Kaçırılan o fırsat
“Güneydoğu Anadolu’da iç barış ve istikrarın sürekliliği için toplumsal hoşgörüye uygun olarak özellikle olağanüstü hal bölgesinde terör örgütüne katılmış olup da kan dökülmesi eylemlerine girmemiş kişilerin gelip teslim olmaları halinde haklarında kovuşturma yapılmamasına ve diğer terör örgütü mensuplarının durumlarının da bu anlayış içinde ele alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılmasını hükümete bildirmeye karar vermiştir.”
Bugün henüz masada olmayan bu PKK’ya af kararını çoğunluğunu paşaların oluşturduğu Milli Güvenlik Kurulu, 25 Mayıs 1993 akşamı yaptığı toplantıda aldı.
Cumhurbaşkanı Demirel başkanlığında toplanan MGK’dan çıkan bu tavsiye kararı üzerine hükümet anında harekete geçti ve Bakanlar Kurulu’ndan KHK’yla bir af kararı çıkarıldı.
Türkiye’nin barışa en yakın olduğu andı bu.
Bu noktaya ise bir ay önce ölen Özal sayesinde gelinmişti.
1991 yılında Özal, Körfez Savaşı sırasında Iraklı Kürtler gerçeği ile tanıştı. Türkiye’ye yüzbinlerce Kürt sığınmıştı.
Cengiz Çandar aracılığıyla Özal, Talabani ile görüştü.
Özal’ın ilk GAP TV’de Kürtçe yayın, Kürt sorununa çözüm, federasyon tezleri de bu tarihlerde tartışılmaya başlanmıştı.
Talabani üzerinden o sırada Şam’da olan Öcalan’la ilk temaslar kuruldu.
Özal’ın kafasında net bir af formülü vardı.
Özal, Öcalan’a da aracılarla gönderdeki aklındaki formülü 9 mart 1993 günü Nevruz’la ilgili kendisiyle görüşmeye gelen HEP Genel Başkanı Ahmet Türk, Şırnak Milletvekili Orhan Doğan ve Adıyaman Milletvekili Mahmut Kılınç’a anlattı.
Formül ayrıntılıydı:
“Oluşturulacak tarafsız bir birim dağdan inen PKK’lıların tazılı itiraflarını alacak. Eylemlere katılmayanlar ise silahlarını bırakarak normal yaşama dönecek. Eylemlere katılanlar, seçme ve seçilme hakkı dahil her türlü vatandaşlık hakkından yararlanacak. Beş yıl süreyle herhangi bir eyleme katılmazlarsa verdikleri ifadelerin belgeleri imha edilecek.”
Bu af tasarısı Öcalan’ın Türkiye’ye dönüp politika yapmasına olacak sağlıyordu.
Özal, HEP’lilere böyle giderse 2020’de nüfusun dörtte üçünün Kürt olacağını, söylemiş nüfus planlanmasından ve Kürtçe TV’den de bahsetmişti.
Bu teklife evet diyen Öcalan 16 Mart günü Lübnan’ın Bari Elyas kasabasında basının karşısına çıktı.
Basın toplantısına Celal Talabani de katıldı:
“Biz, ordu birlikleri üzerimize gelmedikçe ve çok zorunlu bir meşru savunma durumuna düşmedikçe, 20 Mart’tan 15 Nisan’a kadar ateş etmeyeceğiz. […] gelişecek saldırılar kesinlikle bizden kaynaklanmayacaktır. (…) Olası bir siyasi çözüme kendimizi hazır tuttuğumuzu belirtmek istiyoruz”
Lübnan’daki basın toplantısından dönen gazetecilerden Cengiz Çandar Cumhurbaşkanı Özal’a, İsmet İmset ise Demirel’e brifing verdi.
Mezopotamya Ekspresi’nde Cengiz Çandar Özal ile yaptığı görüşmeyi şöyle yazdı:
“(…)Döndüğümün hemen ertesi günü ise, Turgut Özal beni Çankaya Köşkü’nde yabancı misyon şefleri için verdiği iftar yemeğine davet etti. İftar yemeğinin ardından Köşk’teki ikametgâhına çıkacak ve Cumhurbaşkanı’na, PKK liderine ilişkin izlenimlerimi ve konunun basına yansımayan yönlerini anlatacaktım. Öyle de yaptım…Köşk’ten ayrılırken, merakıma yenildim ve Turgut Özal’a MGK toplantısı sonrasında nasıl bir açıklama çıkacağını sordum. Özal “PKK’nin ateşkes ilanına hemen bir MGK açıklamasıyla karşılık vermek, devleti PKK ile eşitlemek olur,” dedi ve ekledi: “Toplantıya ben başkanlık ediyorum, diyeceğim ki, ‘Acele tepki vermenin gereği yok. Yarın bayram. Bayram tatiline dek herkes PKK ateşkesi üzerine düşünsün. Nevruz geçsin. Ondan sonra ne yapılacağını tartışır, karar veririz.’ Buradaki sorun, inisiyatifi kaptırmamaktır. Önümüzdeki bir ay içinde, inisiyatifi tekrar almalıyız.”
93 Newroz’u bir önceki yıla göre daha sakin geçti.
Ateşkesin bitiş tarihi 15 Nisan’dı.
Bu arada Genelkurmay 10 ilde birden başlayacak Orgeneral Eşref Bitlis Operasyonu’nun da hazırlıklarına başlamıştı. Harekâtın 14 Nisan’da başlatılması planlanmıştı.
Son hazırlık toplantısı 10 Nisan’da Bingöl’de yapıldı.
Ama 14 Nisan’da beklenen operasyon başlamadı.
Talabani, Ankara’ya davet edildi. Özal ve Demirel ile görüştü.
Talabani, “Özal enden gidip ateşkesi uzatması için Öcalan’la yeniden konuşmamı istedi. Ben de benimle bazı Türk ve Kürt parlamenterin gelmesini istedim. Sonra Ahmet Türk’le birlikte Bekaa’ya gittik ve Öcalan’la konuştuk ve süresiz ateşkese ikna ettik.”
Öcalan, 15 Nisan’da Lübnan’daki basın toplantısında Talabani, HEP Genel Başkanı Ahmet Türk, Kemal Burkay gibi isimlerle kameraların karşısına çıktı. Ve ateşkesi süresiz uzattı:
“Kanı durdurmak istiyor mu? İstemiyor mu? Kürt halkına yasal güvenceler vermek istiyor mu? İstemiyor mu? Bu sorulara belli cevaplar verilecekse biz ateşkesi sonuna kadar da sürdürebiliriz. Bizden sorun kaynaklanmaz. Şiddet kendi başına bir sorun değildir. Belirttiğim bu sorular dahilinde çok önemli siyasal sorunlara çözüm isteniyor diyorum. Biz çok hazırız bu siyasi yönteme.”
Ama ertesi gün herkes gelen haberle şok oldu.
17 Nisan 1993’te Özal ölmüştü.
Peki, Özal’ın başlattığı süreç ne olacaktı?
Bir ay sonra MGK toplantısında Özal’ın koltuğunda Demirel oturuyordu.
Devlette devamlılık esastı. Ve başlangıçta alıntıladığım af tavsiye kararı çıktı. Hükümet hızlıca bir KHK ile affı geçirdi.
Ama MGK toplantısının gecesinde Elzaığ-Bingöl karayolunda 33 silahsız erin PKK tarafından öldürüldüğü haberi geldi.
KHK hemen iptal edildi. Af tasarısı rafa kaldırıldı. Ve PKK’ya yönelik askeri operasyonlar için düğmeye basıldı.
PKK, 33 Er olayını daha sonra Şemdin Sakık’ın ve ‘çetelerin’ üzerine yıktı ama sebebi hala anlaşılamadı.
İşte Öcalan’ın son İmralı görüşmesinde o zaman olabilirdi dediği çözüm buydu.
Türkiye bu noktaya ancak 20 yıl sonra bir daha gelebildi.