini kasıp kavuran ve mümkün olduğunca çok sayıda ‘sivili’ katleden kötü, bebek katili Filistinli “teröristlerin” resmini çizme çabalarına rağmen, İsrailli muharip olmayanların genellikle silahlı İsrail güçleri ile Filistinli savaşçılar arasındaki çapraz ateşte kaldığı açıktır.

Bölgenin her yerinde meydan savaşları patlak verdi. Yaklaşık bin ila 3 bin Filistinli savaşçının çatışmalara katıldığı tahmin ediliyor. İsrail ordusunun o gün hiçbir yerde bulunmadığı yönündeki yaygın yanlış kanıya rağmen, BM raporu ve 7 Days soruşturması, İsrailli savaşçıların bölgenin her yerinde ve çok erken saatlerden itibaren mevcut olduğu sonucuna varmıştır. Saldırının ilk 24 dakikası içinde İsrail ordusu en az altı silahlı uçağı harekete geçirdi: iki F-16 bombardıman uçağı, iki F-35 bombardıman uçağı ve Elbit Systems tarafından üretilen ölümcül Hermes 450 insansız hava araçlarından ikisi. İki uçak daha -Apaçi saldırı helikopterleri - bir saat içinde Beri yerleşimine ulaştı.

BM raporu, “7 Ekim'de Gazze sınırı çevresindeki bölgeye en az sekiz Apaçi helikopterinin sevk edildiğini doğruladığını” ve “Gazze ile tüm sınır bölgesi boyunca yaklaşık 23 tankın konuşlandırıldığını” söylüyor.[vii]

Canlı kalkanlar

Ancak İsraillilerin Filistinli savaşçılar tarafından ezildiklerine, kısa süreliğine silahsız bırakıldıklarına ve çoğu zaman alt edildiklerine de şüphe yok. Örneğin Kibbutz Beri'deki savaş üç gün boyunca devam etti. Bununla birlikte, ‘sivil halkın’ arasına karışmış silahlı İsrailli savaşçıların varlığı -çoğu zaman onları etkili canlı kalkanlar olarak kullanarak- Hamas'ın o gün sahada karşılaştığı operasyonel zorlukları ortaya koymaktadır.

BM raporu, İsrailli “sivillerin” Filistinli savaşçılarla çatışmaya girmek için silah aldıkları bazı vakaları bile belgeliyor. Hamas'ın siyasi lider yardımcısı Halil el-Hayya geçen hafta BBC'ye verdiği bir mülakatta,[viii] savaşçılarına saldırı sırasında sivilleri hedef almamalarının söylendiğini ancak bu plana sadık kalma konusunda bireysel başarısızlıklar olduğunu söyledi. Ayrıca kimin kim olduğunu ayırt etmeye çalışan Filistinlilerin karşılaştığı askeri zorluklara da değindi:

“Savaşçılar kendilerini tehlikede hissetmiş olabilirler.”

Hamas'ın Ocak ayında yayınladığı “Bizim Anlatımız” adlı belgede[ix] grup, “İsrail güvenlik ve askeri sisteminin hızla çökmesi ve Gazze ile sınır bölgelerinde yaşanan kaos nedeniyle Aksa Tufanı Operasyonu'nun uygulanması sırasında bazı hatalar yaşanmış olabilir” itirafında bulundu. Bu “hatalardan” biri de Hamas'ın istihbarat biriminin tüm gece süren “Supernova” trans müzik partisinin varlığını öngörememiş olmasıydı. Bu etkinlik Reim askeri üssüne üç milden daha az mesafedeki açık arazide gerçekleşti. Reim, Aksa Tufanı saldırısının bir numaralı hedefi olan İsrail ordusunun Gazze Tümeni'nin karargahıydı. Ancak İsrailli yerleşimci “siviller” ile İsrailli savaşçılar arasındaki ayrım her zaman net değildir.

Filistinlilerin 1947-1949 yılları arasında Siyonist milisler ve yeni İsrail ordusu tarafından zorla sürülmesinin ardından Gazze bölgesine yerleştirilen ve Gazze'yi kuşatan yerleşimler, İsrail askeri doktrini tarafından İsrail'in işgalini korumak ve Gazze'nin çok daha büyük nüfusunu bastırmak için bir canlı kalkan kuşağı olarak tasarlandı.

Gazze Şeridi'nin nüfusunun yüzde 80'inden fazlası mültecilerden oluşuyor, yani 1948 ve sonrasında yeni İsrail devletine yer açmak için evlerinden sürülenler ve onların torunları.

“Gazze Zarfı” olarak adlandırılan ve 1951 yılında kurulan yerleşimlerden birinin adı ‘Magen’. İbranicede ‘kalkan’ anlamına geliyor. Bir diğeri, Nahal Oz, açıkça askeri bir yerleşim olarak kurulmuştur. İsrail devletinin sömürgeci bir kolu olan Yahudi Ulusal Fonu'na göre Nahal Oz'un amacı “İsrail ordusuna asker sağlamaktı”. Ayrıca “sivil bir merkez olması ve çevre bölgelerde faaliyet gösteren askeri güçler için bir operasyon üssü ve kaynak sağlarken gelecekteki olası Arap istilalarına karşı ilk savunma hattı olarak hizmet etmesi” amaçlanmıştı.

BM İsrail propagandasını aklıyor

Bu yılın Haziran ayında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi bir rapor[x] yayınladı:

“7 Ekim 2023 tarihinde ve sonrasında İsrail'de gerçekleştirilen saldırılara ilişkin ayrıntılı bulgular.”

Medyanın az da olsa ilgisini çeken bu rapor (Gazze'ye odaklanan ek bir belgeyle birlikte) The Guardian'ın ifadesiyle “İsrail ve Hamas'ın savaş suçu işlediği” sonucuna nasıl vardığına odaklanıyordu. Raporun yazarları kendilerini saldırıya ilişkin “bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu” olarak tanımlıyorlardı. Rapor çoğunlukla kaynaklarını açıklamıyor. Yazarlar bunun sebebinin belirtilmemiş “koruma kaygıları” olduğunu söylüyorlar.

Raporun kaynakları açıklandıktan sonra anlaşıldı ki, bu kaynakların neredeyse tamamı İsrail iddialarına dayanıyordu. Filistinli kaynaklara atıfta bulunulduğu yerlerde, bunlar çoğunlukla öldürülen veya yakalanan savaşçıların vücut kamerası videolarıdır. Bunlar İsrail işgal makamları tarafından yayınlanmıştır ve büyük olasılıkla seçici bir düzenlemeye tabi tutulmuşlardır. Bu nedenle belgenin çoğunlukla Filistinlilerin zulmüne ilişkin İsrail'in çürütülmüş anlatısının yanında yer aldığını görmek şaşırtıcı değildir. Belge bu çarpıtmayı zaman zaman absürt bir noktaya kadar götürüyor.

Bir örnekte, soruşturma komisyonu olayların kronolojisini tersine çevirerek, Filistinli bir savaşçının Kibbutz Beri'de bir odaya girdikten sonra İsrailli bir bebeği kasten infaz ettiği izlenimini veriyor. Oysa basında çıkan haberlere göre, ölüm aslında serseri bir kurşunun trajik sonucuydu. 10 aylık bir bebek olan Milla Cohen, Filistinli bir savaşçının esir almak için bir yerleşim evindeki bir odaya girmeden önce bir kapıdan ateş etmesi sonucu hayatını kaybetti.[xi]

Daha da kötüsü, BM raporunun kaynak olarak büyük ölçüde itibarsız Yahudi aşırılıkçı grup ZAKA'ya dayandığı, bir kez açıkça atıfta bulunduğu ve sık sık isimsiz “ilk müdahale ekipleri” olarak dolaylı bir şekilde atıfta bulunduğu görülmektedir. Bu “ilk müdahale ekipleri” daha sonra Filistinlilerin sözde “savaş suçları” hakkında korkunç hikayeler anlatmaktadır.

Yine de rapor bile ZAKA'nın “büyük, karmaşık olay yerlerini yönetmek için eğitimli ya da donanımlı olmadığını ve kanıtları bozmuş, hatta tahrif etmiş olabileceğini” kabul ediyor.

“ZAKA için çalışan bir ilk müdahale görevlisi”- raporda ismi verilmiyor - ”medya röportajlarında bulgularla ilgili yanlış ve abartılı açıklamalar yaptı.” Bu, ZAKA'nın kıdemli lideri Yossi Landau'ya bir atıf olabilir.

Landau, Mart ayında yayınlanan bir belgesel için el-Cezire gazetecileri tarafından kamera karşısında, Filistinli savaşçıların 10 İsrailli çocuğu diri diri yakarak infaz ettiğine dair ilk hikayesinin bir kurgu olduğunu itiraf etmeye zorlanmıştı.

Kendi delil yetersizliğiyle yüzleşen Landau şu itirafta bulundu:

“Onlara baktığınızda ve yakıldıklarında yaşlarını tam olarak bilemezsiniz. Yani 18 yaşından, 20 yaşından bahsediyorsunuz... Yaşlarını ya da buna benzer bir şeyi görmek için olay yerine bakmıyorsunuz.”

Landau daha sonra para ve güç konusundaki iç anlaşmazlıkların ardından gruptaki görevinden çekilmek zorunda kaldı.

Hannibal saldırıları BM tarafından doğrulandı

Raporun yazarlarının İsrail'in vahşet propagandasını BM sistemine aklamak için ellerinden geleni yaptıkları görülse de belge yine de Electronic Intifada'nın geçen yıl boyunca İsrail'in o gün İsraillilerin çoğunu olmasa da birçoğunu bizzat öldürdüğüne dair haberlerini doğrulayan şaşırtıcı bir kanıt koleksiyonu içeriyor.

BM raporundaki bazı kanıtlar sadece dolaylıdır ve Hannibal doktrini ve bunun 7 Ekim 2023'te eşi benzeri görülmemiş bir şekilde kullanıldığına dair İbranice basında çıkan haberlerle çapraz referans yapılmasını gerektirmektedir. Ancak bazıları açık. Rapor üç sayfa boyunca, o gün “'Hannibal Direktifi'nin uygulanması” hakkında bilinenlerin bir kısmını detaylandırıyor.

Komisyon, “'Hannibal Direktifi'nin 7 Ekim'de çeşitli durumlarda kullanıldığına ve Filistinli militanları vururken aynı zamanda İsraillilere de zarar verdiğine dair güçlü göstergeleri belgelediğini” yazdı.

BM raporu Hannibal Direktifi ile ilgili bölümünde “İsrail helikopterlerinin Nova bölgesinde bulunduğunu ve sivil araçlar da dahil olmak üzere yerdeki hedeflere ateş etmiş olabileceğini” bile belirtiyor. Raporda “bir ya da iki helikopterin” “sabah saatlerinde Nova festival alanı üzerinde bulunduğu” belirtiliyor. Electronic Intifada bu haberi ilk olarak Kasım ayında yayınlamıştı.

BM raporu bunu desteklemek için ismi açıklanmayan iki tanığın ifadesine atıfta bulunuyor: İsrail ordusundan bir “yedek tuğgeneral, Nova bölgesine yakın park halindeki bir tankın yakınında militanlarla çatıştı” ve “Gazze Taburunu arayarak bir saldırı helikopteri talep ettiğini” açıkladı.

Supernova rave alanı için yapılan savaşta saldırı helikopterlerinin - ve en az bir tankın - bulunması, o sabah kaçan rave katılımcıları arasında muharip olmayan kayıpların yüksek sayısını açıklamak için de bir yol olabilir.

Supernova çılgınlığı

Gazze Şeridi'ndeki devasa açık hava esir kampına dört milden daha kısa bir mesafede düzenlenen Supernova, kendisine “Tribe of Nova” adını veren bir etkinlik yönetim şirketi tarafından gerçekleştirildi. Etkinliğin savunucuları Filistinli savaşçıları bir “barış festivaline” saldırdıkları için kınarken, etkinliği eleştirenler de bunu Nazi Holokostu sırasında Auschwitz'in kapıları önünde dans eden Alman sivillere benzetti.

Batı medyası tarafından sıklıkla “Nova müzik festivali” olarak anılan etkinlik, resmi web sayfasında aslında kendisini “Supernova Sukot Buluşması” olarak adlandırıyor. Etkinlik hakkında yakın zamanda çekilen bir film, etkinliğin daha çok birçok Batı ülkesinde gizli yerlerde düzenlenen yasadışı partilere benzediğini gösterdi.

Supernova yasadışı değildi ve yerel İsrail polis gücüyle (etkinliği korumak için önceden silahlandırılmış ve hazır bulunan) koordine edilmişti. Ancak tam olarak açık olmayan nedenlerden dolayı rave'in yeri 6 Ekim'e kadar duyurulmadı. Yüksek profilli İsrail filmi We Will Dance Again'in katılımcıları Supernova'nın yerinin son dakikaya kadar bilet sahiplerinden gizli tutulduğunu doğruladı.

Bu durum (internette bazen hatalı bir şekilde söylendiği gibi etkinlik günleriyle ilgili herhangi bir karışıklık ya da sürenin uzatılmasından ziyade) Hamas'ın neden Gazze ile bölgedeki en büyük askeri üs olan Reim'deki bölge karargâhı arasındaki arazide rave'in varlığından haberdar olmadığını açıklamaktadır.

Süpernova ölümleri

Rave'in genellikle 7 Ekim'de gerçekleşen en büyük tekil ölüm alanı olduğu bildirilmektedir. BM raporunda, toplam 3 bin rave’ciden 364'ünün “ya alanda, ya Kibbutz Reim yakınlarında ya da komşu yerlerde öldürüldüğü” belirtildi. Ancak kısa süre önce Times of Israel tarafından yayınlanan ölümlerin ayrıntılı bir dökümü (bir İsrail TV kanalının araştırmasına dayanarak) bu rakamın yüzde 60'ından fazlasının aslında rave için belirlenen alanların dışında öldüğünü gösteriyor.[xii]

Bu iki nedenden ötürü önemlidir.

Birincisi, We Will Dance Again filminin kötü niyetli Filistinli teröristlerin kasıtlı olarak sivillere saldırdığı bir tablo çizmeye çalışmasına rağmen, eldeki tüm kanıtlar rave'in o gün Hamas saldırısının planlı bir hedefi olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Aslında, etkinliğin gizli konumu, birkaç Filistinli savaşçının - belki bazıları silahlı gruplardan ve muhtemelen bazıları silahlı sivillerden - askeri üslere saldırıları sırasında etkinliği tesadüfen gördükleri anlamına geliyordu. Polis, asker ve en az bir tankın yanı sıra silahlı İsrailli “siviller” de dahil olmak üzere İsrail güçleriyle silahlı çatışmalar hızla başladı. İsrail istihbaratı Filistinlilerin eğlence hakkında önceden bilgi sahibi olmadığı sonucuna varmıştır.

İkinci olarak, Times of Israel tarafından yayınlanan döküm, rave alanlarının dışındaki ravecilerin ölümlerini Sderot (Supernova alanının 11 mil kuzeyi) ve Reim askeri üssü (sadece 2,3 mil güney) kadar uzağa yerleştiriyor. Bu ölüm yerleri Google Earth'te işaretlendiğinde ve Hamas'ın elit komando güçleri tarafından kurulan pusuların yerleri ile karşılaştırıldığında -7 Days soruşturmasında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere- bu ikisinin sıklıkla çakıştığı görülmektedir. Dolayısıyla bu kaçışçılardan bazılarının ölümünün, bölgeye giden İsrail ordusu takviye kuvvetlerinin önünü kesmek için kurulan Filistin pusularının istenmeyen sonuçları olması muhtemeldir.

Ronen Bergman ve Yoav Zitun'un 7 Days soruşturmasında yazdıkları gibi:

 “Birçok takviye kuvvet güneye akarken,” Hamas'ın komando gücü “bu takviye kuvvetleri önceden görmüş ve stratejik kavşakları ele geçirmişti... buralarda kuvvetleri bekliyorlardı... bu kavşaklarda hem askerlerin hem de sivillerin çok kanı döküldü.”

7 Days makalesi ayrıca İsrailli askerlerin kendi inisiyatifleriyle - kendi sivil araçları da dahil olmak üzere - savaşa katılmak için güneye koştukları örnekleri de anlatıyor. Bergman ve Zitun, “Medyadan ya da arkadaşlarından bir şeyler olduğunu öğrenmiş olan komutanlar... Gazze'ye ulaşmak için çabaladılar,” diye açıklıyor. Bir tugay komutanı gazetecilere şunları söylüyor:

“Evdeki haberlerde saldırıyı gördükten sonra özel aracımla Yad Mordekay kavşağına [Erez kontrol noktasının 2,3 mil kuzeyine] geldim.”

Yerleşim yerlerinde patlayan evler

İsrail'in Gazze'yi çevreleyen kibbutzim ve diğer yerleşim yerlerinde İsrailli sivillere yönelik kasıtlı “toplu Hannibal” cinayetlerinin kanıtları açık ve inkâr edilemezdir. Aksa Tufanı saldırısına ilişkin video görüntüleri ve basında yer alan haberler, yerleşim yerlerindeki birçok binanın, Filistinli savaşçıların elinde değil, sadece askeri uzmanlar tarafından İsrail ordusunun elinde olduğu bilinen ağır silahlarla tutarlı bir şekilde tamamen yıkıldığını göstermektedir. Bazı binalarda ve araçlarda yanma izleri görülürken, birçoğunun İsrail insansız hava araçları ve saldırı helikopterleri tarafından havadan bombalandığı ya da İsrail tankları tarafından top ateşine tutulduğu açıktır.

İsrail Hava Kuvvetleri'nde 7 Ekim'in “kitlesel bir Hannibal” olayı olduğunu itiraf eden albay Nof Erez, röportajı yapan kişinin “yerleşim yerlerinin içindeki her türlü evi patlatıp patlatmadıkları” sorusuna olumlu yanıt verdi. Erez pilotlarının bunu sadece üstlerinden aldıkları “izinle” yaptıklarında ısrar etti. “Bilgisayar görüntüsünde her yerleşimin üzerinde çok sayıda insansız hava aracı gördüm, bunu her İsrail askeri komutanlığında görebiliyoruz” dedi.

İsrail televizyonlarında yayınlanan görüntülerde İsrail tanklarının Kibbutz Beri yerleşiminde bulunduğu ve ateş açtığı görülüyor. En kötü şöhrete sahip olan Tuğgeneral Barak Hiram, New York Times'a verdiği demeçte, tanklarına Pessi Cohen'in Kibbutz Beri'deki evine ateş açma emri verdiğini itiraf etti, yine “siviller pahasına bile olsa”.

Hamas'a bağlı Filistinli savaşçılar 15 kişiyi tutuklamış ve Gazze'ye çıkışlarını müzakere etmeye çalışırken onları evde tutmuşlardı. Electronic Intifada tarafından yapılan incelemeler, ölenlerin çoğunun Hiram'ın saldırısı sonucu öldürülmüş olma ihtimalinin yüksek olduğu sonucuna vardı. Electronic Intifada, sağ kurtulan Yasmin Porat'ın İsrail askerlerinin olay yerine geldiğini ve ağır silah ateşi ve tank bombardımanı ile “herkesi ortadan kaldırdığını” söyleyen görgü tanığı ifadesini İngilizce olarak yayınlayan ilk yayın oldu.

Porat, Filistinli komutan Hasan Hamduna (teslim oldu) ve bir diğer esir Hadas Dagan, Barak Hiram'ın katliamından sağ kurtulan sadece üç kişiydi. Dagan, Porat'a verdiği ifadede -Elektronic İntifada'nın ilk olarak geçen yıl Kasım ayında haberleştirdiği- binanın içinde ve çevresinde bulunan diğer herkesin ya vurulduğunu ya da İsrail tank ateşiyle “tamamen yandığını” ısrarla söyledi.

Bu kıyametin kurbanları arasında 12 yaşındaki İsrailli ikizler Liel ve Yanai Hatsroni de vardı. Mide bulandırıcı bir şekilde, Liel'in fotoğrafı daha sonra İsrail'in resmi propagandasında kullanıldı ve Hamas'ın kızı katledip yakarak öldürdüğü iddia edildi. İsrail eski başbakanı Naftali Bennett “Hamas canavarları tarafından evinde öldürüldü... sırf Yahudi olduğu için,” diye yalan söyledi.

Hannibal Supernova'da mıydı?

Supernova çılgınlığı ile ilgili hala belirsiz olan şey, ölenlerin kaçının Filistinliler tarafından öldürüldüğü ve herhangi birinin İsrail'in “Hannibal” saldırılarında öldürülüp öldürülmediğidir. Askeri üsler ve kibbutzim gibi daha yerleşik alanların aksine - ki buralarda bombalanmış binalara dair net görsel kanıtlar ve kesin görgü tanığı ifadeleri vardır - Supernova alanı ve çevresindeki görsel durum daha kaotikti. Yerleşim yerlerinde olduğu gibi İsrail uçaklarının ya da tanklarının patlatabileceği çok az sayıda yapılı bina vardı.

Video ve diğer fotoğrafik kanıtlar, silahlı İsrail kontrol noktasının yanındaki alanın çıkışının etrafındaki tarlaların yoğun bir şekilde yandığını ve karardığını göstermektedir. Bunun helikopter ya da tank saldırılarının sonucu mu yoksa Filistinlilerin roket güdümlü el bombası saldırılarının ardından alev almış olabilecek yangınların sonucu mu olduğu belirsizdir.

Bilinen bir şey varsa o da İsrail silahlı kuvvetlerinin ana çıkışa barikat kurarak alandan ayrılmak için bekleyen araçlarda büyük bir yığılmaya yol açtığıdır. Çatışma patlak verdiğinde birçok eğlence tutkunu yaya olarak tarlaların doğusuna kaçmak zorunda kaldı. We Will Dance Again filminde İsrail güçleri tarafından kurulan barikattan bahsedilmemesi dikkat çekerken, CNN'in erken tarihli bir haberinde barikat olay yeri haritasında gösteriliyor ve Times of Israel'in haberinde barikatın muhtemelen sabah 7:00 gibi kurulduğu belirtiliyor.

Gazeteci William Van Wagenen, The Cradle için hazırladığı bir raporda barikatın, İsrail güçlerinin kaçan bazı ravecileri istemeden de olsa Reim askeri üssüne kuzeyden ilerleyen Filistinli savaşçılarla girdikleri çatışmada kıstırmasına yol açmış olabileceğini belirtti.[xiii]

Psikoaktif ilaçlar

Hem We Will Dance Again'den hem de Haaretz'in hayatta kalanları tedavi eden İsrailli bir psikologla yaptığı röportajdan açıkça anlaşılan bir şey varsa o da rave'de psikoaktif uyuşturucu kullanımının yaygın olduğudur. Filmdeki bir katılımcı, 6 Ekim gecesi katılımcılar alana vardığında, “herkes çok uçacağını söylüyordu” diye hatırlıyor.

Haaretz'in röportajına ve filme göre, raveciler ekstazi, asit, kokain, sihirli mantar ve muhtemelen ketamin kullanıyordu. Daha da kötüsü, ravecilerin çoğu dozajlarını kasten gün doğumunda - ki bu da Filistin saldırısı başlamadan hemen önce oldu - Gazze'den roket atışları sabah 6:26'da başlayacak şekilde ayarlamıştı.

“Çok fena! Herkesin kafası güzel” diyen bir katılımcı, roketler tepelerinde yükselirken hissettiklerini hatırlıyor. Bir başkası ise asitin “her şeyi çok daha kötü gösterebileceğini” söylüyor. İsrailli psikolog, psikoaktif ilaçların “bilinçdışının bazı kısımlarının da bilince çıktığı” bir duruma yol açabileceğini açıkladı.

Tüm bunlar, birçok ravecinin hayatları için kaçarken İsrailliler mi, Filistinliler mi yoksa her ikisi tarafından mı vurulduklarını ayırt edebilecek durumda olmadıklarını düşündürüyor.

Hannibal Direktifinin varlığı İsrail içinde açık bir sır olsa da, ‘İsrailli sivil’ hedefler üzerinde kullanımı -bildiğimiz kadarıyla- 7 Ekim 2023'ten önce görülmemişti.

Tüm güneyde Hannibal saldırıları

Kibbutz Be'eri'de yaklaşık 105 yerleşimci öldürüldü. Bunlardan kaçının Filistinliler, kaçının İsrailliler tarafından öldürüldüğü henüz bilinmiyor. BM raporunda “Kibbutz'da en az 57 yapının yıkıldığı ya da hasar gördüğü, bunun da tüm konut binalarının üçte birinden fazlasına tekabül ettiği” belirtilmektedir.

Görsel kanıtlardan bunların çoğunun İsrail tarafından tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Ancak akılda tutulması gereken önemli bir gerçek, İsrail'in Beeri'de İsraillilere yönelik “Hannibal” katliamının tüm bölgede tekrarlandığıdır. Pessi Cohen'in evindeki katliam hakkında bu kadar çok şey biliyoruz çünkü iki ‘sivil’ hikayelerini anlatmak için hayatta kaldı. Benzer olaylar başka yerlerde de yaşandı. Ancak çoğu yerde, özellikle de hava bombardımanlarından kurtulan çok az kişi oldu.

Tamamı kadınlardan oluşan bir tank birliği, kullanmak için eğitim almadığı bir askeri araca el koydu ve Supernova çılgınlığının 14 mil güneyinde, Mısır ve Gazze sınırına yakın bir İsrail yerleşimi olan Holit'in kapılarına saldırdı. Askerlerden biri İsrail Kanal 12'ye şunları aktarıyor:

“Topluluğun içine girdik, kapıyı kırdık. Asker bana işaret etti ve 'Şuraya ateş et, teröristler orada' dedi. Ona 'Orada siviller var mı' diye sordum, 'Bilmiyorum, ateş et' dedi.”

Tank komutanı daha sonra ateş etmemeye karar verdiğini iddia ediyor ama hemen ardından kendisiyle çelişiyor: “Makineli tüfeğimle bir eve ateş ettim.”

Kibbutz Beri'de İsraillilere yönelik Hannibal saldırılarının görsel kanıtlarına benzer şekilde, geçen yıl Electronic Intifada tarafından yapılan bir araştırma da Kibbutz Kafar Aza'da aynı tür ev patlamalarının gerçekleştiği sonucuna varmıştı. BM raporu, Hannibal saldırılarının muhtemelen ya da kesinlikle gerçekleştiği şaşırtıcı derecede yüksek sayıda yer listeliyor.

İsrail'in Nirim yerleşiminin dışında (Filistin'in Han Yunus kenti ile Gazze Tümeni'nin Re'im askeri karargahı arasındaki yol üzerinde) bir İsrail tank mürettebatı yakınlardaki bir başka yerleşim olan Nir Oz'a doğru yola çıktı. BM raporuna göre oraya vardıklarında “yüzlerce insanın İsrail'e geçtiğini ve Gazze'ye geri döndüğünü fark ettiler ve bazıları rehine olabilecek insanlarla dolu araçlar da dahil olmak üzere’’ onlara ateş ettiler. Raporun bir sonraki paragrafında Nitzana, Kissufim ve Holit'te de benzer olayların yaşanmış olabileceği ima edilmektedir.

İsrail kaç kişiyi öldürdü?

Geçen yıl 7 Ekim'de başlangıçta bin 400 kişinin “Hamas tarafından öldürüldüğünü” iddia eden İsrail, kısa süre sonra bu rakamı aşağı doğru revize etmeye başladı. Kasım ayında İsrail rejimi bu rakamın 200'ünün aslında Hamas savaşçıları olduğunu açıkladı. Bu kişiler İsrail bombardımanlarında o kadar kötü bir şekilde yanmışlardı ki kimlikleri tamamen tespit edilemiyordu.

Bu da İsrail'in o günkü ateşinin ne kadar gelişigüzel olduğunu göstermektedir. El-Cezire'ye göre İsrail'in ölü sayısı şu anda bin 154'e ulaşmış durumda. BM raporunda bunların en az 314'ünün “İsrail askeri personeli” olduğu belirtiliyor. Mart ayında el-Cezire Araştırma Birimi tarafından İbranice olarak üç İsrailli ölü sayısına ilişkin yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre silahlı savaşçıların sayısı 372 ile daha yüksek. El-Cezire'nin verdiği rakamlara askerlerin yanı sıra polis, güvenlik görevlileri (yani silahlı yerleşim milisleri) ve “güvenlik personeli” de dahildir. 7 Days soruşturması, İsrail'in gizli “iç güvenlik” teşkilatı ŞinBet'ten memurların da güneydeki savaşa katılmak üzere gönderildiği sonucuna vardı:

“Çatışmalar sırasında örgütten 10 kişi öldürüldü.”

Haaretz'in ölüler veritabanının İngilizce baskısı bu kişilerden üçünün adını ortaya çıkardı: Yossi Tahar, Smadar Mor Idan ve Omer Gvera. Bu üç kişiden hiçbiri veri tabanında savaşçı olarak listelenmemiştir. Dolayısıyla ölen diğer yedi ŞinBet savaşçısının da veri tabanında gizlice “sivil” olarak listelenmiş olması muhtemeldir. El-Cezire'nin ham verileri - araştırma birimi tarafından bu makale için Electronic Intifada'ya sağlanan - “güvenlik personeli” rakamlarının gerçekten de ölenler arasında sekiz ŞinBet görevlisinin adını verdiğini ortaya koyuyor.

Bildirilen 372 muharip artı bildirilmeyen iki Şin Bet görevlisi bize 374 ölü muharip veriyor - toplam ölü İsraillilerin neredeyse üçte biri. Bunları toplam bin 154 ölüden çıkardığımızda geriye en fazla 780 ölü ‘İsrailli sivil’ kalıyor. Bu da ilk (hatalı) rakam olan bin 400 ölünün en az yüzde 41'inin aslında savaşçı olduğu anlamına gelir - çoğunlukla İsrailliler, ancak ölen Filistinli savaşçıların 200'ü de dahil.

“Araçtaki herkes öldürüldü”

Aksa Tufanı saldırısı sırasında en fazla 780 silahsız İsrailli öldüyse, bunların kaçı İsrail, kaçı Filistinliler tarafından öldürüldü? Bu sorunun şu anki cevabı, gerçekten bağımsız bir uluslararası soruşturma olmadan bunu bilmenin imkansız olduğudur.

BM raporunun da açıkça ortaya koyduğu gibi, İsrail böyle bir soruşturmayı engelliyor. “Komisyon, İsrail'in 7 Ekim 2023 tarihinde ve sonrasında hem İsrail'de hem de işgal altındaki Filistin topraklarında meydana gelen olaylara ilişkin soruşturmaları engellediğini düşünmektedir.”

Ancak bazı geçici sonuçlara ulaşmamız mümkün. El-Cezire'nin araştırma filmi, savaşçı olmayan ölülerden “en az 18'inin” kesinlikle İsrail kara birlikleri tarafından öldürüldüğünü ve Filistinlilerin elindeki İsraillilerden en az 27'sinin “evleri ile Gazze çitleri arasında bir yerde açıklanamayan koşullarda öldüğünü” tespit etti. Ancak El-Cezire’nin ham verileri, bunların Barak Hiram tarafından gerçekleştirilen meşhur Pessi Cohen ev katliamı gibi çok iyi kanıtlanmış ve kasıtlı Hannibal cinayetleri olduğunu göstermektedir. Bu, toplam Hannibal ve kasıtsız “dost ateşi” ölümlerinin büyüklük sırası hakkında kabaca bir fikir edinebileceğimiz diğer bazı önemli rakamları hesaba katmıyor.

7 Days soruşturmasında İsrailli askeri müfettişlerin “Gazze'ye ulaşamayan 70 kadar aracı inceledikleri, çünkü bu araçların yolda bir helikopterden, bir İHA'dan ya da bir tanktan açılan ateşle vurulduğu ve en azından bazı vakalarda araçtaki herkesin öldüğü” belirtiliyor. Bu 70 araçta kaç İsraillinin bulunduğu bilinmiyor, ancak diğer olaylarla ilgili bilinenler göz önüne alındığında, bazı araçlarda muhtemelen birkaç kişi bulunuyordu. Sadece bu araçlar bile çok sayıda İsrailli sivilin ölümüne neden olmuş olabilir.

Filistinli rehineler genellikle çok sayıda İsrailli tutukluyu kamyonetlere, kamulaştırılmış arabalara ve hatta bazı durumlarda traktörlerle sürüklenen römorklara dolduruyordu. Kaçan İsrailliler de aynı şeyi yaptı. We Will Dance Again filmindeki bir raveci, Supernova alanından kaçmak için umutsuzca pikaplara doluştuğunu anlatıyor. Pikabın içinde “bir milyon insan vardı” diye hatırlıyor. “Vücudumun yarısı dışarıdaydı” diye ekliyor ve pencereden sarktığını açıklıyor.

İnternette yayınlanan ve el-Cezire filminde derlenen İsrail savaş helikopteri görüntülerinden birinde, İsrailliler tarafından ateş açılırken tıka basa dolu bir arabadan kaçan yaklaşık bir düzine insan görülüyor. Bu kişilerin akıbetleri bilinmiyor. Filmde buna benzer pek çok video gösteriliyor. Bu olayların Gazze'nin tam olarak neresinde gerçekleştiği belli değil. Filmin tamamını el-Cezire'nin web sitesinden ya da aşağıda yer alan YouTube videosundan izleyebilirsiniz; ancak platformun yaş sınırlamaları nedeniyle uygun bir YouTube hesabına ihtiyacınız olacaktır.[xiv]

İsrail web sitesi Ynet'te Kasım ayında yayınlanan bir haberde bir helikopter pilotunun “çatışmaların başlamasından sonraki ilk dört saat içinde” İsrail uçaklarının “çoğu İsrail topraklarında olmak üzere yaklaşık 300 hedefe saldırdığını” söylediği aktarılıyor. Haberde uçaklara Gazze çitinin yakınındaki “her şeyi vurma” emri verildiği belirtiliyor.

İbranice haberin muhabiri, 7 Days soruşturmasının ortak yazarı, istihbarat ve askeri kurumlara yakın, iyi kaynaklara sahip bir İsrail askeri muhabiri olan Yoav Zitun'du. İnsansız hava aracı operatörleri helikopter pilotlarından bile daha ölümcül görünüyor. 7 Days'in haberine göre, sık sık “saldırı kararlarını” kendileri alıyorlardı ve 7 Ekim'de gün sonunda “filo, çoğu İsrail içinde olmak üzere yaklaşık bin hedefe en az 110 saldırı gerçekleştirdi.”

Eğer “hedefler” tek tek kişileri de kapsıyorsa, kaçının İsrailli olduğunu bilmek zor. Pilotlar muhtemelen çoğu zaman kendilerini tanımıyorlardı. Eğer vurulan “hedef” tek tek araçları da içeriyorsa, vurulan bin hedef kolaylıkla yüzlerce insanın ölümüne yol açabilirdi.

Araba “mezarlığı”

Kasım ayında Filistin saldırısı sırasında havaya uçurulan yüzlerce araç İsrail askerleri tarafından toplandı ve Tekuma ve Netivot yerleşimlerinin yakınındaki bir hurdalığa yığıldı. Hurdalığın fotoğrafları ve drone görüntüleri, araçların çoğunun İsrail'in havadan bombalamasıyla uyumlu bir şekilde tamamen düzleştirilmiş ve bükülmüş olduğunu açıkça gösteriyordu. Kısacası, arabalar İsrail'in yıllardır Gazze'de havadan bombaladığı Filistinlilere ait arabalara (hem sivillere hem de savaşçılara ait) çok benziyordu.

Bugün, hurdalık İsrail ve destekçileri için turistik bir cazibe merkezi haline gelmiş gibi görünüyor - “araba mezarlığı” olarak adlandırdıkları bir alan. Geçtiğimiz yaz orada çekilen bir videoda, İsrail ordusundan bir tur rehberi hurdalıkta “buraya getirilen bin 650 araç” olduğunu söylüyor. Sadece bir ambulansta, kül ve “insan tozundan” 18 kişinin kalıntılarının bulunduğunu söylüyor. İsrail'in “Hannibal” saldırılarında ölen İsraillilerin gerçek sayısı ne olursa olsun, saldırı sırasında ölen yüzlerce İsraillinin İsrail tarafından öldürülmüş olması akla yatkın görünüyor.

Beyaz badana

Son bir yıldır İsrail tarafından sistematik bir örtbas söz konusudur. İsrail'in bu konudaki haberlerinin çoğu sadece İbraniceydi. Bunun nedeni İngilizce medyaya erişimin olmaması değildir. 7 Days soruşturmasının baş yazarı Ronen Bergman, aynı zamanda New York Times'ın üst düzey bir muhabiri ve Mossad ile diğer İsrail casus teşkilatlarına ilişkin çok sayıda hagiografinin (politik amaca hizmet eden ibretlik anlatılar, çev.) çok satan yazarıdır.

Bergman henüz Hannibal Direktifi hakkında The New York Times'ta ya da başka bir yerde İngilizce bir yazı kaleme almamıştır. Çok az otopsi yapıldı - Pessi Cohen'in Kibbutz Be'eri'deki evindeki ölüler üzerinde değil en azından. Bu özel suç söz konusu olduğunda, zaten muhtemelen imkansız olurdu. Barak Hiram'ın tank bombardımanı, 12 yaşındaki Liel Hatsroni de dahil olmak üzere İsrailli kurbanlarının çoğunun yanarak kül olması anlamına geliyordu.

Birçok ceset zamanından önce gömüldü. Görünürdeki “Hannibal” cinayetlerinde tahrip edilen İsrail arabaları, dini bir bahaneyle “mezarlığa” gömülmeden önce İsrailli yetkililer tarafından ezildi. BM komisyonunun raporu İsrail'i ülkeye girişlerini engellediği için eleştiriyor. Raporda, “İsrailli yetkililer sadece komisyonun soruşturmasıyla işbirliği yapmayı reddetmekle kalmadı, aynı zamanda tıp uzmanlarının ve diğerlerinin temas kurmasını da engelledikleri bildirildi” deniyor. Pessi Cohen'in evindeki cinayetleri “soruşturan” ordu, Temmuz ayında Barak Hiram'ı herhangi bir suç işlemekten büyük ölçüde aklamıştı. Evin kalıntıları şu anda ordu tarafından yıkılmış durumda.

Hiram geçen ay terfi ettirildi ve mütevazı Gazze Tümeni'nin başına getirildi. Selefi Tuğgeneral Avi Rosenfeld 7 Ekim 2023 saldırısını engelleyemediği için istifa etmişti. O gün Tel Aviv'in derinliklerindeki “Çukur” askeri karargahında bulunan üst düzey bir kaynak, saldırıyı Mısır'ın İsrail tarafından işgal edilen toprakları geri almak için Ekim 1973'te gerçekleştirdiği sürpriz saldırıyla karşılaştırarak Bergman ve Zitun'a şu sözlerin söylendiğini hatırlattı:

“Bu hayal bile edilemez. Kurtuluş Savaşı'nda Kudüs'ün Eski Şehri ya da Yom Kippur Savaşı sırasında Süveyş Kanalı boyunca uzanan ileri karakollar gibi. Bunun bir daha asla olamayacağını düşünüyorduk. 7 Ekim sonsuza kadar etimize kazınmış bir yara olarak kalacak.”

Çeviri: YDH

 


[i] ‘’ İsrail ordusu tartışmalı Hannibal Protokolünü iptal etti’’ Times of Israel

[ii] ‘’Hamas’ın değil İsrail’in bizi öldüreceğinden korkuyorduk’’ Yediot Ahronot

[iii] ‘’İsrailli askerler Hannibal direktifini uyguladıklarını itiraf etti’’ Yakın Doğu Haber

[iv] ''İsrail Vatandaşlarına Karşı Tartışmalı Bir Prosedür Kullandıysa, Bunu Şimdi Konuşmamız Gerekiyor'' Haaretz

[v] ''İsrail ordusu, Hamas'ın Askerleri Esir Almasını Önlemek İçin 7 Ekim'de Hannibal Emri Verdi'' Haaretz

[vi] ‘’İsrail Karargahı 7 Ekim'de askerlere İsrailli tutukluları vurma emri verdi’’ The Electronic Intifada

[vii] Aslında İsrail'in ilan edilmiş bir sınırı yok. (editörün notu)

[viii] ''Jeremy Bowen 7 Ekim saldırıları konusunda...'' BBC

[ix] ‘’Hamas Belgesi Açıklıyor’’ Palestine Chronicle

[x] İsrail'de 7 Ekim 2023… Doğu Kudüs dahil İşgal Altındaki Filistin Toprakları ve İsrail Hakkında Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu

[xi] ''İsrail İsrailli çocukları nasıl katlettikten sonra suçu nasıl Hamas'a attı?'' Electronic Intifada

[xii] ‘’…ölümlerin ayrıntılı bir dökümü’’ Times of Israel

[xiii] ‘’İsrail güçleri Nova Festivali'nde ravecileri nasıl tuzağa düşürdü ve öldürdü?’’ The Cradle

[xiv] 7 Ekim, el-Cezire Youtube

Kaynak ve çeviri: YDH

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.