İsrail-İslam Savaşı / Editoryal
.
Son bir yıldır Gazze merkezli olan ama adım adım bölgeye yayılan savaş, ne ‘Arap-İsrail’ savaşıdır ne de ‘İran-İsrail’ savaşı. Bu savaş, ‘İsrail-İslam’ savaşıdır.
Filistin halkı Arap olduğundan ve Filistin toprakları da Arap dünyası içinde yer aldığından Filistin topraklarını işgale girişen Siyonist çete ile Filistinliler arasındaki sorun Arap-İsrail sorunu olarak algılandı ve tanımlandı. 1956 Süveyş Krizi ve 1967 Altı Gün Savaşı ile 1973 Yom Kippur Savaşından sonra da Arap-İsrail çatışması veya savaşları şeklinde tanımlanmaya devam etti.
Bu dönemlerde Pehleviler tarafından yönetilen İran ile radikal laik ve radikal Kemalistler tarafından yönetilen Türkiye, İsrail’den yana bir dış politika izliyor, sorunun bir parçası olmadıkları ve Filistin ile ilgilenmedikleri görüntüsünü veriyordu.
Arap ülkelerinin İsrail ile giriştikleri savaşlarda yenilgilerinden ve 1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devriminden sonra İsrail’e karşı Arapların yerini İran almaya başladı. İran, İsrail’e cephe aldıkça Araplar kendilerini Filistin sorununda geriye çektiklerinden ve hatta İran karşıtı konumlandıklarından bugün gelinen noktada Filistin merkezli savaş, ‘İran-İsrail Savaşı’ olarak tanımlanmaktadır. İran, 1973 öncesindeki Arapların rolünü, Arap ülkeleri de 1973 öncesindeki İran’ın rolünü üstlenmiş durumdadır. Suud Kıralı Selman, İsrail ile iyi ilişkiler kurmanın öncüsü rolünü oynarken diğer Arap ülkeleri de Filistin sorununu Filistinlilerin sorunu olarak görmekte, Filistin ve Lübnan için harekete geçmeyi düşünmemektedir.
Türkiye, AK Parti iktidarlarıyla birlikte tedricen İsrail ile ilişkileri sınırlayıp siyasi ve ekonomik olarak Filistinlilerin yanında ve yüksek perdeden bir retorikle İsrail karşısında konumlanmaya çalışmaktadır.
İran, Türkiye ve Arap dünyası İsrail karşısında ortak bir tutum geliştiremedikçe İsrail’i dizginleyip geriletemez. Filistin meselesi İsrail-Arap, İsrail-İran, İsrail-Türkiye savaşı ve sorunu olarak kaldığı müddetçe İslam dünyasının gücü Filistinlilerin ve İslam dünyasının lehine adil bir çözüm için temerküz etmemiş olacak. İslam dünyasının bir bütün olarak Filistin halkının ve mücadelesinin yanında yer almasıyla sonuca gidilebilir.
Filistin meselesini İsrail-İslam savaşı, müslim-gayri müslim savaşı, zalim-mazlum savaşı olarak görüp bu görüşün gereğini yerine getirebildiğimiz zaman ilerleme kaydedebiliriz.
İsrail’in azgınlıkta bütün sınırları aştığı, Filistin’de ve Lübnan’da İsrail’e karşı savaş veren liderleri şehit ettiği, soykırım yaptığı bir dönemde mezhep ihtilaflarının, tarihsel rekabetlerin ve iç sorunların tartışılmaya açılması Müslümanlar ve İslam dünyası adına acı ve esef vericidir.
Öte yandan İsrail’e saldırmak sadece İran ve İran’ın desteklediği grupların göreviymiş gibi İsrail’e saldırmadıklarında niçin saldırmadığını eleştirmek, saldırdığında ise saldırıyı tiyatro olarak nitelendirmek, Filistin ve Kudüs konusundaki sorunlu yaklaşımların bir başka örneğidir. Bu türden değerlendirme yapanlara şu basit soruyu sormak gerekir: Başınızın ucunda azgınlık yapan İsrail’e siz neden İran’dan daha etkili bir saldırı yapmıyorsunuz veya yapamıyorsunuz?
Tartışılacak, eleştirilecek, kınanacak, yerden yere vurulacak birileri varsa bu, Filistin ve Lübnan’daki mezalime sessiz kalan ve hatta doğrudan ve dolaylı olarak Siyonist İsrail rejimine destek veren ve İran’dan İsrail’e gelen füzeleri düşüren Arap rejimleridir.
Tartışma ve değerlendirmelerin Arap dünyasının Filistin meselesini İslam’ın, insanlığın ve Araplığın bir sorunu olduğunu anlamaları ve kavramaları cihetinde yoğunlaşması isabetli olanıdır.
Araplar, Türkler ve Farslar hep beraber Filistin merkezli savaşın İsrail-İslam savaşı olduğunda ortaklaştığı zaman zafer onların olacaktır.
Ufkumuz editoryal
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.