1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. Öcalan’ın rolü boşlukta
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Öcalan’ın rolü boşlukta

A+A-

Belli ki neresinden bakarsanız bakın bir süreci yaşıyoruz.

Olan bitene baktığımda şöyle bir soru ile başlama ihtiyacı hissediyorum:

-Acaba işin başında bir yerlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Bahçeli arasında bir rol paylaşımı konuşulmuş mudur? Mesela “Sen güvercini oyna ben şahini” gibi… Mesela bir “söylem uyumu” üzerinde durulmuş mudur?

Bu soruyu, şu anda Erdoğan ile Bahçeli çizgisi arasında bir farklılaşma olduğu gözlendiği için soruyorum.

Bahçeli malum, süreci “Öcalan’a rol vererek” başlattı. Mantığını okuduğumuzda onun Öcalan’ın dağdakiler ya da Suriye’dekiler üzerinde etkili olduğunu düşündüğü, Öcalan bir çağrıda bulunursa silâh işinin sona ereceği kanaatinde olduğu, bu yüzden de “Öcalan gelsin DEM grubunda çağrıda bulunsun, eğer netice alınırsa umut hakkı devreye girsin” gibi bir noktadan hareket ettiği görülüyor. Onun için de bir DEM heyeti İmralı’ya gidip Öcalan’ın Bahçeli’nin teklifine ilişkin görüşünü alıp geldi ve diğer siyasi partilerle paylaştı. Evet, Bahçeli’nin konuşmalarında da “İş böyle yürümezse terör örgütünün imha edileceği” boyutu yok değildi, ama önceliğin bir “Öcalan inisiyatifi”ne verildiği de açıktı.

Erdoğan’a gelince, şu ana kadar Öcalan ismini ağzına almadı. Bahçeli’yi çok açık düşürmedi elbette, onun çıkışını çok tarihi bulduğunu söyledi, ama Erdoğan’da Öcalan boyutu yok. Erdoğan il kongrelerinde biraz da halk nabzını dikkate alarak “Gömmek”ten ve “Devletin kadifeye sarılmış demir yumruğu”ndan söz ediyor. “Ya silâhları gömersiniz ya da sizi gömeriz.”

Bu arada başta Suriye operasyonu olmak üzere son derece sür’atli gelişen bölgesel olayları gütmeye çalışan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi “yolun sonuna gelindiği” gibi mesajlar veriyor. Meselâ Suriye’deki yapı için meâlen “PKK’lılar aranızdan çıksın, silâhları bırakın, normal Suriye vatandaşı olun” diyor, “Olmazsa askeri harekat olur” diyor, ve sanki “Amerika ne derse?” sorularını da dışlarcasına “Böyle bir noktaya gelinirse Amerika’yı falan da dinlemeyiz” demeye getiriyor.

Tıpkı Erdoğan gibi “Örgütün miadı doldu” şeklinde “Şahin” bir dil onunkisi de…

Erdoğan’ın ve Fidan’ın durduğu yerden bakıldığında Öcalan’a düşen rol Dağ’a ve Rojava’ya şöyle bir çağrıda bulunmaktan ibaret: “Aklınızı başınıza alın, Erdoğan’ın konuşmalarına bakın, Türkiye Suriye’de çok belirleyici, Irak’ta da önemli mesafeler aldı, Amerika’nın sizi koruyacağı noktanın ötesine geçildi, Trump’ın tek rezervi İsrail’in güvenliği olur, artık silâhla yürüyemezsiniz.”

Örgütün sahada olan biteni görmek bakımından Öcalan’ın söyleyeceği bu sözlere ihtiyacı var mı? Yoksa Öcalan Bahçeli’nin açtığı kapıdan “Silâhları bırakın ki benim de rol alacağım başka bir boyut devreye girsin” tarzında bir merhaleyi mi işaret edecek örgüte?

“Süreç yok” dense de, DEM heyetinin İmralı ziyaretinden sonra Ankara’da yürüttüğü, nihayeti Selahattin Demirtaş ile Edirne’de tamamlanacak olan görüşmeler olayın “Örgütün silâh bırakması”ndan ibaret olmadığı düşüncesini de, Öcalan’ın bunun farkında olduğu yaklaşımını da haklı çıkarıyor.

DEM heyeti ne yapmış olabilir ki Ankara’daki görüşmelerde? Bahçeli’nin çıkışını nasıl değerlendirdikleri, buna Öcalan’ın nasıl bir karşılık verdiği, işin Meclis boyutunun nerede başlayıp nerede biteceği, toplumun sürece nasıl baktığı vs. görüşülmemiş olabilir mi? Her eğilimden bunca parti “konu mankeni” rolünde görüşme trafiğine girmiş olamaz ki…

Belli ki “silâhlı yapı”yı etkisiz hale getirmek için yola çıkılmış “sorun”un başka boyutları var.

Erdoğan ve Bahçeli epey zamandır “Kürt sorunu yoktur” diyor. Bahçeli bidayetten beri diyor da, Erdoğan’ın “Vardır” dan “Çözdük” noktasına geldiği de görülüyor.

Ama DEM heyeti silâhlı yapı dışında da bir “sorun” olduğundan, bunu da “Meclis’te çözümlemek” gerektiğinden hareketle temaslar sürdürüyor.

“Sorunun niteliği” şu veya bu partiye göre değişiklik arz edebilir, ama “Sorun yoktur”a da, ya da “Sorun şu boyutta”ya da Meclis’in karar vermesi görüşü sanki partilerin ortak paylaşımı gibi bir durumu ortaya koyuyor.

Aslında sorun Meclis’te masaya yatırılacaksa, Öcalan’ın buradaki rolü ne olacak sorusu da yabana atılamaz. DEM sözcüleri Öcalan’ın rolünü idealize eden bir yaklaşım içindeler. Ama Öcalan motifi hep silâhlı yapı ile bağlantılı olarak algılanıyor. Bu da “Kürt sorununu silâhlı yapı ile müzakere etmek” gibi bir tehlikeli alana sürüklüyor. Bu yanlış, daha önceki “Açılım”da da yapıldı. Örgüt “Kürtlerin hakkı silâhlı yapı sayesinde alındı” gibi bir propaganda işletti. Bugün de “Öcalan inisiyatifi” böyle bir gölgeyi getiriyor.

Meclis zemininde yürüyecek şeffaf müzakereler bu ülkede yaşayan her bireyin hukukunu olduğu gibi Kürt vatandaşlarımızın da hukukunu belirleyebilmeli. Meclis ne için var? Kaldı ki bu Meclis temsil gücü son derece yüksek bir Meclis…

Öcalan da bulunduğu yerden, başlattığı hareketi bitirme çağrısı yapsın. “Yolun sonu” desin. Sonuçta Kandil’e gidip oradakilerin kulağını çekecek hali yok. Örgütle silâhların nasıl gömüleceği, militanların ne olacağı vs. konuları da ayrı bir başlık oluşturuyor. Onu da güvenlik birimleri ele alsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.