İsrail’in asıl hedefi Türkiye ise…
İsrail‘in Ortadoğu‘daki dur durak bilmeyen vahşeti ve yayılması tam hızla devam ediyor.
Son 1 yıl içinde 50 bine yakın insan, dünyanın gözleri önünde hunharca katledildi.
Şehirler yakıldı, yıkıldı ve bombalandı.
Ayrıca, Lübnan ve Filistin‘de birkaç milyon insan yerinden yurtlarından oldu.
Ne yazık ki, dünya bu katliama sessiz.
Sadece birkaç cılız itiraz, kınama, gösteri ve yürüyüş dışında ciddi bir tepki yok.
Sessizlik bu.
Önemli olan bu durumu durdurabilmek, bir şeyler yapabilmek.
Arabıyla, Türküyle, İranlısıyla, Afganıyla İslam ülkeleri ise, sadece nutuk atmaktan ve gariban Filistinlilere, Lübnanlılara moral vermekten başka bir şey yapmıyorlar.
Erdoğan’ın “asıl hedef vatan toprakları” açıklaması
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında ilginç bir konuşma yaptı.
Erdoğan, İsrail’i kınadıktan sonra, “İsrail’in esas hedefi Türkiye’dir, Anadolu’dur, vatan topraklarıdır” dedi.
Şunu diyebilirsiniz:
“Zaten biz Siyonistlerin emellerini biliyoruz.
1897’de İsviçre’nin Basel kentinde Theodor Herzl’in organize ettiği Dünya Siyonist Kongresi’nden bu yana, İsrail’in hedefinin Nil’den Fırat’a büyük bir İsrail olduğu herkesin malumu.
Ama bir cumhurbaşkanının, Türkiye gibi büyük bir ülkenin meclis kürsüsünden bunu sansürsüz, açık ve net bir şekilde söylemesi çok önemli.
Çünkü birçok şey gayri resmi olarak konuşulur, tartışılır, ama resmî söylemlerde insanlar genellikle susar.”
Siyonistlerin gerçek hedefi
Eğer İsrail’in, Siyonistlerin, Dünya Yahudi Kongresi’nin hedefi “Nil’den Fırat’a bir Büyük İsrail” ise, bunun içine bugünkü Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye ve Türkiye’nin önemli bir kısmı giriyorsa, o zaman resmi ağızlar ne yapıyor?
Sayın Erdoğan’a sormak lazım:
İlk gençlik yıllarınızdan beri bu söyleminizi İslami gruplarda, mahfillerde, toplantılarda tekrarlıyorsunuz.
Bugün de ülkenin en yetkili kişisi olarak bunu meclis kürsüsünden dillendiriyorsunuz.
Peki, bu konuda ne yapıyorsunuz?
Esas sorun bu.
Siyaset veya devlet adamlığı sadece nutuk atmaktan ibaret değil; eğer gerçekten Siyonistlerin hedefleri Türkiye topraklarını da kapsıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak ne yapıyorsunuz?
Biliyorsunuz, bir ülkenin yıkılmasının birinci sebebi güçsüzlüktür. Peki, güçsüzlük nasıl olur?
Önce içten çürütülür, iç çatışmalara sürüklenir, ekonomisi zayıflar, bilim ve teknoloji geri kalır; ardından kaçınılmaz son gelir.
Bugün Lübnan’ın doğru düzgün bir ordusu yok, ekonomisi yok, hiçbir şey yok.
İçerisi karma karışık. 26 tane etnik ve dini grup var.
Lübnan, Diyarbakır’ın il topraklarından daha küçük.
Diyarbakır 15 bin kilometrekare, Lübnan ise 10 bin kilometrekare.
10 bin kilometrekarelik bir toprağın içinde 26 ayrı etnik ve dini grup var; ve bunlar asla anlaşamıyorlar, bir hükümet kuramıyorlar.
Sözde cumhurbaşkanı Hristiyanlardan, o da Hristiyanların Maruni mezhebinden.
Çünkü başka mezhepler de var: Rum Katolik, Rum Ortodoks, Süryaniler, Ermeni Ortodoks ve Katolikler.
Cumhurbaşkanı Maruni olacak, Başbakan Sünni olacak, Meclis Başkanı da Şii olacak…
Lübnan şu an parmağını bile oynatamayan bir ülke.
Peki, siz ne yapıyorsunuz?
Türkiye için de aynı durum söz konusu.
Peki, o zaman gerçekten büyük bir tehlike varsa ki bu Siyonistlerin felsefesinde, ilkelerinde ve dini inançlarında mevcut, ne yapıyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri iç karışıklıklarla uğraşıyor.
Bir türlü bir bütünlüğü sağlayamıyor.
Din-devlet ilişkileri, laik-seküler çatışmalar, Alevi sorunu, Kürt meselesi gibi sorunlar sürekli kan kaybettiriyor.
Ekonomi, hiçbir zaman güçlü bir durumda olmadı; son dönemde ise daha da kötüleşti.
İç bütünlüğünüzü nasıl sağlayacaksınız?
Sağ, sol, dindar, seküler, Kürt, Alevi, örgüt, dernek, vakıf partilerini nasıl yekpare bir millet olma bilinciyle bir araya getireceksiniz?
Bu sorunları çözmeden, tam bir hukuk devleti olmadan, halkınızı nasıl tek parça yan yana getireceksiniz?
Hukuksuzluk nereye kadar devam edecek?
Ve bu kırılgan ekonomiyle nereye kadar gideceksiniz?
Bu sorunların hepsini Siyonistler mi çıkardı?
Osmanlı İmparatorluğu’nu Siyonistler böldü, Kürt sorununu emperyalistler yarattı, Alevileri Almanya tahrik etti.
Peki, sizin hiçbir sorumluluğunuz yok mu?
Çözüm ne? Ne yapmalı?
Elin oğlu, 10 bin kilometre öteden, Amerika’dan, İngiltere’den, İsrail’den nereden geliyorsa, sizin Kürdünüzü, dindarınızı, laiklerinizi, Alevilerinizi, işçilerinizi, köylülerinizi sürekli kışkırtıyor da, siz kendi kardeşlerinizle neden doğru düzgün bir birliktelik kuramıyorsunuz?
Kürt sorunu şu an Ortadoğu’nun en önemli anahtarı; Irak siyasetinde, Suriye’nin geleceğinde ve Türkiye’de önemli bir sorun.
Peki, bu Kürt kardeşlerinizle bu işi neden nihai bir sonuca, bir kardeşliğe, birlikteliğe kavuşturmuyorsunuz? Neden?
Ülkedeki bu kadar hırsızlığı, yolsuzluğu, kayırmacılığı, dalavereyi, sahtekarlığı hepsini Siyonistler mi yapıyor?
Siz ne yapıyorsunuz peki?
Sıkıştığınız her an topu dışarı atıyorsunuz: “Siyonistler”, “emperyalistler”, “Batılılar”, “Haçlı dünyası”; ondan önce “komünistler” vardı… E siz sütten çıkmış ak kaşık mısınız?
Sayın Erdoğan size sesleniyorum
Sayın Erdoğan, “Siyonistlerin, İsrail’in asıl hedefinin Türkiye olduğunu” ilk olarak en üst resmi ağızdan haykıran kişi olduğunuz için size sesleniyorum:
O zaman gereğini yapın.
Ülkenin iç huzurunu sağlayın.
Bunu polisiye tedbirlerle, jandarmayla sağlamaktan bahsetmiyorum.
Kürtleri, Alevileri, dindarları, laikleri, işçileri, köylüleri, mağdurları, mazlumları bir hukuk devleti çatısı altında yekpare edin, bir hale getirin.
İkincisi de bu kırılan ekonomiyi, yolsuzluğu, hırsızlığı, kayırmayı ortadan kaldırın.
Bir hukuk devleti oluşturun.
Eğitimi, sağlığı, kentsel dönüşümü, şehirlerinizi, beldelerinizi doğru düzgün bir şekle sokun.
Bunu sağladığınızda halk arasında bir tabir var: “Toplar etmez” derler.
Bütün dünya bir olsa bu halka bir şey yapamaz.
Aynı şekilde, İran’da da benzer bir durum var.
Sürekli Ortadoğu’yu karıştırıyor, başka bir siyaset ortaya koymuyor.
Müslümanlık üzerinden bir hamaset politikası yürütüyor.
Sorunlarınızı çözmezseniz, en ufak bir hastalıkta yatağa düşersiniz.
Enfeksiyonları ortadan kaldırmanın birinci şartı, önce çevre sağlığıdır.
Yoksa hasta ameliyat olduktan sonra kolunu bacağını kesmek tedavi değil.
Sayın Erdoğan’ın en önemli görevi, ülkeyi bütün enfeksiyonlardan arındıracak, etnik, dini, mezhebi, hukuki ve en acil ekonomik sorunları çözecek bir demokratik hukuk devleti haline getirmek olmalıdır.
Yoksa boş hamasetlerle, nutuklarla sadece bugünü kurtarırsınız ama yarını berbat edersiniz.
Nasıl?
Tıpkı Mısır gibi, Lübnan gibi, Suriye gibi.
Bugün parmaklarını oynatacak halleri yok.
Gereğini yapmıyoruz.