İzzettin Kassam düşünmüş müdür?
Ne düşünmüş olabilir İzzettin Kassam tugaylarının yöneticileri 7 Ekim saldırılarına karar verirken?
Çok şey.
1948’den beri en yaşlısından yeni doğmuş çocuklarına kadar kadın erkek fert fert en acı şekliyle tattıkları vatansızlıklarını. Kesintisiz esaretlerini. 75 senedir her gün ölmeyi. Her gün öldürülmeyi.
Ayaktayken, otururken, yürürken, uyurken, okurken, yazarken, yerken, içerken her durumda ve her halde aşağılanmalarını.
Evlerinin, bahçelerinin, zeytinlerinin, elmalarının, eriklerinin hatta denizlerinin ve denizlerindeki balıklarının çalınışını.
75 yıldır her gün, her mevsim yaşadıklarının küçük bir numunesini sadece bir günlüğüne işgalciye iade etme düşüncesine kapılmışlar mıdır?
Olabilir. Tükenmek bilmeyen bir çaresizlik insana her şeyi yaptırabilir.
Bunu yaparken İsrail’in, 365 gün boyunca her gün ve her gece Gazze’ye bomba yağdıracağını ve hiçbir insani sınır tanımadan keyfe ma yeşa kadınları, çocukları, anneleri, babaları, oğulları, kızları öldüreceğini hesap etmişler midir?
Muhtemelen etmişlerdir, ama bu kadarını değil.
İnsanlığın bu kadar duyarsız, Müslümanların bu kadar aciz, Müslüman liderlerin bu kadar gevşek olduğunu da hesap edememiş olabilirler. (‘Gevşek’le kafiyeli bir kelime mi seçseydim?)
Şair Mus’ab Ebu Tuha Filistinlilerin ve Gazzelilerin maruz kaldığı vahşeti şiirin diliyle bugünlerde çıkacak olan kitabında anlatmış.
“Forest of noise” kitabının adı. Gürültü Ormanı diye çevireceğim ama söylemek istediği şey bizim alışık olduğumuz gürültü değil.
Gök gürültüsünden daha şiddetli bombaların sesleri. Evlerin yıkılışının sesleri. İnsan çığlıklarının, sirenlerin, ağlamaların, her türlü zulmün, vahşetin birlikte hasıl ettiği gürültü. Kıyamet gibi bir şey.
Ebu Tuha… İngilizce metinde ‘Toha’ diye yazmışlar, acaba Taha mıdır suali yazının sonuna kadar zihnimi meşgul edecek.
Etmesin diye lügate baktım. ‘Ta’ ile değil, ‘Te’ ile yazılmış bir Tuha buldum. Allah’ın armağanı anlamına geliyor. Böylece sualin zihnimi meşgul etmesinden kurtuldum. Muhtemelen çocuğuna Tuha diye isim koymuş, kendisi de ‘Tuha’nın babası’nı künye olarak benimsemiş.
İsrail’in 7 Ekim saldırıları başladığında Gazze’deymiş. Sonra, çocuklarından biri ABD doğumlu olduğu için Gazze’deki ABD vatandaşlarıyla birlikte tahliye edilmiş.
“Gazze’de yaşıyorsanız her gün birkaç kez ölürsünüz” diyor Ebu Tuha Al-Jazeera’ya verdiği röportajda. “Bir hava saldırısında ölebilirdiniz, sizi talihiniz kurtardı. Bunca yakınınızı kaybetmek de bir ölümdür. Umudunuzu kaybetmek de.”
“Uyursunuz ve düşünürsünüz ‘belki bu gece ailemle birlikte ölmemin zamanı geldi.’ Yani birkaç kez ölüyorsun, her gece kendini ölüler arasında sayıyorsun.”
Üç çocuğunun hayatının şiddetle kuşatıldığını söylüyor. “Dört yaşındaki en küçük oğlum savaşın ne demek olduğunu biliyor. Savaş uçağının ne demek olduğunu, bombanın ne demek olduğunu, dronun, F-16’nın ne olduğunu…”
Bir hava saldırısı sırasında, evde, kızı bombalardan saklanmaya çalışıyor. Altı yaşındaki oğlu ablasını bir battaniyeyle bombalardan korumaya çalışıyor.
İsrail saldırıları sırasında, -bunu ilk defa duyuyorum- ışıkları söndürmek, lüzumlu eşyaları sırt çantasına koymak gibi hazırlıkların yanı sıra saksıdan biraz toprak alıp ceplerine koyuyormuş Filistinliler.
Neden?
“Devam eden vatansızlıklarının ve toprağı, küçük bir parçasını da olsa elde tutma arzularının bir sembolü olarak.”
“Ben mülteci kampında doğdum” diyor Ebu Tuha, “Babam ve annem mülteci kampında doğdu, dedem mülteci kampında doğdu.”
Röportajı yapan Nick Hilden soruyor:
Gazze’deki hayat hakkında dünyanın ne bilmesini istiyorsun?
“Gazze dışında yaşayan her bir kişinin Filistin’de doğduğunu hayal etmesini istiyorum. Bir mülteci kampında doğup tüm hayatını kuşatma altında geçirmek. Bir yıl, iki yıl, üç yıl değil, çocuklarını bir savaş alanında büyütmek. Benim için gerçekten acı verici bir şey var, hayattayken dışarıdaki insanlara insan olduğumuzu ve var olduğumuzu anlatmak için savaşmak ve mücadele etmek zorundayız. Ancak öldürüldüğünüzde öldürüldüğünüz bile kabul edilmiyor. Ben akrabalarımdan en az 31 kişiyi kaybettim. Üç kuzenimi ve çocuklarını kaybettim. En az 41 bin 600 insan öldü ve bunun olmadığını, Hamas tarafından üretilmiş bir yalan olduğunu söylüyorlar. Öldürüldükten sonra bile ölümlerimiz inkar ediliyor.”
Röportajda Mus’ab Ebu Tuha’nın şiirinden birkaç mısra dışında örnekler verilmemiş.
Aradım, birkaç tane buldum. Hiç olmazsa birini aktarayım:
Vatan nedir
Okul yolumdaki ağaçların gölgesidir, sökülmelerinden önce
Dedemle ninemin duvardaki siyah-beyaz düğün fotoğrafıdır, duvarlarımız tuz buz olmadan önce
Amcamın, soğuk gecelerde onlarca karıncanın üzerinde uyuduğu seccadesidir, yağmalanıp bir müzeye konulmadan önce
Annemin ekmek pişirdiği ve tavuk kızarttığı tepsidir, bombalar evimizi yerle bir etmeden önce
Kahvedir, maç seyrettiğim ve oynadığım…
Çocuğum durdurdu beni: Dört harfli bir kelime bütün bunları taşıyabilir mi?