"Aksa Tufanı, halkımızın işgal gücüne karşı başlattığı kutlu bir operasyondur"

Bu operasyon diğerlerinden farklıdır; hazırlık süreci yıllarca sürmüş ve strateji, siyaset ve güvenlik alanlarında yanıltma taktikleri içermiştir. Saldırı, Gazze Şeridi'ni kuşatma görevi için tahsis edilmiş askeri birliğe karşı doğrudan başlatıldı.

HAMAS liderlerinden Musa Ebu Merzuk, "Aksa Tufanı" dosyası kapsamında İslam Düşüncesi'nin sorularını yanıtladı.

          1. Aksa Tufanı hamlesine nasıl bir anlam yüklüyorsunuz? Bu süreci önceki operasyonlardan, kıyam hareketlerinden ve maruz kalınan katliamlardan farklı kılan yönler nelerdir?

Aksa Tufanı operasyonu, işgal ve kuşatma altında yaşayan bir halkın savaşçılarının, ABD ve Batı tarafından desteklenen işgal gücüne karşı başlattığı kutlu bir operasyondur. Bu operasyon işgal altında yaşayan, üstelik 18 yılı aşkın bir süredir kara, hava ve denizden ambargo altında tutulan bir halkın doğal tepkisidir. Bu süreçte müminlerin kalplerinin sıkı sıkıya bağlı olduğu Kudüs şehri, hızla Yahudileştirme politikalarına maruz kalmıştır. Hamas, Kudüs'e karşı sorumluluk hissederek bu şehri korumak için geçmişte mücadele etmiştir ve gelecekte de mücadele etmeye devam edecektir. Buna ek olarak Siyonist varlıktaki hakim tabaka, çatışmayı kesin olarak sonlandırma siyaseti benimsemiş, bu doğrultuda yerleşimci politikasında büyük bir artış yaşanmış ve İsrail ile Arap ve İslam ülkeleri arasında ilişkilerin normalleşmesi süreci hızlandırılmıştır. Tüm bunlar Filistin davası aleyhinde gerçekleşmiştir. Ayrıca, düşman hapishanelerinde bulunan ve bazıları kırk yılı aşkın süredir tutsak olan binlerce esirin serbest bırakılması için herhangi bir umut kalmamıştır. Bu koşullar, Kassam Tugayları'nın bu kahramanca operasyonu gerçekleştirmesine sebep olmuştur.

Bu operasyon, Siyonist projenin bölgeyi ele geçirme planlarını durdurmak için gerçekleştirildi. Çünkü bölgedeki bazı devletler kendisine himaye sağlamak için bu projeye yönelmeye başlamıştı ve bazı Arap devletleri de onunla ittifak kurmuştu. Bu operasyon, İsrail'in bölgedeki egemenliğine son veren bir hamle olmuştur.

Bu operasyon diğerlerinden farklıdır; hazırlık süreci yıllarca sürmüş ve strateji, siyaset ve güvenlik alanlarında yanıltma taktikleri içermiştir. Saldırı, Gazze Şeridi'ni kuşatma görevi için tahsis edilmiş askeri birliğe karşı doğrudan başlatıldı. Direniş, sınırlı imkanlara rağmen, bu birliği yenilgiye uğratarak rekor sürede çöküşüne neden oldu. Savaşçılarımızı hazırladık, elimizden gelenin en iyisini yaptık, düşmanı inceledik ve Allah'ın yardımı ve desteğiyle onu yenmeyi başardık. 'Eğer Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.' (Muhammed Suresi, 7. ayet)

Bu operasyon, düşmanla çatışmada yeni bir dönemin temelini atmıştır. Artık inisiyatif alacağımız, düşman ordusuna stratejik yenilgiler yaşatacağımız bir döneme girmiş bulunmaktayız ve bu yenilgilerin etkileri, savaşın tozu dumanı dağıldığında daha da netleşecektir. İşgalcilerin yıllar boyu kanıtladığı üzere, düşman yalnızca gücün dilinden anlamaktadır. Bu yüzden haklarımızı yalnızca güç kullanarak alabiliriz, düşman baskı altında olmaksızın bizim haklarımızı asla tanımayacaktır.

Binalarımızda ve altyapımızda büyük kayıplarımız var. Yaralarımızın çokluğu nedeniyle acımız büyük. Verdiğimiz şehitlerden dolayı yaşadığımız hüznü yalnızca Allah bilir. Ancak tüm bu bedelleri, Allah'tan izzet, onur ve zafer umarak ödüyoruz, inşallah.

           2. Aksa Tufanı üzerinden bir yıl geçti. İlk dönem yapılan değerlendirmeler ve şu an yapılan yorumlar arasında hangi benzerlik, farklılık ya da tutarsızlıklar var? Yaşanılan bir yıllık süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aksa Tufanı savaşı hala devam ediyor ve değerlendirme süreçleri akışkan ve hareketli bir zemini değil, sağlam bir zemini gerektiriyor. Veriler ve değişkenler oldukça fazla. Biz sahada gerçekleşen hadiseleri anbean, savaşa olan etkileşimi güçlendirecek şekilde değerlendiriyoruz. İsrail düşmanına karşı mücadelemizi sürdürüyoruz ve inananları, Filistin'deki kardeşlerine yardıma teşvik etmeye devam ediyoruz. Genel olarak, bu savaşın stratejik boyutlara sahip olduğunu ve Arap ve İslam ümmetinin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olarak kaydedileceğini düşünüyoruz. Ümmetin tüm kesimlerini, ister bireyler ister gruplar olsun, Filistin'deki kardeşlerine yardım faaliyetlerine katılmaya davet ediyoruz. Vakit katılım vakti, değerlendirme vakti değil.

          3. İslami bir hareket olan HAMAS öncülüğünde gelişen Aksa Tufanı, İslamcılık tartışmalarını ve İslami Hareketlerin düşünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkiledi/etkileyecek?

Büyük olaylar, bölgenin hem coğrafi haritasında hem de halkların düşünsel yapılarında doğrudan değişimlere yol açar ve bu değişimlerin etkisi on yıllarca sürebilir. Bu, etkileşimlerin bir sonucudur, bu etkileşimlerde başarı gösterenler bunun olumlu yansımalarını görecekler, hata yapanlar ise sonuçlarına katlanacaktır. İslami hareketler, bu kutlu mücadelenin merkezinde yer almaktadır. İslam düşüncesine ve İslami hareketlere merkezi ve etkili bir rol atfetmeden Arap ve İslam halklarının geleceğini öngörmek zor bir durumdur. Siyasi görüşe sahip bir nesil ortaya çıkıyor ki bu nesil, başta batının bölgemizdeki ileri karakolu olan İsrail'den kurtulmak olmak üzere, ümmetin maslahatları ve medeniyet rolünü yeninden üstlenmek ile Kassam Tugayları mücahidlerinin temsil ettiği [Kur'ani anlamda] vasat İslam düşüncesinin pratik uygulaması arasında bir uyumun olduğunu gördü. Bu nesil, her gün Filistinli direnişçilerin kahramanlıklarını dinlemektedir.

Her halükarda, İslami hareket son yıllarda sendelemiş olsa da ölmedi. Her deneyimin kendine özgü bir bağlamı vardır ve Aksa Tufanı savaşı, bu hareketlere yeniden hayat verecektir. Sadece bu hareketler değil, aynı zamanda Arap ve İslam ülkelerinin çıkarlarını ön planda tutan ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı ile iş birliği yolunu reddeden tüm milli hareketler de bu canlanmadan payını alacaktır.

Öte yandan on yıllar önce ortaya çıkan, Batı medeniyetini benimseyen ve onları takip edilmesi gereken ideal model olarak gören bir akım bulunmaktadır. Bu akım, ümmetin seçkin tabakası tarafından benimsendi ve medya ve araştırma merkezleri gibi etki araçlarına sahip oldular. Ancak, Gazze savaşı karşısında Batı'nın kendi içerisinde batı modeli çökmüştür. Çifte standartlar en kötü haliyle ortaya çıktı. Ancak Batı, soykırımcıları desteklemeyi haklı çıkaracak bir gerekçe bulamadı. Bu durum, onların düşüncelerinin ve uygulamalarının ne kadar sapkın olduğunu açığa çıkardı. Bu serbest düşüş, bir boşluk bıraktı ve hakikaten hiçbir boşluk uzun süre kalmaz, çünkü o boşluğu başkaları dolduracaktır. Bu boşluğu doldurmak, İslamcılar ve milliyetçi seçkinler için en önemli tartışma başlığı olmalıdır. Bu, ümmetin kalkınması ve medeniyet sahnesindeki rolünün yeniden kazanması için çalışan yeni seçkinlerin temellerini atmak için bir fırsat. Belki de Hamas modeli ve savaşta gösterdiği direniş, özellikle savaşın uzunluğu, şiddeti, verilen fedakarlıklar ve Allah'ın izniyle kazanılacak zaferle birlikte, birçok alanı şekillendirecek uygun ortamı bulacaktır.

           4. Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin'de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı şekilde devam edebilir mi? Bangladeş'te seküler diktatörün devrilme sürecinde Aksa Tufanı'nın etkisi olmuş mudur? Benzer sonuçların yarım kalmış Arap devrimlerinde tekrarlanma olasılığı hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Filistin’in kaderi, yalnızca Müslümanlar için değil, alemler için mübarek bir toprak olmaktır. Bu nedenle Filistin’deki olaylar, çevresine de bereketini yayar. Aksa Tufanı savaşı, ümmet ve onun devrimci gençleri için ilham kaynağı olmuştur. Bu savaş, gençlere kendilerini ve yeteneklerini keşfetme fırsatı sunmuş, ilerlemelerini engelleyen aksaklıkları görmelerini sağlamıştır. Bu açıdan Bangladeşli gençler en önde gelen gençler olmuştur. Filistin ile Gazze, hem Bangladeş seçkinlerinin hem de halklarının söylemlerinde ve devrimci faaliyetlerinde yer bulmuştur. Buna karşılık, birçok diktatörlük rejimi, bu savaşın kendi rejimlerinin istikrarını tehdit edebileceğini hissetmektedir. Bu nedenle, ümmetin düşmanlarına ve kendi çıkarlarına hizmet etmek amacıyla olumsuz ya da tarafsız bir tavır almışlardır. Çünkü direnişin zaferinin, halkları için yeni bir diriliş olacağını düşünmektedirler.

           5. İİT, Arap Birliği gibi örgütlerin konumu ne olacak? Meşruiyetleri ve güvenirlikleri uzunca bir süredir yüksek sesle sorgulanan ve iflas ettiği söylenen uluslararası düzen yerine nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacak? Büyük savaşların galipleri tarafından kurulan dünya düzenin sonuna geldik mi?

Başını Amerika Birleşik Devletleri’nin çektiği Batılı küresel hegemonyaya dayanan uluslararası sistem, kritik bir aşamaya ulaşmıştır. Henüz sona erdiğini söyleyemesek de sistemin kaderini belirleyecek zorluklarla karşı karşıya olduğunu görmekteyiz. ABD'nin rolünün gerilediğini, buna karşılık Çin ve Rusya gibi diğer güçlerin yükselişte olduğunu gözlemliyoruz.

Aksa Tufanı savaşı, bu sisteme bir darbe vurmuştur, çünkü İsrail, ABD'nin Orta Doğu’daki hegemonyasının en önemli unsurlarından biridir. Bu nedenle, Gazze savaşı dünya genelinde, farklı kıtalar ve ülkeler üzerinde yankılar bırakmıştır. Bizler bu savaşın dünyayı, Amerikan hegemonyasının bulunmadığı ve içerisinde İsrail'e yer olmayan çok kutuplu bir dünya düzenine doğru sevk etmesini umut ediyoruz.

Mevcut uluslararası ve bölgesel örgütler, şu anki sistemin bir ürünüdür ve bu örgütlerin varlıklarını sürdürmeleri ya da rollerini korumaları zorunlu değildir. Yeni bölgesel ve uluslararası örgütlerin veya BRICS gibi mevcut yapıların, Amerikan ve Batı hegemonya araçları aleyhinde yükselmesi beklenebilir.

Bu sistem İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra inşa edildi ve Batı ile ABD, dünyadaki hakimiyetlerini koruyacak şekilde bu sistemi şekillendirmeyi başardı. Bu sisteme karşı çıkanlar ise Venezuela, Küba, Kuzey Kore, İran ve Rusya gibi ablukaya alındı, savaşlarla karşı karşıya kaldı ve izole edildi. Hamas'ın yenilgisi, bölgedeki hegemonyanın ve küresel düzenin sürmesi için zorunlu, Hamas'ın zaferi ise değişimin başlangıcı olacaktır. Bu nedenle savaşı bu boyutlarıyla ele alıyoruz.

          6. Alim, aydın, akademisyenler, kanaat önderleri, STK'lar İslam dünyasında, Batı'da ve diğer bölgelerde Siyonist soykırımı karşısında nasıl bir tavır ortaya koymuşlardır, gerekli performansı göstermişler midir?

Direnişin Aksa Tufanı operasyonunun başladığı ilk andan beri söylemi ümmete hitap etmekteydi. Alimler, partiler, seçkinler, halk kitleleri ve aynı zamanda rejimler bu hitabın muhataplarıydı. Çünkü direniş, onların rollerinin önemini ve bu büyük mücadelede onlardan beklenenleri idrak ediyordu. Bu bağlamda, birçok alim ve aydının olayın büyüklüğüne uygun kahramanca duruş gösterdiğini gözlemliyoruz. Bu duruşlar, ümmetimizin faydasına olan şeylere odaklanmakta ve olayların ciddiyetine uygun bir şekilde hareket etmektedir. Ancak açıkça söylemek gerekirse, bazı kurumlar ve seçkinler kendilerinden beklenenin altında bir tavır gösterdi.

          7. Yaşadığı anlam bunalımını teknolojik ilerleme ile kapatmaya çalışan, fütüristik bir gelecek kurgusuna, dijital dünya ve yeni sekülerleşme dalgasını basamak kılan küresel hegemonya karşısında Aksa Tufanı dünya halkları için farklı seçeneklerin kapısını aralayabilmiş midir, bu süreçte İslami Hareketler nasıl bir rol üstlenmelidir?

Hakikaten Aksa Tufanı savaşı yalnızca Filistinlilerin değil, herkesin savaşıdır. Bu savaştan sadece İsrail değil, aynı zamanda onun müttefikleri de zarar görmektedir. Bu nedenle bu savaş adaletin savaşıdır. Ümmeti ağır yükler altına sokan, onu dünyanın en alt sıralarına iten, yiyip içtiğini dahi ithal etmek durumunda bırakan, zenginliklerini düşük fiyatlara sattıran ve günümüzle geleceğimizi talan eden faaliyetler yürüten dış hegemonyadan kurtuluş mücadelesidir.

Bu nedenle bu savaş herkes için kapıları açmıştır, herkesin bu savaşta bir payı olabilmesi için bir fırsat sunmuştur. Batının küresel hegemonyasına karşı mücadele, İsrail’i zayıflatacak bir adımdır. Yüce Allah İsrailoğulları hakkında " Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuş, Allah’ın gazabına uğramışlar ve aşağılanmaya mahkûm olmuşlardır." buyurmuştur ki bu ayet, insanların bu işgalle iplerinin koparılmasının özgürleşmenin bir şartı olduğunu gösterir. Dijital dünya, bu çatışmanın alanlarından biridir ve İslami hareketler bu mücadelenin öncüsü olmalıdır. Çünkü onlar bu konuda en yetkin olanlardır ve neredeyse her Arap veya İslam ülkesinde bir İslami hareket bulunmaktadır. Bu hareketler, deneyim ve yetkinlikten de yoksun değildir. Eğer bu kapıyı zorlarlarsa, arkasında bu kutlu savaşta asker olarak yer alacak binlerce genç bulacaklardır.

Kaynak:islamdusuncesi

RÖPORTAJ Haberleri

İşkence Günlükleri : “İşte Sde Teiman’da Gazzelilere yaptıklarımız”
"Kürt meselesini çözmezse sırada Türkiye var!"