Kan topluyorlar, ilaç deniyorlar…
Muazzez İlmiye Çığ’ın kurucusu ve başkanı olduğu HZİ (Hafize/Zekeriya/ İtil) Vakfı’nın; Batı’nın, kendi insanı üzerinde denenmesine izin vermediği ilaçları Türkiye’de nasıl denediğini, bizzat kurbanların ağzından, dün anlattım. Çığ’ın ölümü üzerine değerlendirmeler yapılırken, hayatı ve ürettikleri üzerine övgüler düzülürken, HZİ Vakfı’nın üzerinden bir tartışma başladı.
1980’lerde gündeme gelen ve hâlâ nasıl işlediğini tam olarak çözemediğimiz ilaç deneme testleri sürdürülüyor mu? Yıllar önce iki gazeteci arkadaşımız Semra Somersan ve Güldal Kızıldemir bu konuyu araştırıp kamuoyunun gündemine getirmiş ancak resmi makamların nasıl bir önlem aldığını bir türlü öğrenememişlerdi. Sonraki yılların ‘örnek Cumhuriyet yurttaşı’ Muazzez Hanım, HZİ vakfının kobaylık ticaretini de yürütmüştü.
Muazzez Çığ’ın kardeşi ve ortağı olan Turan İtil, cezaevlerinde yaptıkları kanunsuz araştırmayı şöyle özetlemişti: “Türk teröristleri aptaldır.”
BirGün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aydın, bu ilaçların zorla kendisine nasıl uygulandığını ve Erzurum Askeri Cezaevi’nde yaşadıklarını Bianet’e anlattı:
“Siyasi mahkumlar üzerinde yapılan bir deney. Özellikle Amerikan menşeli, ‘Komünizm bir hastalıktır, dolayısıyla hastalık pekala tedavi edilebilir’ diye başlayan bir proje bu. Türkiye’de Turan İtil yürütüyor bu projeyi, komünistleri tedavi etmek için. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Sanırım zaten yanlış bir ilaçmış herhalde ki, komünist düşünce tedavi olmuyormuş. O dönemde direniş içerisinde olan, dolayısıyla hücreye giden, tek tip elbise giymeyen hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.”
Topkapı Sarayı çalışanlarının para karşılığında kobay olarak kullanılması dünkü yazımda yarım kalmıştı Arkeoloji Müzesi gece bekçisi Süleyman Çakaloğlu, gerisini şöyle anlatıyor:
“Bize haftalarca bir hap yutturdular. Aç karnına HZİ Vakfı’na gittik. Gittiğimiz yer Mecidiyeköy’deydi. Vakıfta önce bizim kimliklerimizi tespit ettiler, sağlık durumumuzla ilgili sorular sordular. Biz bunların cevabını birer kağıda yazdık. Bize, ‘Hasta iseniz ona göre, ameliyatlı iseniz ona göre ilaç vereceğiz’ dediler. Bu ilaçlar bazen beyaz, bazen renkliydi. Deneylere başladığımızdan üç hafta sonra Arkeoloji Müzesi’nde çalışan arkadaşlardan Mehmet Kale bize ‘Ben buraya daha evvel gittim, ayağım bu hale geldi. Benden ibret alın, gitmeyin, siz de aynı hataya düşmeyin’ dedi. Mehmet Kale’nin sağ ayağı sakat kalmıştı. Şimdi kendisi emeklidir ve hâlâ da ayağı sakattır. Yalan söylemeyeyim, ama araştırmaya benim bildiğim yüz kişi katılmıştır. Sırf Topkapı Sarayı’ndan otuzdan fazla katılan oldu. Herkes para için kendi yakınını da götürüyordu. Ne ilacı, bilmiyoruz. Çok baş ağrısı yapıyordu. Uyumamıza müsaade etmiyorlardı.”
İnsan haklarını açıkça ve sistematik şekilde ihlal eden bu vakıf hakkında kovuşturma yapılmış mıydı?
Doktor Albert Schweitzer: “İnsan, başkalarının hayatına ve onuruna saygı duyduğu ölçüde insan olur.