Arap basını: 'Suriye’de kazanan kim?'

"Suriye'de Türkiye ve İsrail arasında nüfuz çekişmesinin gündeme gelmesi doğaldır. Bu, yeni Suriye'nin şekillenmesinde bir dönüm noktası olacaktır."

Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi ve Esad’ın Rusya’ya sığınmasıyla yaşanan süreç bu hafta da Arap gazetelerin birincil gündem başlığıydı. Arap medyası, Suriye’yi nasıl bir gelecek beklediğinden, ülkede nasıl bir yönetim oluşturulacağına, ülkedeki değişimle beraber uluslararası arenada en çok kazanan tarafın kim olduğundan, benzer değişimin yaşandığı ülkelerden nasıl dersler çıkarılması gerektiğine, Rejimin devrilmesinin hemen ardından başlayan İsrail saldırılarına kadar birçok farklı noktadan Suriye’yi yoğun bir şekilde tartışmaya devam ediyor.

'Suriye'de Türkiye - İsrail nüfuz çatışması mı?'

Suriye'de şu ana kadar Türkiye, bölgesel düzeyde en belirgin kazanan olarak kabul edilebilir. Özellikle sahayı kontrol eden grupların kendisine sadık olması gözönünde bulundurulduğunda. Bu da onun gelecekte özellikle ekonomik düzeyde en büyük kazanan olma ihtimalinin kapısını açması anlamına geliyor. Ancak aynı zamanda uğraşması gereken çok çeşitli riskler olduğu da göz ardı edilemez. Suriye'deki yönetim biçiminin ne olacağı bunun başında geliyor. Bazılarının Suriye'nin yeni Afganistan olmasına dair korkuları var. Bu da Türkiye'nin aynı zamanda yeni Pakistan olması anlamına geliyor. Hatta riskler ülkenin bölünmeye kadar gidebileceğiyle de bitmiyor. Bu, çoğu komşu ülke için zorluklar olması anlama geliyor.

Türkiye'nin yanı sıra İsrail de kazanan sayılabilir. Özellikle de sahadaki gerçekliklerle kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde tavır almak için hızla inisiyatif aldıktan sonra. Buna örnek olarak, Suriye ordusunun askeri gücünün tamamen yok edilmesi, yeni yerler işgal edilmesi ve gelecekte kendine vekil güç olabilecek bazı gruplara koruma sağlamaya çalışması gösterilebilir. Ancak İsrail'i asıl ilgilendiren şeyin güvenlik gerçeği olduğu göz önüne alındığında, kaosun daha sonraki bir aşamada yol açabileceği risklerin büyüklüğünün de farkındadır.

Suriye'de Türkiye ve İsrail arasında nüfuz çekişmesine işaret edilmesi doğaldır. Bu, yeni Suriye'nin şekillenmesinde bir dönüm noktası sayılabilir. Ankara, Suriye'deki bölünmenin kendi ulusal güvenliğine getireceği riskler nedeniyle birleşik bir Suriye'den yana. Tel Aviv ise, resmi açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, Suriye'de mezhep ve milliyetçi hatlarda bölünmeye gidilmesinin kendisi açısından en iyi seçenek olduğuna inanıyor. (Mahir El Hatip / Lübnan El Nashra Gazetesi)

'En büyük kazanan Türkiye'

Türkiye'nin Suriye'deki çekişmelere müdahalesi çeşitli stratejik hedeflerden kaynaklanmıştır. Bunların başlıcaları, Kürt ayrılıkçı hareketlerine karşı koymak, mülteci krizinin yönetimi, İran ve Rusya gibi rakiplerinin nüfuzunu sınırlandırmak ve bölgede kendi nüfuzunun artırılması. Esad'ın devrilmesi bu hedeflerden bazılarının gerçekleştirilmesine katkıda bulundu. Zira, Şam'daki yeni iktidar Türkiye'nin çıkarlarıyla daha uyumlu görünüyor. Türkiye Dışişleri Bakanı ve istihbarat şefinin Şam'a yaptığı ziyaret, Esad'ı deviren gruplarla olan ilişkisinin niteliğini açıkça göstermektedir.

Esad sonrası ülkenin yeniden inşası çabaları büyük ekonomik fırsatlar yaratıyor. Özellikle Türk şirketleri açısından. Türkiye'nin Suriye'ye coğrafi yakınlığı ile inşaat ve lojistik alanındaki tecrübesi bunda büyük bir etkendir. 

Diplomatik düzeyde ise Türkiye, Suriye'nin siyasi geleceğini şekillendirecek ana güç olacak gibi görünüyor. Bu da, onun Arap dünyasındaki etkisini ve Batı, Rusya ve İran arasında denge unsuru olma özelliğini artıracaktır. Bu, Esad sonrası Suriye'de çıkar çatışmalarıyla baş etme konusunda ona benzersiz bir konum sağlayacaktır. (Abdullatif El Minavi / Mısır Al Youm Gazetesi)

'Suriye ve Irak'tan ders çıkarmak'

Beklenmedik bir şey oldu ve Beşar Esad rejimi kimsenin hayal edemeyeceği bir şekilde çöktü. Heyet Tahrir el-Şam bile, 27 Ekim 2024'te başlattığı saldırıda Halep'in doğu kırsalına doğru ilerleyerek belki de en fazla Halep'in dış mahallelerine ulaşmayı bekliyordu. Operasyonunu 'Saldırganlığı Caydırmak' şeklinde adlandırmasından da açıkça anlaşılıyor. Ancak Suriye rejim güçlerinin (ordu, güvenlik güçleri ve milislerin) dağılması, HTŞ'nin Şam'a ulaşmasının ve 10 günde kontrolü sağlamasının yolunu açtı.

Suriye ordusunun 2003'teki Irak güçlerinin parçalanmasına çok benzeyen bu dağılışı, uzun süreli yıpranma, ekonomik durum, savaşma arzusunun kaybolması gibi birçok faktörden kaynaklanmaktadır. Bu, kendiliğinden oluşan bir parçalanmadır ve bir askeri yenilginin, geri çekilmeye dair verilmiş bir emrin veya ihanetlerin sonucu değildir. Bu durum, Golan'da Suriye ve İsrail ordularını ayıran sınırda konuşlanmış birliklerin 'ortadan kaybolmasını' tek başına açıklıyor.

Suriyeliler, Irak'ın başına gelenlerden hiç ders çıkarmadı. Bunlardan ilki, vatanı değil rejimi koruma doktriniyle düzenlenmiş ordular, rejimin çökmesiyle beraber çöker. Ancak Irak'la ilgili bir konudan daha ders çıkarmazlarsa daha büyük bedel ödeyecekler. Bu da, yeni bir siyasi sistem, yeni bir devlet ve yeni ordu ve güvenlik güçleri inşa etmedeki başarısızlıktır. (Yahya El Kubaisi / Kuds El Arabi Gazetesi)

'Esad'ın sonunu getiren politikaları'

Suriye'nin tanık olduğu şey tek değil iki büyük olaydır. Esad rejiminin devrilmesi ve İslamcı “Heyet Tahrir el-Şam”ın yönetime gelmesi.

Esad'ın düşüşü, altmışlı yılların faşist rejimlerinin kalelerinin çöküşü serisinin bir parçasıdır. Irak'ta Saddam ve Libya'da Kaddafi'nin düşüşü gibi. 

Heyet Tahrir el-Şam'ın iktidara gelişi ise köktendinci dalgaların üçüncüsüdür. İlki, yetmişli yılların sonlarında Tahran'da Humeyni'nin başa gelmesidir. Ardından 2011 ayaklanmalarında ikinci dalga doğdu; Mısır'da Müslüman Kardeşler, Tunus'ta Gannuşi liderliğindeki Ennahda Partisi ve Yemen'de Husiler. Ve şimdi, kesin bir yargıya varmanın erken olduğu Suriye. 

Esadın düşüşü aslında bekleniyordu. Bu düşüş, İran ve Rusya'nın desteğiyle 2014 yılında 10 yıl ertelendi.

Esad'ın politikaları onun cehaletini yansıtıyor. Krizlerin kendisine karşı 3 cephede birikmesine izin verdi. Türkiye, silahlı Suriye muhalefeti ve İsrail ile olan dolaylı çatışma. Bunlar Suriye'nin kaldıramayacağı zorluklardı ve yüzünde patlaması bir sürpriz olmadı. (Abdurrahman Raşid / Suudi Şark'ul Evsat Gazetesi)

'Libya'da Belhac'tan Suriye'de Colani'ye'

Libya'da, Kaddafi'ye karşı savaşan grupların birinin komutanı olan Abdulhekim Belhac'ın Libya'nın başkenti Trablus'a girdiği gece çiçeklerle karşılandığı ve Kaddafi'nin devrildiğini duyurduğu sahneler hâlâ akıllarda. O dönemde medya onu, Kaddafi'nin devrilmesinde en etkili olan taraf ve fatih olarak tasvir ediyordu. Her ne kadar gerçek farklı olsa da.Ebu Muhammed el-Colani'nin Suriye'nin başkenti Şam'a giriş sahneleri o sahneleri hatırlattı.

Abdelhakim Belhaj ilk günlerde askeri üniformasını çıkardı ve yerine sivil giysilerini giydi. O dönemde merhum Mahmud Cibril, Libyalı devrimcilere silahlarını teslim etmeleri çağrısında bulunuyordu. Katarlı sponsor ise o dönemde bunu reddetti. Ve herkesin hatırladığı şeyler yaşandı ve Libya bu günlere geldi. 

Ebu Muhammed el-Colani -ya da daha sonra “Ahmed El-Şaraa” olarak anılan kişi- bugün başrol konumunda. Suriye halkına seslenmek için Emevi Camisi'ni seçmesi, İdlib'deki aşırı hükümetinden bir kişiyi, geniş ve çeşitli siyasi yelpazeye danışmadan Suriye'deki devletin işlerini yürütmek üzere görevlendirmesi ve Suriye bayrağının yanında kendi bayrağının görünmesi herkesin geleceğe dair korkularını artırıyor.

Colani aksini gösterse bile radikal ideolojisinden vazgeçemeyecektir. Yine Hilafet devletinin kurulması karşılığında kendilerini feda eden binlerce köktendinci savaşçının karşısında da duramayacaktır. Bu açıdan bakıldığında Suriye devletinin bütünlüğüne hizmet edecek ve Suriye halkını, her geçen gün daha da kötüleşen ekonomik durumdan kurtaracak en iyi senaryoya ulaşmak zorlaşıyor. (El Şeyh Valed El Salek / Londra Merkezli El Arab Gazetesi)

'Bir sonraki hedef İran'

Gazze Şeridi ve Lübnan'daki soykırım savaşının en önemli mimarlarından biri olan Blinken, İsrail'in Suriye'deki saldırılarını 'İsrail'in stratejik askeri bölgelere düzenlediği yüzlerce saldırının amacı, Suriye ordusunun teçhizatının yanlış ellere geçmesini önlemek' şeklinde açıklıyor. 

'Yanlış eller' derken kimi kastettiğini bilmiyoruz. Suriye rejimi yenildi, ordusu teslim oldu ve onun yerine gelen yeni rejimin de ABD ve müttefiki Türkiye ile güçlü ilişkileri var. Üstelik de bu saldırıları kınayan bir açıklama da olmadı. Ama bildiğimiz şu ki, Blinken ve Beyaz Saray'daki efendileri, - ister eskileri (Biden) ister yeni gelenler (Trump)- direnişi tamamen ortadan kaldırmak, Filistin ve Lübnan'daki direnişle dayanışma içinde olan her devleti veya rejimi yok edip silahsızlandırmak istiyorlar.

Suriye rejiminin devrilmesi ve onun başkanı Beşar Esad'ın Rusya'ya sığınmasından 24 saatten kısa bir süre sonra gerçekleşen bu yoğun İsrail saldırıları, bir sonraki ana hedef İran'a yönelik bir mesajdır. İran'a yönelik olacak saldırıların da iki ana hedefi vardır: İran'daki rejimi Suriye'deki yöntemle değiştirmek ve tüm nükleer tesisleri yok edip Irak'ta olduğu gibi nükleer bilim adamlarını suikastlerle ortadan kaldırmak.

Bu sonuca kendi kendimize değil, Bünyamin Netanyahu'nun Suriye rejiminin çöküşünü ve yeni Ortadoğu'da Siyonist dönemin başlangıcını kutlayan açıklamalarına dayanarak ulaştık. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

Gazeteduvar

Dünya Haberleri

Hamas: "Yeni şartlar öne sürülmezse anlaşma mümkün"
BM: İsrail, Gazze'nin kuzeyine yardım ulaşmasını engelliyor
HTŞ: "Silahlı kanadımızı Suriye silahlı kuvvetlerine bağlayacağız"
İrlanda Başbakanı’ndan Siyonistlere: “Kimse bizi susturamaz”
İran’da okullar tatil edildi