O kadar akıllısın da...
Dünyada hala bir milyara yakın insan içme suyuna, iki milyarı aşkın insan da temiz suya ulaşamıyor.
Rakamlar, bir yanıyla susuzluktan yanan insanlığın bu çaresiz kesiminin, diğer yanıyla da bu insanlara düzgün su bile sağlayamayan siyaset kurumunun küresel sefaletini sergilemekte.
Dünya nüfusunun sekizde birinin içme suyu sorununun bile giderilemediği dünyamızda, en başta yoksullar olmak üzere sabah akşam siyasetin ve siyasetçilerin konuşulması ağır bir çelişki değil mi?
Belli ki siyaset ve siyasetçi kendi çıkarıyla ilgili...
Kitleler de tavizsiz bir şekilde kendi çıkarlarıyla meşgul olsalar dünya bu halde mi olurdu?
xxxxxxxx
Savaş denilen felaketin artık televizyonlarda "vahşet belgeseli" gibi izlendiği günümüzde Suriye'deki gelişmeler de siyasetle efsunlananları çok heyecanlandırıyor.
Sanırım İngiltere, Amerika ve İsrail'in planlayıp Türkiye'yi de içine kattıkları fiili bir paylaşım sürecine tanıklık ediyoruz.
Eskiden bunlar dünya savaşları sonundaki görkemli antlaşmalarla yapılırdı ama çağ değişti, şimdi bunlar in mi, cin mi belli olmayan, hedefe ve amaca göre varlık gösteren iri yarı silahlı örgütlerle yapılıyor.
xxxxxxxxx
Önceki gün New York Times'da gözüme bir cümle ilişti:
"Birçok gözlemci, Türkiye'nin en azından Halep'in ele geçirilmesine yol açan son isyancı hamlesini örtük olarak onayladığına inanıyor."
O isyancıların asıl unsuru, Türkiye'nin "terörist" olarak kabul ettiği HTŞ...
Ancak Ankara'nın ve onun denetimindeki "habercilerin" diline bakılırsa HTŞ artık "muhalif" ama YPG hep "terörist."
Az gelişmiş ülkelerde siyasetçinin çıkarı neyi gerektiriyorsa haber dili de ona göre eğilip bükülüyor.
Bükülüyor da ne işe yarıyor?
Siyasetin çıkarı etrafında ördüğü algı dilinin yurttaşların hayatına nasıl bir etkisi oluyor?
Bu algılar hayat düzeyini yükseltiyor mu?
xxxxxxxx
Esad Suriye'yi terk etti...
Diktatörlük ve baskı rejimi yıkıldı...
Şam da düştü...
Siyasetkolikler şimdiden "Suriye'de kaç devlet ortaya çıkar" bahislerine pey sürüyorlar.
Bir tane veya bin tane...
Önemli olan, o devletlerin insanlarının ne halde olacağı değil mi? Bundan böyle özgür ve refah içinde olabilecekler mi? Çok kuşkulu...
Siyaset hep "devletlerle" ilgili, bir de insanlardan oluşan "milletler" var, onlar ne olacak?
Örneğin, 101 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı olan bizler...
Ankara daha çok Suriye ile ilgili...
Bizim durumumuzla pek ilgilenmiyor.
Suriyesiz bir bardak bile su içilemediği bu gündemde bir "zehirli gıda" araması yaptım internette.
Karşıma çıkan ilk cümle şöyleydi:
"Yaz aylarından bu yana kamuoyuna yansıyan bilgiler ve Avrupa Birliği Gıda Uyarı Sistemi (RASFF) tarafından açıklanan verilere göre Türkiye'nin, başta Almanya, Fransa, İtalya ve Slovakya'ya ihraç ettiği kuru incirlerde yüksek miktarda toksik maddelere rastlanıldığı öğrenilmiştir. Tespit edilen zehirli ürünlerin Avrupa Birliği'nden ülkemize geri gönderildiği açıklanmıştır."
xxxxxxx
İkicisi ise şöyle:
"Türkiye'den Romanya'ya İhraç Edilen Domatesler'de Limitin 34 Katı Pestisit Tespit Edildi. 3 Aralık 2024 tarihinde, Türkiye'den Romanya'ya ihraç edilen domateslerde izin verilen maksimum kalıntı sınırını (MRL) aşan miktarda pestisit (indoksakarb) tespit edildi."
Bu mallar geri gönderiliyor ve muhtemelen afiyetle bize yediriliyor.
Halkının gıda güvenliğini sağlayamayan ama aleme nizam vermeye kalkan bir zihniyet...
İnsan yok, birey yok, vatandaş yok ama dış alemle ilgili bol böbürlenme var.
xxxxxxxx
Bizim yaşam kalitemizin nasıl yerlerde süründüğü AB'nin son Türkiye Raporu'nda sarsıcı bir şekilde anlatılıyor.
Gıda Güvenliği bölümünden sadece iki cümle:
"Gıda güvenliği konusunda, gıda işletmelerini henüz AB standartlarını karşılayacak biçimde iyileştirmemiştir.
Bu alandaki AB müktesebatının tam olarak uygulanması için kayda değer ilave çabalara ihtiyaç duyulmaktadır."
xxxxxxxx
Suriye'de neler olacak?
Federasyonlar mı olacak, bölünecek mi?
Gelişmeleri hep birlikte izliyeceğiz.
Ancak Suriye'deki gelişmeler bizim zehir yememizi engelleyecek mi?
Emekliler sürünmekten, işçiler kazalarda ölmekten, kadınlar öldürülmekten, yoksullar aç yatmaktan kurtulacak mı?
xxxxxxxxx
Etrafımızdaki ülkelerde savaşlar sürüp duruyor, anlaşılan çoğuna Türkiye de dolaylı ya da dolaysız olarak etkili oluyor.
Ne kadar akıllıca, ne kadar övünülesi?
Kurt Vonnegut Jr.'un o ünlü cümlesini söylemenin tam zamanı.
"Madem o kadar akıllısın da cebinde niye mangır yok?"
Biz niye sürünüyoruz?
xxxxxxxx
"İnsanı" öncelemeyen bir siyasetin de devletin de kıymeti harbiyesi bulunmuyor.
Suriye'de de hukuk yoktu, özgürlük yoktu, gıda güvenliği yoktu, kısaca insan yoktu...
Siyaset vardı, baskı vardı, yoksulluk vardı.
Bakın sonunda ne hale geldi?
xxxxxxxx
Galiba siyaset konuşmadan önce ilk yapılması gereken iş gerçek dertlerimizi konuşmak.
Öncelik bizde ve bizim sorunlarımızda...
Biz dertlerimizi, sorunlarımızı söyleyeceğiz, sonra da siyasete "söyle bakalım bunları nasıl çözeceksin" diyeceğiz.
Siyasetçiler, "siyaseti" perişan kitleleri uyutmak için bir "afyon" olarak kullanıyor, temel sorunları unutmaları için "gladyatör savaşları" gibi halka sunuyor.
Bizim sorunlarımızı çözmeyen siyasetin bize bir faydası yok.
Halkının zehir yemesini engellemiyorlarsa "şöyle siyaset yapmışlar, böyle siyaset yapmışlar" dan ne sonuç çıkacak?
Çıkacak sonuç, siyasetçinin siyasal hokkabazlıklarla hazineye çökmesi ya da devleti çökertmesi olur.