1. YAZARLAR

  2. Vahap Coşkun

  3. Seçici bir hukuktan adalet çıkmaz
Vahap Coşkun

Vahap Coşkun

Seçici bir hukuktan adalet çıkmaz

A+A-

Yoksa siz yolsuzluğu mu savunuyorsunuz?”

“Ne yani hırsızlığa, vurguna göz mü yumulsun?”

“Belediye Başkanı ya da Cumhurbaşkanı adayı diye yaptığı hukuksuzluklar görmezden gelinsin mi istiyorsunuz?

CHP belediyelerine ve özellikle İmamoğlu’na karşı başlatılan operasyon dalgasına karşı eleştirel bir-iki laf eden birine karşı iktidar savunucuları tarafından en çok dillendirilen argümanlar bunlar. İktidar meseleyi sadece bir yolsuzluk parantezine alıp bu süreçteki hukuksuzlukların üstünü örtmeye, onların konuşulmasını ve tartışılmasını engellemeye çalışıyor. CHP ve İmamoğlu’nu yolsuzlukla özdeş kılan bir çizgide ilerleyen iktidar, bununla psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalışıyor. Kim bir yolsuzluğu savunabilir ki? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında giderek artan yolsuzluk vurgusunun gayesi de bu.

Belediyelerde yolsuzluk olur mu?

Evet, olur. Maalesef.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde olur mu?

Evet, olur, olabilir. Birçok ülkeden büyük bir şehri yöneten bir belediye burası, devasa bir bütçesi var. Belediyede her gün onlarca ihale yapılır, etrafta muazzam rakamlar dolaşır. İnsanların zihni bulanabilir, aklı karışabilir, gayri meşru olana meyledebilir. Belediyelerin rant üretme kapasiteleri de çok büyük; beri yanda Türkiye’de siyasetin finansmanı da sıkıntılı. Dolayısıyla bu rantın bir bölümünün siyasetin finansmanına ve/veya tamamen şahsi menfaatlere yönlendirilmesi, maatteessüf, Türkiye siyasetinin bir rutini.

Bu itibarla belediyelerden söz edildiğinde “hayır, asla buralarda yolsuz bir iş dönmez” denilemez, denmemelidir. Peşinen kimse için sütten çıkmış ak kaşık muamelesi yapılamaz, yapılmamalıdır. Kimseye sorgusuz sualsiz kefil olunmaz, olunmamalıdır.

Tabiatıyla, kamu kaynaklarını kullanan her kurum gibi belediyeler de sıkı bir biçimde denetlenmelidirler. Hukukun gözü her an onların üzerinde olmalı, belediyeler harcadıkları her kuruşun hesabını vermelidirler. Eğer kuralların dışına çıkmış, helalden uzaklaşmış ve harama bulaşmışlarsa, o vakit de hukuken bunun bedelini ödemelidirler.

Parti kimliğine bağlı hukuk

O halde sorun ne?

İki sorun var.

Birincisi, iktidarın hukuku seçici bir şekilde kullanmasıdır. Bir vatandaş olarak, kuralların herkes için işletilmesini isterim. Belediyenin hangi partinin elinde olduğunun benim için bir önemi yoktur. İster AK Partili ister CHP’li olsun, ister DEM Partili ister MHP’li olsun, aralarında hiçbir ayrım yapılmadan belediyelerin aynı biçimde denetlenmelerini ve aynı normlara tabi tutulmalarını beklerim.

Peki, memlekette vaziyet böyle mi?

Gerçekten emniyet ve adliye güçleri, iktidar ya da muhalefet demeden bütün belediyelere, aynı şekilde mi davranıyor, aynı işlemleri mi yapıyorlar?

Yoksa muhalefet için fal taşı gibi açılan gözleri iktidara dokunan bir mevzuu olduğunda birden kapanıyor mu?

Ne yazık ki vaziyet, iktidar temsilcilerinin söylediği gibi değil. İşler, kitapta yazdığı gibi yürümüyor. Muhaliflere karşı son derce hassas olan güçler, iktidar mensuplarına karşı ya işlemiyor ya da son derece müsamahakâr bir tavra bürünüyor.  Misal, partisinin bile artık tahammül edemediği için istifaya zorladığı Gökçek’e dönüp bakan olmuyor ama bugün onun koltuğunda oturan Yavaş’a nefes aldırılmıyor. Yavaş’ın yönetimindeki belediyenin konserleri didik didik edilirken, hukukun eli kamu kaynaklarını har vurup harman savuran Gökçek’in yakasına yapışmıyor.  En küçük muhalif belediyelere bile göz açtırılmazken, mesela yolsuzluk iddiaları halkın diline düşmüş kayyumlara ilişilmiyor.

Hâsılı kişinin parti kimliğine bağlı olarak harekete geçen ya da geçmeyen bir hukuktan bahsediyoruz. Soruşturmalar keyfi ve seçilerek yapılıyor, muhalifler cezalandırılırken iktidar mensuplarına dokunulmuyor. Tablo böyle çarpık olunca ironik halle de karşı karşıya kalıyoruz; yolsuzluklarıyla maruf kişilerin –utanmak ve kendini unutturmak bir yana- bir de çıkıp millete ahlak dersi vermeye kalkmalarına şahitlik ediyoruz.

Tarihle inatlaşmak

İkincisi, yolsuzluk iddialarının, gerçekten bir yolsuzluğu ortaya çıkarmaktan ziyade, güçlü bir rakibi tasfiye etmek ve siyasi sahayı iktidarın ağız tadına uygun kılmaktır. Tam bu noktada insanın aklına ister istemez 17-25 Aralık Operasyonları geliyor. O operasyonda da kamuoyunun üzerine çok sayıda iddia boca edilmişti. Ayakkabı kutularında saklanan paraların görüntüleri sunulmuş, para sıfırlama kayıtları dinletilmişti.

İddialar az buz da değildi. Öyle ki dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, haklarında yolsuzluk ithamları bulunan dört bakanın Yüce Divan’a gitmelerini ve orada adil bir yargılamadan geçmelerini savunuyordu. Kafayı kuma gömmenin bir gereği yoktu; bu bakanların masum ya da suçlu olduklarına mahkeme karar vermeliydi.

Mamafih, ciddi yolsuzluk iddiaları ihtiva etse de, yapılış tarzı itibariyle bu operasyon, bir yolsuzluğu ve sorumlularını açığa çıkarmaktan çok, hükümete karşı bir darbe niteliği aşıyordu. Nitekim hükümet de toplumun ağırlıklı bir kısmı da bunu gördü ve hükümet bu darbe teşebbüsünü halkın geniş kesimlerini püskürtmeyi başardı.

Ne yazık ki bugün de benzer bir durum var. Tarihle inatlaşan, ders almamakta inat eden bir siyasi geleneğimiz var. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar temsilcileri, sürekli heybedeki daha büyük turplardan söz ediyorlar. İktidara yakın medya da iddiaları gerçekmiş gibi aktarıyor ve çarşaf çarşaf yayınlarla halkı inandırmaya çalışıyor.

Ama bütün bu gayretin altında maddi bir gerçeğin tespitine hizmet etmenin yatmadığı, amacın iktidar için tehlikeli addedilen bir siyasi aktörle hesaplaşmak, onun önünü kesmek ve mümkünse onun siyasi hayatını bitirmek olduğu biliniyor.

Binaenaleyh, bunların toplum nezdindeki etkisi de sınırlı oluyor. İnsanlar yolsuzluk iddialarından çok onun arkasındaki hesaba bakıyorlar ve ona göre pozisyon alıyorlar. Yolsuzluğun gerçekten var olup olmadığı, siyasi kutuplaşma seviyesinin yüksekliğinden ötürü, burada ikincil bir kıymet arz ediyor ve zaten belli pozisyona yatmış olanların duruşunu değiştirmiyor.

Hukuk böyle seçici ve siyasi tasarım amacıyla kullanıldığında ondan bir adalet çıkmıyor; adalet olmayınca da zaman geçiyor, isimler değişiyor ama biz hep aynı sularda debelenip durmaya devam ediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar