Sadece Öcalan’a serbestlikle çözüm olmaz…
MHP lideri Bahçeli’nin başlattığı çözüm adımlarını çok kıymetli buluyorum. Türkiye’nin yıllardır yaşadığı büyük acılardan sonra Kürt meselesini çözerek “Terörsüz Türkiye”ye kavuşmasına kimsenin de itirazı olamaz zaten…
Şu ana kadar iktidarın meseleye yeterince sahip çıkmaması yüzünden, süreç çok sağlıklı işlemedi. Neyse ki uzun bir bekleyişin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan DEM heyetini kabul ederek yeni bir adım atılmış oldu. Zaten Bahçeli’ye rağmen sahip çıkmaması da düşünülemezdi.
Ve işte şimdi, Bahçeli’nin süreci başlatırken söylediği “Teröristbaşının tecridi kaldırılırsa gelsin DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun. Bu kararlılığı gösterirse ‘umut hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılsın” çağrısı hayata geçiyor. Yani ‘umut hakkı’ konusunda yasal hazırlık aşamasına gelinmiş bulunuyor.
Muhtemelen DEM heyetinin Cuma günü Adalet Bakanı ile yapacağı görüşmede bu yasal düzenlemenin çerçevesi çizilmiş olacak. Kısacası, Meclis’te ‘umut hakkı’ yasası gerçekleştiği taktirde Öcalan ister adada kalsın isterse dışarıya çıksın, sonuç itibariyle serbestlik hakkı kazanarak özgür olacak.
Eğer 19 Mart’ta olduğu gibi süreci torpilleyen yeni bir yol kazası olmazsa, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere yerlerine kayyım atanarak hapse atılan DEM belediye başkanlarını da içine alan geniş kapsamlı bir yasal düzenleme hayata geçirilecek demektir.
Hala ihtiyatlı bir iyimserliği korumakla birlikte, sürecin Türkiye’nin önünü açacağına inanmak istiyorum.
Ama aynı zamanda endişeliyim, çünkü hukuksuzluğun bu kadar ayyuka çıktığı, her geçen gün özgürlüklerin baskılandığı bir Türkiye’de arkasında bu kadar kan ve gözyaşı bulunan bir meselenin çözümünün nasıl mümkün olabileceğine de kendimi inandırmakta güçlük çekiyorum.
Evet asgari kırk yıllık kanlı bir problemin çözülmesini canı gönülden istiyoruz ama bu, PKK’nın kendini feshetmesi sonucu Öcalan’ın serbest kalmasıyla çözülebilecek kadar basit bir mesele de değil.
Kaderin cilvesine bakın ki memleketin en radikal milliyetçi partisinin lideri, bu çözüm adımlarının demokratik reformlarla taçlandırılması gerektiğini söylerken, AK Parti iktidarı milletin adalete olan güvenini yok etmek için var gücüyle çalışmaya devam ediyor.
Bahçeli’nin politikalarını eleştirebiliriz, onunla aynı çizgide olmayabiliriz ama Türkgün gazetesinde yayımlanan makalesindeki ‘kapsamlı reform’ önerilerinin, özellikle şu andaki AK Parti’nin hukuk ve demokrasi anlayışından kesinlikle çok ileri bir noktada olduğunu da belirtmek gerekiyor.
İşte Bahçeli’nin o ifadeleri: “Türkiye için tarihi bir fırsat olan PKK’nın silah bırakması ve fesih sürecinin uzun vadeli beklenen başarıya ulaşması için siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan yeni atılımlar ve kapsamlı reformlarla milli birliğimiz daha da güçlendirilmeli, toplumsal uzlaşı, adalet ve eşitlik esas olmalıdır. Bunu mümkün kılacak siyasi ve sosyal şartlar mevcuttur.”
Hukuk ve demokrasi karnesi, her geçen gün antidemokratik ülkelerle paralel bir çizgide ilerleyen bir iktidarla, MHP liderinin bu reform önerilerinin hayata geçmesi pek mümkün gözükmüyor.
Diyelim ki her şey yolunda gitti, Öcalan ‘umut hakkı’ yasasıyla özgürlüğüne kavuştu, halen cezaevlerinde bulunan DEM’le bağlantılı isimler bir af yasasıyla hapisten çıktılar. Peki bu af yasası sadece DEM’lileri mi kapsayacak?
Hiç sanmıyorum, zira çıkacak böyle bir yasa, anayasanın ‘eşitlik’ ilkesine aykırı olacağı için, bugünkü Anayasa Mahkemesi tarafından bile iptal edilecektir. Dolayısıyla genel bir af çıkacak demektir, iktidarın bütün bunları nasıl kotaracağını doğrusu çok merak ediyorum.
Yanlış anlamaya mahal vermemek için dikkatli bir dil kullanmaya özen gösteriyorum ama bir gerçeğin altını çizmekte de yarar var. Bir kere Öcalan bir terör örgütünün lideri ve ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla İmralı’da bulunuyor. Terör yüzünden büyük acılar çeken ama sonunda çözüm için siyasi adımlar atan bütün ülkeler gibi, Türkiye’nin de çözüm adımları atması son derece doğal. Dolayısıyla PKK’nın fesih ve silah bırakmasıyla birlikte Öcalan’ın da serbestlik kazanmasına negatif bir tavır takınmam.
Ancak Türkiye’nin evlatlarını kaybetmesinin, yıllarını heba etmesinin en baş sorumlularından birisi olan Öcalan serbest kalırken, 15 milyonluk İstanbul’un özgür iradesiyle seçtiği belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sırf bir siyaset mühendisliği adına cezaevinde tutulmasını hukukla, hakkaniyetle ve vicdanla bağdaştırmak asla mümkün değildir.
Eğer bu ülkede belediye başkanları, siyasi parti liderleri, gazeteciler, üniversite gençleri tutuklanıp hapse atılmaya devam edilecekse, bilelim ki ‘çözüm’ sadece bir masaldan ibaret olacaktır.