1. YAZARLAR

  2. Mustafa Çağrıcı

  3. Ramazan ayrıca infak ve ihsan ayı
Mustafa Çağrıcı

Mustafa Çağrıcı

Ramazan ayrıca infak ve ihsan ayı

A+A-

Peygamberimiz Ramazan ayını bir infak ve ihsan ayı olarak yaşadı. Ramazan o günden bugüne oruç, teravih gibi ibadetlerle olduğu kadar zekât ve fitresiyle, iftar sofrasıyla, hayırlarla, infak ve ihsanlarla da hep özel bir ay olarak yaşandı. Oruç, ahlâkî ödevleri de içeren bir dindarlık testi ve sınavı olarak düşünüldü. Pek çok Müslümanın içki, kumar, sigara gibi kötü alışkanlıklarını bıraktığını, tövbe ve istiğfar ederek birçok günahından kurtulmada Ramazan’ı vesile yaptığını biliyoruz.

Peygamberimizin gerek tavsiyelerinden gerekse uygulamalarından Ramazan ayını bir infak ve ihsan ayı olarak gördüğü, öyle gösterdiği ve öyle yaşadığı anlaşılmaktadır. Sahâbîlerden Abdullah b. Abbas’ın bildirdiğine göre “Resûlullah (s.a.v.) insanların en cömerdiydi; bilhassa Ramazan ayında cömertliği zirveye ulaşır, ‘gürül gürül esen rüzgâr gibi’ coşardı” (Buhârî, “Savm”, 7; Müslim, “Fezâil”, 48, 50).

*

Şehr-i Ramazan o günden bugüne oruç, teravih gibi ibadetlerle olduğu kadar zekât ve fitresiyle, iftar sofrasıyla, gönüllü yapılan hayırlarla, infak ve ihsanlarla da hep özel bir ay olarak hissedildi ve yaşandı; bu ayda tutulan oruç, ahlâkî ödevleri de içeren bir dindarlık testi ve sınavı olarak düşünüldü. Pek çok Müslümanın içki, kumar, sigara gibi kötü alışkanlıklarını Ramazan’da bıraktığını, tövbe ve istiğfar ederek birçok günahından kurtulmada Ramazan’ı vesile yaptığını okuyoruz, biliyoruz. Birçok Müslüman da bazı dinî görevlerini yapmaya Ramazan’da başlar.

*

Öte yandan hakiki Müslümanlar, insanoğlunun, sahip olduğu maddi imkanların üzerine oturmasını ve bütün ömrünü onu başkalarından kıskanıp koruyarak geçirmesini ilkel tabiatından gelen vahim bir zaaf olarak görürler.

*

Bilhassa bizim millî-dinî geleneğimizde Ramazan, insânî ve ahlâkî erdemlerimizin en geniş bir şekilde ve en güzel bir üslupla dışa yansıdığı, kelimenin tam anlamıyla bir rahmet ve şefkat ayı olarak anlaşılmış ve yaşanmıştır.

*

Bizim Ramazan medeniyetimizi anlatan pek çok yazı vardır. Bunlardan, İbrahim Refik’in çok beğendiğim bir derlemesi olan ‘Ramazan Medeniyeti’ (İstanbul 2001) başlıklı kitabı daha önceki bir yazımda okuyucularıma tavsiye ettiğimi hatırlıyorum. Bugünkü yazımı bu eser içinde yer alan Münevver Alp’e ait ‘On Bir Ayın Sultanı Ramazan’ başlıklı yazıdan bir alıntıyla tamamlayayım:

*

“Eski İstanbul’da, ‘On bir ayın sultanı’ diye bütün Müslümanlar ramazanı dört gözle beklerlerdi. Zengin, orta halli, fakir bütün Müslüman İstanbul halkı, ramazanı iyilik etme, sevap kazanma, günahlardan kurtulma sevinci ve şevki ile karşılarlardı. Erkeği olmayan dulların, evi barkı olmayan bekârların, babasız yetimlerin gönüllerini hoş etmek, onların hayır duasını almak; tutacakları orucun, indirecekleri hatimlerin, edecekleri ibadetlerin sevabını kazanmak, günahlardan halas bulmak [kurtulmak] ancak yapılan bu iyilikler ve yardımlar sayesinde olacağı için Ramazan-ı şerif Müslümanlarca içten gelen kutsal bir sevgi ve hürmetle karşılanır ve beklenirdi...

*

Çoğu vükela, vüzera ve ulema konaklarında ramazanda (biri evin erkeği tarafından yüksek tabakaya, ikincisi ev sahibesi tarafından kadın misafirlere, üçüncüsü de çevredeki fakir ve kimsesizlere olmak üzere) üç kısım olarak verilen iftarlar, Ramazanı şerifin ilk gecesinden bayram gecesine kadar aralıksız devam ederdi... Her üç sofraya da aynı yemekler gelir, aynı itina ve ikram gösterilirdi... Bir akşam evinde iftar veren orta halli bir ev hanımı, ertesi akşam bir komşunun evine davetli olurdu.”

VAHŞİ KAPİTALİZME KARŞI GELENEKLERMİZİ CANLANDIRILMALIYIZ

Günümüz hayat şartları ve anlayışı yeni nesillerin bu gelenekleri tam olarak sürdürmesine –ne yazık ki- imkân vermemektedir. Temennimiz, ülkemizde Ramazanların giderek daha canlı hale gelmesi, dinimizin ve kültürümüzün ruhuna uygun etkinliklerle yaşanmasıdır.Son zamanlarda dünyamızın tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük kötülüklere savrulabileceğinden bütün insanlık kaygı duymaktadır; vahşi kapitalizmin en korkunç yüzünü göstermeye başlamasından korkuluyor. Dileriz ki, böyle bir dünyada, gelecek Ramazanlarımız, dinimizin ahlâkî özünündeki rahmeti evrensel düzeyde gerçekleştirmesine vesile olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar