O numaranın altında kim var?
Kimsesizler oldum olası çeker beni. Sırf merhametten değil, dünyadan kimsesiz/ yapayalnız ayrılacağımız duygusuyla özdeşlik kurduğumdan. "Yalnız ölürüz!" demiş ya Pascal, o misal.
Hâliyle, kimsesizlerle alakalı nerede bir haber veya yazı görsem okumadan geçemem. Sevgili İsa Tatlıcan'ın geçen pazar günü gazetemizde yayımladığı "Yalnızların son durağı kimsesizler mezarlığı" yazısını da okudum, felaket etkilendim!
Hiçbir dönem kendimi bu kadar yalnız hissetmemiştim ondan mı bilmiyorum ama kelimenin tam anlamıyla mideme yumruk yemiş gibi oldum.
Kaç zamandır konuşacak kimsem kalmadı duygusuyla yaşıyor, evin duvarlarına bakıyorum.
Teselli bulmak adına, "Kendini yalnız hissediyor musun?" sorusuna rahmetli Muhammed Ali'nin "Kendimi neden yalnız hissedeyim; yeryüzünde 1.5 milyar kardeşim var..." cevabını aklıma düşürüyorum.
Fakat...
İsrail çoluk çocuk 50 bin Gazzeliyi bombalarla paramparça ederken 1.5 milyar Müslüman'ın seyretmekten öteye geçemediği gibi birbirlerine cahili asabiyetlerle diş bilediklerine, dahası birbirlerini kesmeye aşerdiklerine muttali olunca yalnızlığım daha da artıyor.
Ne yapsam bilmiyorum!
Cahit abinin (Zarifoğlu) dediği hâldeyim: "Elim dizlerime Vur Kalk / Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk / Yumruklar dizlere vur vur / AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben..."
***
İsa kardeşim "Her şehirde kimsesizler mezarlığı bulunuyor" diyor...
İstanbul Kilyos Kimsesizler Mezarlığı'nda 3 bine yakın kimsesiz yatıyormuş. Mezarlıkta bulunanların yaş ortalaması 58 imiş. Mezar başlığında "Bebek, kimsesiz" yazısı olan da var "Kimsesiz kız çocuğu" yazısı olan da. Lakin çoğunda yazı yok; sadece rakam veya numara var.
İsa Tatlıcan'ın 693-692-691 numaralı mezarların başında dua ederkenki fotoğrafına uzun uzun baktım.
O numaraların altında kimler var, acaba nasıl bir hayat yaşadılar? Umutları, korkuları, sevinçleri, hayalleri neydi?
Belki de birbirimizden habersiz aynı anda aynı sokaktan geçmişiz onlarla. Belki de eşzamanlı bir kafede yollarımız kesişmiştir, kim bilir.
***
Kimsesizlerin mezar taşları olmadığı için herhangi bir mezar taşı yazıları da doğal olarak yok.
Gerçi mezar taşı yazılarının ölülere hiçbir faydası olmaz. "Dün sizin gibiydik, yarın bizim gibi olacaksınız" gibi mezar taşı yazılarının dirilere "uyarı" kabilinden anlamı olabilir.
Bazı mezar taşı yazıları da insanı derin düşüncelere gark edebilir. Mesela bir merhumun "Yüksek Kimya Mühendisi" yazılı mezar taşını okurken, "Kim bilir ne çekmiştir kimyadan, belki de sinerjik proseslere çalışırken sekte-i kalpten gitmiştir!" diye düşünmüştüm. "7 dil bilen filolog" mezar taşına muttali olunca da "Adam 7 dilde birden ölmüş usta!" demekten kendimi alamamıştım.
Bir defasında (2010'da) Dinç Bilgin (Ata Demirer'in aynı adlı filminden mülhem) "Mezar taşımın üstüne 'Eyvah Eyvah' yazılmasını isterdim..." deyince ben de hangi köşe yazarının mezar taşına hangi filmin adı (yapım tarihleriyle birlikte) uygun düşer sorusuna cevap aramıştım.
Aramızdan ayrılanlardan Ali Sirmen'e "Her Şey Çok Güzel Olacak" (98), Mehmet Ali Birand'a "Başa Gelen Çekilir" (74), kalanlardan Emre Kongar'a "Sözün Bittiği Yer" (2007), fakire de "Affet Allah'ım" (86) adını seçmiştim.
Gidenlere amelince rahmet, kalanlara sağlık ve esenlik dilerim.