1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Modern Dünyanın Gizli Tehlikesi: Tükenmişlik Sendromu
Modern Dünyanın Gizli Tehlikesi: Tükenmişlik Sendromu

Modern Dünyanın Gizli Tehlikesi: Tükenmişlik Sendromu

Dijital dönüşüm ve modernitenin birlikteliği günümüz dünyasında çalışanlar üzerinde adeta bir tükenmişlik sendromu pandemisine yol açmış durumda ve insanlık olarak bunun önüne geçmek için belki de köprüden önceki son çıkıştayız…

A+A-

ŞERVAN GÖKHAN - Perspektif

Tükenmişlik sendromu, günümüzde toplumların yaygın ve aynı zamanda yüksek düzeyde ihmal edilen ya da görmezden gelinen ciddi sorunlarından biridir. Modern yaşamın getirdiği yoğun iş yükü, kronik yorgunluk, sosyal baskılar ve hızlı yaşam temposu, bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlığını olumsuz etkilemektedir. 

Tükenmişlik sendromu, yüksek stres altında çalışanlarda görülen ve işlerine karşı duydukları heyecan, enerji ve motivasyon kaybı, hizmet verilen kitleye karşı duyarsızlaşma ile ortaya çıkan, kişilerin zihinsel ve fiziksel olarak tükenme belirtileri göstermesiyle karakterize ciddi bir durum olup sadece bireysel değil toplumsal düzeyde de yansımaları olan bir sorundur. Yapılan çalışma ve değerlendirmelerle sendromun geçici olmadığı aksine uzun sürebilen bir problem olduğu gösterilmiştir. 

Duyguların, yapılan işle harmanlandığı mesleklerde çalışanların yüklendiği stres ve işleri esnasında karşılaştıkları olumsuz davranışlar sonrasında çaresiz kalmaları bir süre sonra duygusal tükenme yaşamalarına neden olmaktadır. Yaklaşık 50 yıl önce Herbert Freudenberger’in tanımladığı ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önemli bir sağlık problemi olarak tanınan tükenmişlik sendromu, insanlarla sürekli etkileşim halinde olan, başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları, sosyal hizmet uzmanları, öğretmenler ve polislik gibi meslek gruplarında sıklıkla görülmektedir. Ancak günümüzde hemen her sektörde çalışanlar arasında bu durum adeta bir salgın hale gelmiş ve çalışma hayatına dair en sık karşılaşılan problemlerden biri olduğu görülmüştür. Bu yazıda, tükenmişlik sendromunun ortaya çıkış nedenleri, bireyler üzerindeki etkileri, toplumsal boyutları ve sorunla başa çıkma yolları ele alınacaktır.

İşlerin Değişen Niteliği

Sanayi Devrimi’nden yaklaşık iki yüzyıl kadar sonra insanlık çok daha radikal olabilecek bir devrimin eşiğine adım attı. Dijital dönüşüm hem toplumları hem de çalışma ortamlarını derinden etkileyecek bir potansiyel taşımakta, yeni iş tanım ve akışları ortaya çıkmakta, çalışanların işe bakış ve adaptasyonunu dönüştürmekte ve insanların işlerini teknoloji nedeniyle kaybetme korkusu ile beraber toplumsal dinamiklerin de değişmesine neden olmaktadır. 

Sanayi Devrimi sonrası ortaya çıkan toplu şekilde çalışma ve disiplin toplumu, çalışanlar arası örgütlenmeyi ve dayanışmayı ortaya çıkarmıştır. Dijital devrim ile beraber ortaya çıkacak kontrol toplumunda ise bireyselleşmiş çalışmanın daha baskın olacağı ve dayanışmanın geri planda kaldığı bir sistem içinde insanların yalnızlaşacağı, örgütlülüğün ve toplumsal desteklerin azalması ile çalışanların tükenmişliğe daha yatkın hale geleceği açıktır. İşlerin değişen niteliğine ayak uydurmaya çalışan milyonlarca insanın yaşadığı yüksek stres, uzmanlaşmanın getirdiği aşırı çalışma, taleplerin insani kapasiteleri aşması ve ortaya çıkan kronik stres hali çalışanların yaşamının bir parçası haline gelmektedir. 

Teknolojik olanaklardan dolayı sadece çalışma saatlerinde değil tüm gün boyunca kişinin erişilebilir olması işten tamamen kopmayı engellemekte ve dinlenme sürelerinin düşmesine yol açmaktadır. Bu durumda bireylerin kendilerini sürekli iş baskısı altında hissetmeleri söz konusu olmakta ve bu da tükenmişlik sendromuna zemin hazırlamaktadır. İş yükünün çok fazla olup uzun ve yoğun çalışma saatleri arasında yetersiz dinlenme sürelerinin olması, kişisel yaşam ile iş yaşamı arasındaki dengenin sağlanamaması, yapılan işin aşırı stresli olması, iş yerinde sosyal destek sistemlerinin yeterli olmaması, kişinin yaptığı işin fizyolojik ve psikolojik etkileri hakkında kontrol sahibi olamaması, karar alma süreçlerinde yeterli söz hakkının bulunmaması, alınan ücretlerin yeterli alım gücü ve beklenen ortalama yaşam koşullarını sağlayamaması gibi etmenler tükenmişlik sendromunun önemli nedenleri arasındadır. 

Ekonomik Krizler ve Tükenme

Ekonomik krizler, işsizlik, enflasyon ve politik belirsizlikler, bireylerin geleceğe dair kaygılarını artırır. Bu tür belirsizlikler, toplumda genel bir güvensizlik ve tükenmişlik hissi yaratabilir. 

Bir ülkenin ekonomik yapısında ciddi bozulmaların yaşandığı dönemlerde sıklıkla yüksek işsizlik oranları, enflasyon, alım gücünün azalması, işletmelerin kapanması ve genel ekonomik durgunluk yalnızca finansal göstergeleri etkilemekle kalmaz, aynı zamanda bireylerin ve toplumun psikososyal yapısını da derinden etkiler. Ekonomik krizlerde insanlar, işlerini kaybetme korkusu, mali zorluklar, geleceğe yönelik belirsizlik ve genel bir umutsuzluk hissi ile karşı karşıya kalırlar. Bu tür stres faktörleri, bireylerin psikolojik dayanıklılığını zayıflatır ve tükenmişlik riskini artırır. Özellikle iş güvencesizliği, sürekli bir belirsizlik hali ve mali kaygılar, bireylerin kesintisiz stres altında kalmalarına ve bu durumun zamanla tükenmişlik sendromuna dönüşmesine neden olabilir. 

Ekonomik kriz dönemlerinde çalışanların kariyerlerinde ilerleme kaydetmeleri zorlaşabilir, bu da kişilerin bireysel başarı hissini zayıflatabilir. Bununla beraber, mali zorluklar nedeniyle çalışanların sosyal yaşam ve aktivitelerden uzaklaşması, tükenmişlik hissini daha da güçlendirebilir. Ekonomik krizler nedeniyle artan çalışma yükü ve iş kaybının, bireylerde geçim ve gelecek kaygısı oluşturacağı açık bir gerçektir. Sadece bir tek kişi ile sınırlı olmayan bu olgu binlerce çalışanı ve ailelerini ilgilendirmektedir.

Ekonomik kriz dönemlerinde çalışanların, işverenlerin ve hükümetlerin işbirliği içinde olması, tükenmişlik sendromuna yönelik tedbirlerin alınması ve sürecin sağlıklı bir şekilde yönetilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Hükümetlerin bu dönemlerde iş güvencesini artıracak politikalar geliştirmesi, işsiz kalan bireyler için sosyal destek programları oluşturması ve genel ekonomik istikrarı sağlamaya yönelik adımlar atması önemlidir. Bu tür önlemler, kriz dönemlerinde bireylerin tükenmişlik riskini azaltabilir ve toplumun genel refah seviyesini koruyabilir. Bu süreçte çalışanlara yönelik stres yönetimi eğitimleri verilmeli, iş ve özel yaşamları arasındaki dengeyi sağlamaları için destek olunmalı ve çalışanların sosyal destek ağlarını güçlendirmeleri için alan açılmalıdır. İşverenler ve hükümetler ise bireylerin iş yükünü dengeli bir şekilde dağıtıp esnek çalışma saatleri sunmalı, çalışanlara daha fazla ekonomik ve psikolojik destek sağlamalıdır.

Sosyal Medya Çağı, Dijitalleşme ve Tükenmişlik

Şehir yaşamının karmaşası ve gündelik yaşam ritminin çok hızlı akması, insanların birbirleriyle yüz yüze iletişiminin azalması, sosyal medya ve dijital araçlar üzerinden iletişimin yaygınlaşması, doğal yaşamdan uzaklaşma ve kendine yabancılaşma olgusu kent modernitesinin figüranları olan beyaz yakalıları derinden ve negatif olarak etkileyen başlıca olgulardır. Bunların içinde bireysel ve toplumsal yaşamı dönüştüren sosyal medya, oluşturduğu bazı etkilerle tükenmişlik sendromunun ortaya çıkışını hızlandırma potansiyeli taşımaktadır.

Sosyal medya ve dijitalleşme sayesinde çalışma yaşamı ile dinlenme zamanları arasındaki keskin ayırım ortadan kalkmış ve evlerden çalışma ya da eve iş getirme, çalışma yaşamının bir rutini haline gelmiştir. Çalışma ve boş zamanın iç içe geçme durumu, zihnen ve fiziken dinlenme halini azaltarak tükenmeye zemin hazırlamaktadır. Sürekli çevrimiçi olma ve sosyal medya bağımlılığı insanları gerçek yaşamdan soyutlamakta ve yaşadıkları sorunları geri plana itmelerine neden olmaktadır. Çözülemeyen problemler giderek büyümekte ve problemlerin çözümüne harcanacak efor ve zamanın çoğu dijital platformlarda tüketilmektedir. Sosyal medya çağında insanların başkalarının hayatlarını gözlemleme ve karşılaştırma eğiliminde olmaları, yetersizlik duygusu, kıskançlık ve sosyal baskı yaratabilir ve bu durum karşısında bireyler kendilerini eksik ve yetersiz hissedebilir. 

Negatif içeriklerin çok fazla olduğu platformların aksine bazı platformlarda ise abartılı yaşamlar, olmayan zenginlikler, sahte mutlulukların paylaşılması, başkalarının yaşamına özenmeyi ve bu konuda bir yarış halinde olma halini beraberinde getirebilmektedir. Bu ruh hali ise bireylerde, kendine ve çevresine yetememe hissini oluşturmakta, olması gerektiği yerde ve yaşaması gerektiğini düşündüğü hayatın içinde olmadığı düşüncesini ortaya çıkarmakta, duygusal tükenmişlik yaşamalarına sebep olmakta ve bu sendroma yakalanma riskini artırmaktadır. Bazı sosyal medya uygulamalarında ise negatif içeriklerin çok daha fazla olması ve sürekli bu haberlere maruz kalınması bu platformları kullananların hayata bakışlarını olumsuz etkilemekte ve başka faktörlerle beraber tükenmişlik sendromuna yakalanma olasılığını artırmaktadır.  

Meslek Özelinde Bakış 

Tükenmişlik sendromuyla ilgili literatüre ciddi katkılar sunan Maslach, yaptığı tanımlamalarda fazla sayıda insana kapasitelerinin üzerinde hizmet sunan çalışanlarda duygusal tükenmenin er ya da geç ortaya çıkacağını, hizmet alanlara ve yaptıkları işe karşı duyarsızlaşma yaşayacaklarını, yeterlilik duygularının azalacağını ve hizmet alanlara karşı olumsuz tutum geliştireceklerini ifade etmiştir. Toplumun bu meslek gruplarından beklentilerinin gerçek yaşam koşullarıyla bağdaşmaması, bireylerin ekonomik sorunlar karşısında kendi yaşam standartlarını korumak için verdikleri ekonomik mücadele tükenmişlik sendromuna gidişi tetikleyebilir. 

Toplumun sağlık ve güvenliğini sağlayan iki meslek grubunda yapılan çalışmalar sonrasında tükenmişlik sendromunun diğer mesleklere göre daha sık görüldüğü saptanmıştır. Hekimlerde sık görülen tükenmişlik sendromu, hekimlerin yanı sıra hastaların ve sistemin mağduriyet yaşamasına neden olmakta, ekonomik olarak ciddi kayıpların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Genel olarak hekimlerin yaptıkları işi meslek yaşamlarının başında profesyonel bir iş olarak görmeyip tamamen bütünleşmeleri, mesleklerini yaşamlarının tam olarak merkezine almaları, gençliklerinin verdiği enerji ile kendilerini sistem doğrultusunda aşırı şekilde zorlamaları, mesleğin ilerleyen yıllarında hastalara ve kendine yetememe duygularını ön plana çıkarmakta ve tükenmişliğin ortaya çıkmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Bu sendroma yakalanma riski olan bir başka meslek grubu ise toplumun güvenliğini sağlamaktan sorumlu olan polislerdir. Meslekleri gereği sorunlu ve yasa dışı işler yapan insanlarla uğraşan, sıklıkla tehlike altında görevlerini yapmaya çalışan bu insanlar daima tetikte olmanın getirdiği mental ve fiziksel tükenme riskini meslek yaşamları boyunca taşımaktadırlar. Sürekli sorunlu ve sorunu olan insanlarla uğraşanların, gösterilen çabanın maddi ve manevi karşılığını alamadığı durumlarda tükenmişlik sendromuna yakalanmaları kaçınılmaz hale gelmektedir.

Bireysel ve Ailesel Etkiler

Modern toplumların bir rahatsızlığı olarak değerlendirilen tükenmişlik sendromunun kişiler ve yakın çevresi üzerinde psikolojik ve fiziksel etkileri bulunmaktadır. Bireysel bir sorun olmanın ötesine geçen tükenmişlik sendromu, toplum sağlığı üzerinde de geniş çaplı etkiler yaratır. Genel olarak duygusal ve fiziksel tükenme belirtileri eşgüdüm içerisinde ilerlemektedir.  

İş yerlerinde yaşanan kronik stresin tetiklediği tükenmişlik sendromu, bireylerin kendini sürekli yorgun ve bitkin hissettiği, uyku problemleri yaşadığı, genel olarak enerji düşüklüğü ile beraber olan duygusal ve fiziksel tükenme ile karakterize bir durumdur. Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerin fiziksel sağlık sorunları artış göstermektedir. Sık görülen fiziksel sorunlar arasında bitkinlik, uyku ve yeme bozuklukları ile beraber zayıflama ve kilo alma problemleri, sık sık hastalanma görülmektedir. Özellikle kalp hastalıkları, hipertansiyon, diyabet ve obezite gibi kronik hastalıklar, tükenmişlik sendromuyla ilişkilendirilmektedir. Fiziksel etkilerinin yanı sıra tükenmişlik sendromunun psikolojik etkileri de büyük önem taşır. Yapılan işe karşı ilgisizlik ve yabancılaşmanın olduğu duyarsızlaşma ile özgüven kaybı ve motivasyon eksikliği ile beraber seyreden düşük kişisel başarı hissi bu sendromun diğer tanımlayıcı özellikleridir. Depresif ve sürekli değişkenlik gösteren ruh hali, duyguları kontrol edememe, düşük özsaygı, devamlı bir gerginlik hali, kendini geriye çekme veya saldırganlık, anksiyete bozuklukları ve hatta intihar riski, tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde daha yaygın izlenmektedir. Bu durum, toplumda psikolojik rehabilitasyon hizmetlerine olan talebi artırır ve sağlık sistemine ek yük getirir. 

Tükenmişlik sendromu kişilerin aile ve yakın çevreleri ile sosyal ilişkilerini de olumsuz etkiler. Bireyin iş dışında yeterli sosyal destek alamaması, aile içi çatışmalara ve sosyal izolasyona yol açabilir. Duygusal tükenmişlik yaşayan birey, ailesiyle iletişim kurmakta zorlanabilir ve bu durum aile içi ilişkilerde huzursuzluk ile çatışmalara neden olabilir. Evliliklerde ciddi sorunlara yol açabilen tükenmişlik sendromu, eşler arasındaki duygusal ve fiziksel yakınlığın azalması gibi durumları ortaya çıkarabilir. Kişi çocuklarına yeterince ilgi göstermeyebilir. Bu durum, çocukların duygusal ihtiyaçlarının karşılanamaması anlamına gelir ve onların gelişimini ve ruhsal sağlıklarını olumsuz yönde etkileyebilir. 

Kurumsal Etkiler

Kronik stresin bir sonucu olarak ortaya çıkan tükenmişlik sendromu hem bireylerin hem de kurumların performansını olumsuz etkileyebilir. Bu soruna bireysel ve kurumsal düzeyde doğru strateji ile müdahalelerde bulunulmadığı takdirde tükenmişlik sendromunun etkileri minimize edilemeyecek ve çalışanların iş yerinde daha tatmin edici ve üretken zaman geçirmeleri sağlanamayacaktır. Tükenmişlik sendromuna yakalanan bireylerin iş yapma motivasyonlarının düşmesi sonucu iş gücü verimliliği azalır, hata yapma olasılıkları artar, genel olarak iş kaliteleri bozulur, mümkün olması halinde iş değiştirmeler ve işten ayrılmalar görülür. Bunların tamamının sonucunda hem kişisel hem de kurumsal performans ve ekonomik kayıplar ortaya çıkar. 

Kurumlarda liyakat esaslı çalışmanın azalması ve bireyin kurumunda adil bir şekilde yükselebileceği duygusunun kaybı, sürekli bir haksızlığa uğrayabileceğine dair inanç, yönetimde adaletin kaybı gibi durumlar kuruma karşı aidiyet kaybı ile sonuçlanmakla kalmaz aynı zamanda çalışan bireyin kapasitesini ortaya çıkaramamasına neden olur. Sorunların düzelmeyeceği inancı ve giderek artan problemler, çalıştıkları kuruma ve yaşadıkları topluma karşı çalışanların aidiyetlerini sorgulamalarına yol açmaktadır. Aidiyet kaybı uzun sürede hem kişisel hem de kurumsal performans düşüklüğü ve ekonomik kayıplarla sonuçlanmaktadır.

Toplumsal Etkiler

Bu sendrom, ilk tanımlandığı yıllarda iş hayatındaki tükenmişliği tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak son yıllarda, bu kavram sadece iş yaşamıyla sınırlı kalmamış, toplumsal düzeyde de ele alınmaya başlanmıştır. Tükenmişlik sendromunun toplumsal etkileri geniş çaplıdır ve bireyler, aileler, topluluklar ve hatta ülkeler üzerinde ciddi sonuçlar doğurabilir. Toplumsal tükenmişlik sendromu, insanların içinde yaşadıkları toplumda sürekli yüksek stres altında kaldıkları, kendilerini toplumsal beklentilere yetişme zorunluluğu içinde hissettikleri ve bu durumun sonunda toplumsal rollerini tam olarak yerine getiremedikleri duygusal, fiziksel ve zihinsel tükenmişlik yaşadıkları büyük bir sorundur. Bu durum binlerce insanı etkilediğinde, kurumsal yapıların zayıflaması ve bunun tüm topluma sirayet etmesi sonucunda toplumsal yapının zarar görmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Bireylerin yaşadığı bir tükenmişlik durumu olsa bile bu sendromun yaygın bir hal alması toplum genelinde huzursuzluğun artmasına, insanlar arasındaki bağların zayıflamasına, üretkenliğin azalmasına ve başka problemler ile de birleşerek toplumsal düzeyde ciddi sonuçlara yol açacaktır. Bireysel düzeyde yaşanan bu sorun toplum genelinde birikerek kolektif bir tepkiye ve sosyal patlamalara neden olabilir. 

Tükenmişlik sendromu yaşayan bireyler, genellikle işlerinden memnuniyetsizlik duyar, sosyal ilişkilerinde sorunlar yaşar ve genel olarak hayatlarından tatmin olmazlar. Bu durum, tükenmişlik sendromunun bireylerde çaresizlik, yetersizlik ve umutsuzluk hissine yol açıp zamanla bu duyguların bir davranış biçimi olmasına, insanlar arasında yayılmasına ve sonuçta toplumsal bir bıkkınlık ve öfke haline dönüşmesine yol açabilir. Bu sürece ekonomik sıkıntılar, işsizlik oranlarındaki artış, sosyal güvenlik ağları ve psikolojik destek hizmetlerinin yetersizliği gibi faktörler eklenirse toplumsal düzeyde bir sosyal patlama kaçınılmaz hale gelebilir.  

Sonuç 

Tükenmişlik sendromunun yaygınlaşması, bireysel ve toplumsal hayatı olumsuz etkilemesi, çalışanların ve kurumların bu sorunla başa çıkmak için çeşitli stratejiler geliştirmesini gerektirir. Bu stratejiler bireysel, kurumsal ve toplumsal düzeyde ele alınmalıdır. Hükümetlerin bu sorunu ciddiye alarak, çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını koruma yönünde adımlar atmaları, toplumsal refahın artırılması ve daha sağlıklı bir toplum oluşturulması açısından büyük önem taşımaktadır. Bireylerin, stresle başa çıkma becerilerini geliştirmeleri, sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmaları, sosyal medya kullanımını sınırlamaları, finansal ve dijital okuryazarlıklarını geliştirmeleri, kendileri ve ailelerine zaman ayırmaları, hobi edinmeleri, sosyal destek ağlarını artırmaları, zaman yönetimi becerilerini geliştirmeleri, ortaya çıkacak tükenmişlik sendromunu önlemede yararlı olabilecek adımlardır. Kurumsal düzeyde geliştirilecek politikalar çalışanların iş ve özel hayat dengesini korumalı, esnek çalışabilme imkânı tanımalı, kişisel yaşamlarına zaman ayırabilmelerine olanak tanımalı ve psikososyal destek mekanizmalarının hayata geçirilmesini sağlamalıdır. Toplum genelinde ise bu sorunla ilgili farkındalık artırma çalışmaları düzenlenmeli, toplumsal beklenti ve normlar yaşamın gerçekleri ile uyumlu hale getirilmeli, birey ve toplumun sosyoekonomik güvenliği sağlanmalı ve bu soruna karşı sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve işverenler ortak çalışmalar düzenlemelidir. 

Dijital dönüşüm ve modernitenin birlikteliği günümüz dünyasında çalışanlar üzerinde adeta bir tükenmişlik sendromu pandemisine yol açmış durumda ve insanlık olarak bunun önüne geçmek için belki de köprüden önceki son çıkıştayız…

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.