Öyle uzun sövmek istiyorum ki...
Televizyon dizilerinde kimi replikler sansüre uğrar. İki tür sansür vardır; biri, karakter konuşur ama sesi duyulmaz; diğeri "küfür" yerine "bip" yerleştirilir.
Karakterin ağzından sesin alınması nahoştur, "bip" öyle mi ya! Hele ki uzun bip, acayip fiyakalıdır. O kadar ki izleyiciler, "Vay be adam ne küfretmiş!" demekten kendini alamaz.
Halbuki, kimi biplerin altı tastamam boştur. Yapım tarafından (kurgu masasında) "Şuraya uzun bir bip yapıştır" denmiştir, kurgucu da naçar denileni yapmıştır. Yani, repliğin "küfürle" uzaktan yakından alakası yoktur. Grotesk bir misal: Karakter domatesin kilosunu sormuştur ama sizin duyduğunuz uzun bipten ibarettir.
Bu arada, "küfür/küfretmek" kavramının yanlış kullanıldığını da şuracığa not düşmeden geçmeyelim:
"Küfür" en geniş anlamda "hakikati" örtmektir. "Küfretmek" yerine "sövmek" demek lazım gelir. Küfür zinhar haramdır ama bazı hallerde sövmeye "cevaz" vardır. Ne ki biz şimdi o taraflara yelken açmayalım.
***
Sövgüleri sansürlemezseniz başınız RTÜK'le belaya girer. İdari para cezasına veya program durdurma cezasına maruz kalırsınız. Yasağı ısrarla ihlal ederseniz de lisans iptaline kadar yolu var.
Uzun lafın kısası (misal) yavşağa "yavşak" demek yasaktır.
Benim sevgili muhalif okurlarım, lafın burasında hemencecik dellenip de "Sansürcü AKP..." diyerek konuyu dağıtmayın. Ona bakarsanız, Tanzimat'tan sonra bu ülkede "gâvura gâvur demek bile yasaktı" unutmayın.
"Sövmek gerçek hayatta her şeyden daha gerçek, onu ne yapacağız?" derseniz, haklısınız derim.
Kaldı ki sövmek öyle zannedildiği gibi alt kültür makulesine mahsus değildir. Büyük romancımız Yaşar Kemal neredeyse selam verene ana avrat dümdüz gidermiş. Arif Keskiner "Çiçek Gibi" anlatıyor işte.
Sövgüleri sansürleyince gençlerimizi kötü sözlerden korumuş oluyor muyuz, bilmiyorum.
Benim bildiğim şudur: Öyle "değişik" zamanlara çattık ki, canlı yayında analarına sövmesi karşılığında internet maymunlarına para ödeyen gençlerimiz var!
***
Anlaşıldı sanırım: Dizilerde gerçek hayatta peynir ekmek gibi tüketilen sövgülere yer verilmeyecek. Böylece gençlerimizin kulaklarını kötü/çirkin sözlerden korumuş olacağız. Peki, dizilerde sıklıkla arzı endam eden o çarpık ilişkilerden gençlerin zihinlerini nasıl koruyacağız?
Adı lazım değil yeni başlayan bir dizide çarpık ilişkilere bir yenisi eklenmiş; kayınpeder-gelin ilişkisi. Bir tek bu eksikti, tam oldu.
Puşt sözcüğü küfür sayıldığı için puştluğun daniskasını yapana bile puşt denilmeyecek, peki bu ahlaksızlık ne olacak? (Yanlış anlaşılmasın, benim derdim prodüksiyonundan sanat yönetimine kadar özenle kotarılmış söz konusu diziyle değil, eklektik ahlakla!)
Nietzsche'nin "köle ahlakı" ile ilişkilendirdiği "ahlakçılardan" hiçbir zaman olmadım. Dahası, en az Oscar Wilde kadar "ahlakçılarla" dalga geçmek isterim.
Fakat her daim ahlakı savunuyorum, ahlaksızlara karşı.
Ahlak, en geniş anlamıyla zulme ve haksızlığa karşı çıkmak, her daim mazlumun yanında olmaktır.
Gazze soykırımına sessiz kalmaktan daha büyük ahlaksızlık da yoktur günümüzde.
Bu dilsiz şeytanlara karşı içimde öyle sövgüler biriktirdim ki, sunturluya bir başlasam burdan Eyfel Kulesi'ne yol olur.