Adalet Bakanı ne diyor?

Taha Akyol

 Bu sütunda kişisel polemiklere girmeyi sevmem. Fakat konu adalet olunca uzunca bir süredir isim vererek Adalet Bakanlarını eleştiriyorum.

Abdülhamid Gül’ü hariç tutarım. Samimiyetle bir şeyler yapmak istedi. En azından konuşmaları bir hukukçuya yakışan üsluptaydı. “Efsanelerle yazılmış iddianameler”i eleştirirdi. Çok sayıda hukuk fakültesi binası açılmasını eleştirmişti, ‘bina’ diyorum çünkü profesörsüz fakülteler bunlar… Gül, cesaretle “hakimlere coğrafi teminat” tanınmasını da gündeme getirmişti ama onun görevden alınmasıyla konu unutuldu gitti.

Coğrafi teminat, yani iktidarın hoşuna gitmeyen bir kararı veren hakimin veya hakimler heyetinin HSK tarafından sürgün edilmesinin önlenmesi…

YARGI BAĞIMSIZLIĞI ‘ÖLDÜ’

Kaşıkçı dosyasının Suudlara verilmesi, Enis Berberoğlu, Man adası, Kemal Kılıçdaroğlu, Osman Kavala ve Gezi dosyası yargılamalarında istenmeyen kararı veren veya istenen kararı vermeyen hakimler sürgün edilmedi mi? Ya da dosyadan alınmadı mı?

Liste uzun, son çarpıcı örnek Ekrem İmamoğlu hakkındaki “ahmak” davasında, ani hakim değişikliğinden sonra mahkumiyet kararının verilmesidir.

Bu konuda çıkan tartışma üzerine, Adalet Bakanı Tunç yargının bağımsız olduğunu savunarak Anayasa’nın 138 maddesini tekrarladı:

“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”

Halbuki eski Adalet Bakanı ve Meclis Başkanı hukukçu Cemil Çiçek ta on yıl önce gerçeği ifade etmişti: “Anayasanın 138. Maddesi bu memlekette ölmüştür.” (3 Ocak 2014)

Bunun birinci sorumlusu iktidardır. Sosyal medyanın hakimlere baskı yapması da asla kabul edilemez, ama etkili baskı gücü iktidarın elindedir: Hakim ve savcı adayları mülakatla alındığı gibi, üyelerinin hemen tamamı partili cumhurbaşkanı ile onun Meclis grubu tarafından belirlenen HSK hakim ve savcıları istediği an istediği yere atamaktadır. Yargıya en büyük ve ağır baskı, budur.

Yüksek makamlara atayarak ödüllendirme de bu HSK’nın elinde...

AYM KARARI

Anayasa Mahkemesi’nin, Başkan Zühtü Arslan döneminde aldığı bir Genel Kurul Kararı’nın iki gün önce Resmi Gazete’de yayınlanması konuyu yeniden gündeme getirdi:

Bir mahkemenin hâkim veya hakimleri değiştikten sonra yeni hakim veya hakimler, eskiden dinlenilmiş şahitleri yeniden dinlemek zorundadır. Bu yapılmadan sadece dosyayı okuyarak karar vermeleri “adil yargılanma hakkı”nın ihlalidir! (B. No: 2020/23093, Karar: 15 Şubat 2024)

Demek ki, hakimleri değiştirilip tanık işlemleri tekrarlanmadan verilmiş tüm mahkumiyetler “adil yargılanma hakkının ihlali” niteliğindedir.

İmkânım olsa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve bu Sözleşme’nin yargı organı olan AİHM’nin önemini bu karar üzerinden milyonlara anlatmak isterdim. “Adil yargılanma hakkı” kavramı ve ayrıntılı tanımları bize AİHS ve AİHM’den geldi. AYM kararında çok sayıda AİHM içtihadı emsal gösteriliyor.

Evrensel hukukun önemini görüyorsunuz. İktidarın niye rahatsız olduğu da belli.

COĞRAFİ TEMİNAT

Konunun Adalet Bakanı ile ilgisi “hakimlerin coğrafi teminatı” sorunudur, HSK’nın hakimleri sürgün etmesi…

Abdülhamit Gül zamanında bu kavrama “Yargı Reform Stratejisi”nde yer verilmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Beştepe’deki görkemli törende “Coğrafi teminat hâkim ve savcıların isteği olmaksızın çalıştığı yerden başka bir yere tayin edilememesi anlamına geliyor” diyerek taahhüt etmişti. (30 Mayıs 2019)

AYM’nin bahsettiğim kararında, Cumhurbaşkanı’nın aynı yöndeki genelgesinden de alıntı yapılmaktadır.

Söylendi ama yapılmadı, mülakatı kaldıracaklarını söyleyip yapmamaları gibi.

Yargıtay başkanları bile bu kavramı ağzına almadı bugüne kadar!

Halbuki çok kolay, kanuna bile gerek yok. Sayın Adalet Bakanı Tunç’un başkanlığındaki HSK, kamuya ilan edeceği bir tüzük ya da yönetmelikle, hâkim ve savcıların belirli istisnai sebepler dışında kendi talepleri olmadan atanmayacakları prensibini gerçekleştirebilir.

Ama yapmıyor çünkü yargıya “emir ve talimat”tan öteye siyasi yaptırım ya da ödül uygulamanın mekanizması bu.

Bakın, “yargımız bağımsızdır” sözüne kimse, bu arada Venedik Komisyonu ve AİHM gibi yüksek hukuk kurumları ve yatırımcılar da inanmıyor