Demokrasi tarihimize düşen ilk kara leke olan 27 Mayıs 1960 kanlı darbesini yapan cuntacılar kendilerine “Milli Birlik Komitesi”, 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar ise kendilerine “Milli Güvenlik Konseyi” adını vermişlerdi.
Yakın tarihimiz incelendiğinde, sözüm ona, demokrasiyi kurtarmak adına her 10 yılda bir darbeye kalkışan ve demokratikleşme sürecine en büyük zararı veren TSK içindeki cuntacılar ve muhtıracıların kendilerini “isimsiz” bırakmadıkları görülür.
Nitekim başarısızlıkla sonuçlanan 15 Temmuz darbe girişimine kalkışan TSK içindeki FETÖ’cü cuntacılar da kendilerine bizzat Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden seçtikleri “Yurtta Sulh Konseyi” adını vermişlerdi.
15 Temmuz gecesi TRT’de okuttukları darbe bildirisinde ve eşzamanlı olarak TSK’nın sitesine koydukları 20 maddeden oluşan ve son maddesinde “Yurtta Sulh Konseyi tarafından yürürlüğe konacak tüm talimat ve bildiriler Genel Kurmay Başkanlığı resmi internet sitesinden tebliğ edilecektir” açıklamasının yer aldığı “Sıkıyönetim Direktifi” konulu ilanlarında “Yurtta Sulh Konseyi Başkanı” imzası vardı.
***
15 Temmuz cuntacılarının kanlı darbe girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı ama yarattığı korkunç tahribat ortada. 70 yıllık bir darbe geleneğimizde, cuntacıların bu kadar gözünün döndüğü bir darbe yok. 15 Temmuz cuntacıları bağrından çıktığı milletine silah sıktılar, halkın üzerine tank sürdüler, TBMM’yi bombaladılar. 161’i asker olmak üzere toplam 251 vatandaşımız şehit oldu.
15 Temmuz darbe girişimini kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını veren TSK içindeki Fethullah Gülen’in mensuplarının gerçekleştirdiğine dair bir şüphe var mı?
Fethullah Gülen’e yakın sosyal medya hesapları, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Genelkurmay Çatı Davası’nda verdiği kararın gerekçesinden cımbızla çektikleri bir paragrafın fotoğrafını paylaşarak “Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karara göre Yurtta Sulh Konseyi diye bir şey yokmuş” propagandası yaptılar.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Genelkurmay Çatı Davası’ndaki gerekçeli kararında gerçekten de şöyle bir ifade var:
“Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin kimlerden oluştuğuna yönelik bir belgeye rastlanılmadığı…”
Bu ifade, doğal olarak, insanda infial duygusu uyandırıyor.
Nitekim yazar Abdurrahman Dilipak da bu ifadeyi okuyunca sosyal medya hesabından, “Şaka gibi. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Genelkurmay Çatı Davası’nda çıkan karara göre ‘Yurtta Sulh Konseyi’ diye bir şey yokmuş. Peki o zaman TRT’de okunan bildiriyi kim yazdı, kim okuttu… PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK? Bu ibretten sualin cevabını verecek biri var mı? Milletçe kabus gibi bir rüya mı gördük?” paylaşımı yapmış.
Dilipak bu sorularında haksız mı?
***
Bu paragrafı kim okusa aynı soruları sorar. Fethullah Gülen’e yakın propaganda hesaplarından yapılan bu paylaşımı kimse ciddiye almadı. Ama paylaşan Abdurrahman Dilipak olunca sosyal medyada bir bakıma kıyamet koptu. Dilipak’ın bu paylaşımı ışık hızıyla yayıldı. Dilipak’ın paylaşımı Fethullah Gülen’e yakın propaganda hesaplarına da büyük referans, dayanak oldu. ‘Gerçekten Yurtta Sulh Konseyi yok muymuş şimdi’ sorusuyla Whatsapp gruplarında paylaşıldı…
Bu paylaşım ülkemizin acı bir gerçeğini yeniden gün yüzüne çıkardı. Ortaya damgalı, mühürlü, kurum imzalı bir belge fotoğrafı konulduğunda sağına soluna bakmadan itimat etme, güvenme alışkanlığı… Bir konuşmanın içinden çekilip servis edilen cümlenin sağına soluna bakmadan satın alma huyu…
Bir işin ya da meselenin aslını esasını soruşturup araştırma gibi çabalar bizim memlekette maalesef konfor bozucu bir şey olarak algılanır. Uluorta konuşulan veya paylaşılan bir şeye peşinen inanma ise insanlarımızın kahir ekseriyetine pek konforlu geliyor.
Dilipak’ın bahse konu paylaşımını görünce hem Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20/06/2019 tarih ve 2017/109 E-2019/30 K sayılı gerekçeli kararını, hem de Yargıtay’ın 2024/9381 sayılı 747 sayfalık kararına ulaştım. İki gün boyunca mahkeme kararlarını okudum.
Oysa Dilipak da dahil olmak üzere Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında yer alan mezkur ifadenin siyak-sibakındaki paragrafları okusalardı, ilgili mahkemenin “Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin kimlerden oluştuğuna yönelik bir belgeye rastlanılmadığı…” şeklindeki ifadeyi de içeren metninde ne söylenmek istendiğini anlarlardı.
Daha açıkçası, Mahkeme, “Yurtta Sulh Konseyi’nin kimlerden oluştuğuna dair bir belgeye rastlanılmadı” diyor, “Yurtta Sulh Konseyi yok” demiyor…
***
27 Mayıs 1960 kanlı darbesini “Milli Birlik Komitesi” üyelerinin de, 12 Eylül 1980 darbesini yapan “Milli Güvenlik Konseyi” üyelerinin de kimlerden oluştuğu biliniyordu.
Ama 15 Temmuz darbesini yapan “Yurtta Sulh Konseyi” cuntacılarının kimlerden oluştuğunu bilmiyoruz. Bu “konsey çetesi”, darbe girişimi başarıya ulaşsaydı kuvvetle muhtemel olarak ortaya çıkacaklardı, darbe başarıya ulaşmadığı için kimlerden oluştuğu ortaya çıkmadı. İhtimal ki bu çetenin kimliklerini TSK içindeki cuntacılar da bilmiyordu… Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin kimlerden oluştuğunun yazılı belgesi yoktu. Bunların kimlerden oluştuğunun bilinmemesi Yurtta Sulh Konseyi’nin ve hele de 15 Temmuz darbe girişimini yapan cuntanın yok olduğu anlamına mı gelir?
El-Cevap, “Yok olduğu anlamına gelmez?”… Zira malum olduğu üzre, nasıl ki rüşvetin belgesi olmayınca, rüşvet ademe mahkum ve yok hükmünde sayılmıyorsa, konseyin belgesi yok dendiğinde de bu ifadeden “onlar aslında hiç yoktular” gibi bir anlam çıkmıyor… İşin karamizah boyutu bir kenara, 17. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararındaki “Yurtta Sulh Konseyi’nin kimlerden oluştuğuna dair bir belgeye rastlanılmadı” ifadesini takip eden şu paragraf metni neyin ne anlama geldiğini gayet iyi gösteriyor:
“Ülke genelindeki darbe girişiminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından oluşturulan cunta yapılanması niteliğindeki Yurtta Sulh Konseyi adı kullanılarak gerçekleştirildiği noktasında herhangi bir ihtilaf ve çekişme bulunmamaktadır. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü gerçekleştiren sanıkların hazırladıkları ve TRT’den zorla okuttukları bildiride Yurtta Sulh Konseyinin teşkil edildiğini ve devlet yönetiminin bu konsey tarafından deruhte edileceğinin belirtildiği, darbe mesajlarında Yurtta Sulh Konseyi ibaresine yer verildiği görülmüştür. Ayrıca darbe teşebbüsü gecesi İstanbul eylemlerini koordine etmek amacıyla Yurtta Sulh isimli whatsapp grubu oluşturdukları, sanık Hakan Evrim’in olay gecesi dikte olunan telsiz ve telefon kayıtlarından da anlaşıldığı üzere “helikopter Yurtta Sulh diyorsa dosttur, indirin” şeklinde konuşmalarının olduğu yine Ahmet Özçetin’in dosyada mevcut telsiz ve telefon kayıtlarından da görüleceği üzere “Yurtta Sulh hareketi başladı, Yurtta Sulh hareketini icra ediyoruz şuan dolayısıyla bütün herkes Yurtta Sulh diye temas edecek” şeklinde konuştuğu, yine Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/186 Esas sayılı Kara Havacılık Komutanlığı dosyasının kule kayıtlarında kuleyi işgal eden İlhan Ocakçıoğlu’nun helikopter pilotlarına “Akıncıya temasta yurtta sulh deklare edilecek.” şeklinde konuştuğu, pilotların da Yurtta Sulh Parolasını kullanarak indikleri görülmüştür.”