Muhalefet söylemde değil, tepkide ortak
Bazı durumlarda resmi metinler üzerinden tanım yapmak en doğrusudur. Günlerdir Türkiye gündeminde ilk sırada yer alan gözaltı ve soruşturma süreçleriyle ilgili gelinen nokta şöyle:
“Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen soruşturmalar kapsamında nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğince; Mali nitelikli soruşturma kapsamında şüpheli Ekrem İmamoğlu’nun suç örgütü kurmak ve yönetmek, rüşvet almak, irtikap, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve ihaleye fesat karıştırmak suçlarından tutuklanmasına,
Şüpheli Ekrem İmamoğlu hakkında ise üzerine atılı silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kuvvetli suç şüphesi bulunmakla birlikte mali nitelikli suçlardan zaten tutuklanmasına karar verildiğinden bu aşamada gerek görülmemekle talebin reddine karar verilmiştir.”
Özetlersek Ekrem İmamoğlu, mali suçlar dosyasından tutuklanırken, terör dosyasında tutuksuz yargılanacak. Kendisiyle birlikte geniş bir tutuklu listesi var. Bundan sonrasında hayli uzun bir hukuki sürecin bizi beklediğini söyleyebilirim.
DİPLOMA SÜRECİ KRİTİK
Bu operasyonların hemen öncesinde ortaya çıkan diploma kararı da, şu an itibarıyla İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmasına izin vermiyor. Diploma konusunda idari yargıda ortaya çıkacak yeni kararların ne yönde olacağı da bu yönüyle son derece kritik.
Tekrar 19 Mart 2025 tarihli operasyona dönersek, daha ilk andan itibaren siyaseti doğrudan etkileyen sonuçlar üretmeye başladığını söyleyebiliriz. Çünkü ana muhalefet partisi, daha önceki tezlerinin aksine bir anda iki aday adayının olduğu yaklaşımını bir kenara bırakarak, doğrudan Ekrem İmamoğlu’nu ilan eden bir süreci başlattı. Özgür Özel’in önseçim adı altında ürettiği formülün, adaylardan birini devre dışı bırakmak, diğerini ise ilan etmek için bir zemin olduğu da çok açıktı.
YARGI SÜREÇLERİNİ AŞMAK
O günlerde ifade etmiştim. Bugün kamuoyunda geniş kabul gören yaklaşım özetle şu: Özel-İmamoğlu hattı, bu hamleyi bugün ortaya çıkan yargısal süreçleri engellemek ya da kendi ifadeleriyle “kuşatmayı yarmak” için planlamıştı. Bu durum bize başka bir gerçeği daha söylüyor. Bugün ortaya çıkan iddialar hakkında, CHP ve İmamoğlu hayli geniş bilgi sahibiydi. O nedenle de böyle bir stratejiyle harekete geçti. Olup biten hiç kimse için sürpriz filan değil özetle.
Şu an CHP kamuoyunun ortaya çıkan iddia ve dosyalarla ilgili tepkisi bir yandan meydanlara, diğer yandan partinin söylemine yansımış durumda. Başsavcılığın ilk andan itibaren paylaştığı ana başlıklar ve onların içeriğini oluşturan iddiaların gerçekliğine dair bir tartışmanın şimdilik çok uzağındalar.
Ancak bu durum bize siyasi gerçekliği değil, gerek parti aidiyetinden, gerekse İmamoğlu’nun adaylığına yönelik duygusal bağlardan oluşan tepkileri yansıtıyor. Bu durumun CHP’yi, hatta geniş anlamda muhalefeti hiç beklenmedik ölçüde birleştirip bütünleştirdiği tezinin de aceleci bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
ANA AKTÖR HALA İMAMOĞLU MU?
Önümüzdeki dönem CHP’nin ana tartışma konusu, ne pahasına olursa olsun İmamoğlu’nun yargısal süreçlerini takip ederek adaylığını gerçekleştirmek mi olacak? Yoksa hukuki süreçleri de dikkate alarak kendisine yeni bir yol haritası belirlemek mi?
CHP dışındaki muhalefet partilerinin, ortaya çıkan gözaltı ve tutuklanmalara yönelik tavrını, ortak bir söylem ya da blok olarak görmek mümkün değil. Böyle bir tavrın olayların sıcaklığı geçtikçe CHP içinde de sürdürülebilir olma ihtimali yok.
KURULTAY HAMLESİ
Özgür Özel tarafının aceleyle ortaya çıkardığı ikinci hamle, 6 Nisan’da bir kurultay toplanmasına yönelik oldu. Yakın bir tarihe kadar kurultaya dair şaibe iddialarını cevaplandırmaya bile gerek görmezken, şimdi ön almak için böyle bir çağrı yapılıyor. Son kurultaya dair hukuki sürecin ne olacağı konusundaki tartışmalar, öyle hemen 6 Nisan’da yenisinin yapılmasının kolay olmadığını gösteriyor. Ancak acelecilik kadar önemli bir diğer sıkıntı, artık kaçınılmaz hale geleceği anlaşılan ilk kurultayda CHP’yi neyin beklediği.
Sıcak gündeme dair son not. Hiç yokmuş veya içi boş gibi gösterilmek istenen dava süreçlerinin, zaman ilerledikçe ve bazı gerçekler ortaya çıktıkça bugünkü gibi savunulmasının ne kadar mümkün olacağı ise, muhalefetin önündeki en büyük soru ve sınav olarak cevabını bekliyor.