Kendi silahını gömdü
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM), Gazze'de işlediği insanlığı karşı suçlardan ötürü İsrail Başbakanı Netanyahu hakkında tutuklama emri çıkarması üzerine ABD Başkanı Biden tepki göstermek yerine, söz konusu kararı destekleseydi sizce ne olurdu?
Netanyahu, Biden'ı satar mıydı mesela?
"Madem ben Gazze'de savaş suçu işledim, Biden da milyarlarca dolar yağdırarak bana destek vermedi mi? İstediğim her silahı göndermedi mi? Gazze'de yaptıklarıma kimse müdahale etmesin diye Doğu Akdeniz'de uçak gemileriyle refakat etmedi mi? Gazze'de ateşkes tasarısını her defasında veto etmedi mi? Ben tutuklanacaksam Biden'ın da tutuklanması lazım! Suçluysam Biden da benim suç ortağımdır..." der miydi?
Demezdi, zaten demesine de gerek kalmazdı. Ondan önce "ABD'deki İsrail" behemehal harekete geçer, Biden'ı doğduğuna pişman ederdi. Trump da mezkûr UCM kararına destek verse aynı muameleye maruz kalırdı.
Demem o ki, İsrail karşıtı herhangi bir kararı destekleyen ABD Başkanı da olsa bedel ödemek zorunda kalır. İsrail, ABD'de İsrail'de olduğundan daha güçlü olduğu için ABD başkanlarının İsrail'e karşı forsu geçmez.
Aynı şekilde, "antisemitizm" söz konusu olduğunda uluslararası hukukun bile hükmü geçmez. Yahudi siyaset bilimci Norman Finkelstein tevekkeli dememişti, "Antisemitizm suçlaması, çoğu zaman hakikati susturmak için kullanılan en etkili silahtır..."
Fakat...
İsrail'in Gazze'deki soykırımı "antisemitizm" silahını çakar almaz hâle getirdi.
Netanyahu'nun işlediği savaş suçlarından ötürü tutuklanmasına ilişkin UCM kararını "antisemitist" olmakla itham etmesi de söz konusu silahın "itibarını" yerle yeksan etti.
Bebek katili Netanyahu, UCM'ye gösterdiği tepki neticesinde antisemitizmi "soykırım özgürlüğüne" indirgediğinin farkında mı bilmiyorum.
Benim bildiğim şudur: Gazze halkı çok büyük bedel ödedi ama İsrail de (telafisi imkânsız) "antisemitizm silahını" kaybetti.
Bedelsiz zafer olmaz...
Kim demişti, Attila İlhan mı; "Kıbrıs Barış Harekâtı'nın bedelini Ermeni terör örgütü ASALA'nın diplomatlarımızı katletmesiyle ödedik..."
Bu hep böyle olmuştur.
Bakınız, Mısır'ı işgal eden ve Osmanlı'yı tarafsızlık politikasından vazgeçirmek için Ermenileri fiştekleyen İngiltere'nin planlarına karşı Sultan Abdülhamid "İslamcılık" (Pan-İslamizm) kartını devreye sokmuştu. Maksadı (halife olmaklığının avantajıyla) İngiltere sömürgeciliği için hayati önemi haiz Hindistan ve Mısır halkları sayesinde İngiltere'nin baskılarını kırmaktı.
İngiltere de buna mukabil (Osmanlıyı kendi coğrafyasında) vurmak için ırkçılık kartını devreye sokarak bedelini ödetti. (İngiltere sersem sepet Arap aydınlarını Arap milliyetçiliği üzerinden avlamakta zorlanmadı. Avlayamadıklarını da paraya satın aldı.)
Bizim aklıevvellerimize sorarsanız "dış güçler" diye bir şey yok. Halbuki, tarihimiz (Haçlı Seferleri dâhil) "dış güçlere" direnmenin tarihidir...
Bu aziz millet tarih boyunca çok büyük bedeller ödedi ama küllerinden doğmasını da bildi.
Bağımsızlık yoluna ödediğimiz en son bedellerden biri de 15 Temmuz Gladyo saldırısıydı.
Yarım asra yaklaşan PKK bedelinin Suriye dolayımında kritik eşiğe dayandığı da herkesin malumu.
Aynı amaç doğrultusunda topyekûn hareket etmek gerekirken, birileri bu bedele karşı Türkiye'yi selamete çıkarmanın arayışı içindeyken, birileri de bu bedel sayesinde iktidara gelmenin peşinde.
Yazık ki yazık!..