1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. İstanbul savaşı ve AYM’den adalet uyarısı
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İstanbul savaşı ve AYM’den adalet uyarısı

A+A-

Deprem İstanbul’u, İstanbul halkının şehri emanet ettiği insanlar cezaevindeyken yakaladı. Başkan dahil, 5 ilçe başkanı dahil nerede ise depreme karşı Belediye sorumluluğunu icra edecek olan tüm kadro bir yargı operasyonuyla “içeri” alınmıştı.

Yargı’nın hamlesine karşı koymak imkânsızdı.

Bu operasyon, siyasi iktidarın taa 2019’dan beri sürdürdüğü “İstanbul savaşı” ile bağlantılı mıydı?

Deprem günü iktidarın bütün unsurları, sanki “yönetim boşluğu” nu doldurma fırsatı buldular. Nerede ise Belediye buharlaştırılmıştı. İmamoğlu içerde, herkes içerdeydi… Sanki sayın Cumhurbaşkanı İstanbul’u da yönetmek üzere devreye girmişti. Orada İmamoğlu da olsaydı, Cumhurbaşkanı’nın bulunması hiçbir sorun oluşturmayacakken, halkın seçtiği Başkan’ın bulunmadığı bir ortamda aynı zamanda Ak Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı’nın, başka AKP’lilerle birlikte orada bulunması garip kaçıyordu.

Cumartesi günü, yani İSKİ’nin Sazlıdere etrafındaki yapılaşma girişimlerini durdurma operasyonunu başlattığı günün ertesinde, İSKİ Genel Müdürü dahil, İBB’ye ve bağlantılı kişilere yönelik 53 kişiyi kapsayan ikinci bir gözaltı dalgası daha oldu. “İstanbul savaşı” nın muhtemel boyutlarını öngörenler “Başka dalgalar da olabilir” görüşünde.

“İstanbul savaşı” ifadesi yadırganmalı mı? Bence yadırganmamalı. Ekonomik hayatta ayrı bir deprem yaşatan bütün bu operasyonlar, başka bir motivasyonla göze alınamaz.

“İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır, İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder…” gibi inanılıyorsa şayet ve Türkiye’yi kaybetmek (yani seçimi kaybetmek) asla istenmiyorsa, araya bir de arazi pazarlamasıyla bağlantılı yoğun rant hesaplarının karıştığı Kanal İstanbul “inadı” giriyorsa bunun gerekleri yerine getirilecektir.

Olan da budur.

Ancak ”olan” Yargı üzerinden olduğu için tartışmalar sadece “siyasi” boyutta kalmamakta, ülke için daha sarsıcı mahiyette “Yargı tartışması” na zemin hazırlamaktadır.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya AYM’nin kuruluş yıldönümü töreninde bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da oradaydı. Başkan Özkaya, en azından nezaket icabı “Sayın Cumhurbaşkanım” diye başlayıp devam eden, Kur’an’dan ve diğer kadim kaynaklardan da alıntılarla oluşturduğu konuşmasında, “Mahşer ortamındaki yargılanma” yı hatırlattı ve “Unutmamalıyız ki hiçbirimiz ebedî değiliz. Gün gelecek hepimiz için ortaya bir terazi konulacaktır” dedi.

Özkaya’nın şu ifadeleri daha sarsıcıydı: “Bir gün mutlaka mizan kurulacak, bütün defterler dürülecek, hesabı bizlerden sorulacak. Yapılan iyilik veya kötülüğün hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, bir gün mutlaka karşımıza çıkacağı ve bizden bunun hesabının sorulacağı unutulmamalıdır. Hal böyle olunca o günler gelmeden uygulamada adalet ve hukuk devleti ilkesine ilişkin kazanımlarımızı titizlikle muhafaza etmeye çalışalım.”

Yargılama, yargıç konumundaki kişilerin birileri hakkında “hüküm verdiği” olgudur. Adalet ya da hak kriterini yargıç elinde bulundurmaktadır. Onun için adalet yara alacaksa orada alacaktır.

Hazreti Peygamber’in yanlış bilgilerin kullanıldığı yargı zemininde elde edilen yanlış sonucun “Cehennemden bir parça” olduğuna dair bir uyarısı vardır.

Yargılamada bizzat yargı mekanizmasının yanlış işlemesi ise başlı başına bir “Adalet problemi” dir.

AYM Başkanı ısrarla, “hak ve adaleti ayakta tutma” ifadesini kullanırken yargıç sorumluluğunun altını özenle çiziyor: “Hakkın ayakta tutulması ve adaletin sağlanması bakımından en önemli sorumluluk hâkimlere düşmektedir. Her hâkimin terazisi aynı biçimde, hiçbir ayrım yapmadan, hep doğru tartmalıdır. Bir topluluğa olan kinleri ve hırsları onları adaletsizliğe sevk etmemelidir. Hâkimler daima hak ve haklının yanında olmalıdır. Hiçbir neden, onları hakkı ayakta tutmaktan alıkoymamalı, adaletsiz davranmaya yöneltmemelidir. Çekinmeden, endişe duymadan, iç dünyalarındaki öznel duygu ve düşünceleri de dâhil olmak üzere herhangi bir dışsal etki altında kalmadan tarafsız bir tutumla özgürce karar vermelidirler.”

Sistem içinde her alanı etkileyen Cumhurbaşkanı’nın huzurunda seslendirilen bütün bu ifadeler, eğer boşluğa atılmış sözler değilse, bir “problemli alanı” ve ona yönelik “farkındalığı” ortaya koymaktadır.

Uzunca bir zamandır ülkede en çok “Yargı” nın tartışıldığı, üstelik “Yargı” nın siyasi iktidar operasyonlarıyla birlikte tartışıldığı bir süreç yaşanıyor.

Birkaç gün önce Yargıtay Birinci Başkanvekili Ahmet Ömeroğlu insanların sapır sapır tutuklandığı bir süreçte “Tutuklama istisnai olmalı” uyarısını yaptı.

İşte AYM Başkanı, hukukun durumunu değerlendirdiği bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın huzurunda Hak – Hukuk – Adalet’te yapılacak yanlışlıklara karşı “Mizan” ı hatırlatıyor. “Mizan – Mahşer hatırlatmaları” insanların adaleti bulmakta tıkandıkları için yapılır genelde.

Birileri “İstanbul’u almak için her şeye değer” diyerek adaletin de ıskalanabileceğini düşünür noktaya gelmişse, orada söz biter. AYM Başkanı da aslında “Mahşer” i hatırlatırken, sözün bittiği noktayı hatırlatmaktadır. Türkiye onu dinlerken gerçekten sözün bittiği duygusuyla mı dinledi, diye sorma gereği duyuyor ve derin kaygıya kapılıyorum.

NOT: Cuma günkü yazımın sonunda şöyle bir cümle vardı: “CHP ve Yozgat” üzerine yarın bir yazı daha yazacağım, onu da en çok CHP yönetimi okumalı derim.” O yazı “CHP ve Yozgat”ın başka boyutu” başlığını taşıyordu ve Özgür Özel in muhafazakâr camiaya yönelik “namus -şeref sözü” nü değerlendiriyordu. Bence değerlendirmeyi hak eden bir şeydi o. “Güncel” baskın çıktı ve o yazıyı sakladım. Sırası gelir mutlaka ve paylaşırım.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.