Donald Trump’ın başkan seçilip göreve başlaması sonrasında tanık olunan ABD ile Türkiye’de yaşananlar arasındaki benzerlikler, insanı, ister istemez hayrete düşürüyor.
Örnek çok ve her geçen gün yeni benzer tavırlarla karşılaşılıyor…
ABD’de başkanların iki dönemden fazla yönetimde kalmasının önünde anayasal engel bulunuyor. Trump ikinci dönemini sürdürüyor ama üçüncü kez aday olma arzusunda. Danışmanları formül bulmak üzere şimdiden kolları sıvadılar.
Gözleri Türkiye’de.
Ülkemizde de cumhurbaşkanlığı iki dönemle sınırlı ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan anayasadaki kesin kısıtlamaya rağmen üçüncü dönemini sürdürüyor ve dördüncü kez aday olma arayışında…
Danışmanların gözlerinin Türkiye’de olması bundan…
Benzerlik yalnızca bununla sınırlı değil.
Medyaya karşı sergilenen tavır da son zamanlarda benzemeye başladı.
AK Parti başlangıçta medya organları ve çalışanları arasında ayrım yapmamaya gayret ederken, son yıllarda farklı tavırlar sergilendiği biliniyor. Ayrımcılık yapılıyor, etkinliklerde dar kapsamlı akreditasyon uygulaması var.
Trump da şimdi benzer uygulamalar başlattı. Associated Press (AP), Reuters ve Bloomberg News haber ajansları Beyaz Saray’a alınmıyor. Gazeteler ve televizyonların gedikli Beyaz Saray muhabirlerinden hoşlanılmayanlar üzerinde baskı uygulanıyor; kurumlardan muhabirlerini değiştirmeleri isteniyor.
Adalet ve hukuk alanında da benzerlikler belirdi.
Eşi Amerikan vatandaşı, kendisi ikamet hakkı sağlayan yeşil kart sahibi Filistin asıllı Mahmoud Khalil, geldiği ülkeye geri gönderilmek üzere gözaltında tutuluyor.
Genç bir Türk kızı olan Rümeysa Öztürk’ün vizesi gerekçesiz iptal edildi ve doktora öğrenimi gördüğü üniversitede derslere devam etmesi gerekirken o da gözaltında.
Hem ABD’de hem de kendi ülkesinde herhangi bir mahkumiyeti bulunmayan Abrego Garcia adlı el Salvador vatandaşının yanlış yere ülkesine iade edildiği anlaşıldı.
Adalet mekanizması her üç olayda devrede; gözaltında tutulan Khalil ve Rümeysa ile hakkında yanlışlık yapıldığı yönetim tarafından da kabul edilen Garcia’ya uygulamaların yasalara aykırı olduğu mahkemeler tarafından karara bağlandığı halde, Trump yönetimi mahkeme kararlarını dinlemiyor.
Amerikan yargısı, anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış hak ve özgürlüklerle ters düşen uygulamaları durduracak kararlar almakta tereddüt etmiyor.
En son, Beyaz Saray’ın medya kuruluşlarına kısıtlayıcı akreditasyon uygulaması da yargıdan döndü.
Ancak, gözaltında tutulan ve haksız yere yurtdışı edilenler konusunda geri adım atmaya yanaşmayan ve yargı kararlarını uygulamayan Trump yönetimi, medya akreditasyonu konusunda verilen önleyici mahkeme kararına karşı da direniyor.
Türkiye’de zaten bir süredir devrede olan uygulamalar yüzünden tartışma gündemini işgal eden konular, benzerleri orada da gündeme geldiği için, ABD’yi global alanda tartışılır kıldı.
Kendi ülkelerinde yönetimlerin mağduriyetine uğrayanlar, doğru örnek ararken, hep ABD’ye baktıkları için…
Trump yönetiminin en son uygulaması da, bizde Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve öğretim üyelerinin dört yılı bulan ve dışarıya gösterilerle yansıyan rahatsızlıklarını andırdığı için, yeni bir tartışma konusu…
Dünyanın en iyi öğretim kurumlarına sahip olduğu bilinen ABD’nin en itibarlı üniversiteleri Trump’ın hedefinde. Gazze’ye saldırıları yüzünden İsrail’e karşı gösterilere sahne olan üniversitelerin gösterilere katılan öğrencilerine yumuşak davrananlarını cezalandırıyor Trump…
Gösterileri ‘anti-Semitik’ saydığından…
En iyilerden Columbia Üniversitesi her yıl merkezi yönetimden gelen 400 milyon dolarlık destekten mahrum bırakılacağı tehdidini göze alamadığından Trump’ın taleplerine uydu.
Öğrencilerini kendi ihbar ediyor ve okuldan ihraç ediyor Columbia.
ABD’de Trump’ın ülkenin dinamiklerini altüst eden müdahaleleri nerede duracak; şimdi merak edilen bu.
Yargıçlar direniyor, ama daha ne kadar direnebilecekler?
Akademik kurumlar, üniversiteler?
En önemli direnç, ülkenin bütün dünyada ‘en iyi’ bilinen üniversitesinden geldi.
Harvard Üniversitesi’nden…
Trump’ın 2.2 milyar dolarlık desteğini durdurma tehdidine pabuç bırakmadı Harvard ve öğretimi zayıflatacak, öğrencilerini mağdur hale getirecek talepleri reddetti.
Dünyanın en iyi üniversitesinin bu tavrı hem başka eğitim kurumlarına hem de başka alanlarda baskılarla karşılaşanlara cesaret verebilir.
Vermelidir de.
[Harvard, bu cesaretini, kendi mezunlarının geçen yıl 53.2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş gönüllü bağışlarına borçlu.]