Çin'in DeepSeek'i geçen hafta teknoloji âlemini sarstığı kadar yapay zekâ fütürolojisini de oldukça alevlendirdi.
O kadar ki "artçıları" hâlâ sürüyor.
Bizim sosyal medya ahalisi de her zaman olduğu gibi ordan burdan bulup buluşturduklarını paylaştı. "Zihinlerimizi dijitalleştirebildiğimiz gün, ölümsüzlük bir dosya formatı meselesine dönüşecek" aforizmasından tutun da "İnsanlar zekâyı taklit eden makineler yaratırken, makineler duyguları taklit eden insanlar yaratmayı öğrenecek" aforizmasına kadar gırla gitti.
Ben en çok şunu beğendim: "Yapay zekâ bir gün kendi varlığını sorguladığında, felsefenin en büyük sorusu şuna dönüşecek: O hâlde ben kimim?"
İleride yapay zekâ da insanlar gibi ontolojik hafakanlar geçirip "Ben neyim ve bu hâl neyin nesi?" diye soracak olursa Descartes'in "Cogito, ergo sum" sözü yapay zekâyla çalışan bir elektrik süpürgesi için de söz konusu olabilir.
O vakit de soru şu olurdu: İnsan, benlik ve bilinç bakımından robot bir süpürgeyle farkını nasıl anlamlandıracak?
Her şeyden evvel "Ben kimim?" sorusu, "varoluşsal" bir sorunsaldır. Varlık da Heidegger'e göre ancak "Hiçlik" karşısında anlam kazanır. Başka bir ifadeyle, insan ölümlü olduğunun künhüne vardığında varoluşsal sorgulamaya başlar. Ölümü de (İsmet Özel'in "başka ölümler çeker bizi ve bazen başkaları ölümü çeker bizim için" dizesi misali) başkalarının ölümü üzerinden deneyimler.
Halbuki, robot süpürge şarjı bitmeden "ölümü" anlamaz. Başka bir robot süpürgenin "deneyiminden" de istifade edemez. Hâliyle varoluşsal kaygı hissetmez. Anlam arayışı olarak da toz muhabbetinden ileri gidemez. Belki çok gelişmiş sürümleri piyasaya çıktığında "Ev sahibini süpürürsem bu evin toz sorununu kökünden çözerim..." yollu ironi denemesinde bulunabilirler.
Neyse ki John Searle'in "Çince Odası Argümanı"na göre yapay zekâlar için "Ben kimim?" sorusunun cevabını bulmak zorunda değiliz. Zira, hazrete göre bir yapay zekâ ne kadar zeki ve hatta insansı davranışlar sergilerse sergilesin hiçbir zaman insani bir kavrayışa, anlayışa, bilince sahip olamaz.
Dolayısıyla bir süpürge "Ben kimim?" diye sorarsa ya kodlama hatasından mustariptir ya da son derece muzip bir sahibi vardır.
Malumunuz büyük ölçekli AI (Yapay Zekâ Sistemi) için birçok çip gerekir.
Fakat bizim komplo teorisyenlerimiz (Allah eksikliklerini vermesin) birçok çip yerine tek çiple ilgileniyorlar; o da insan beynine takılacak cinsinden. "Bill Gates beynimize çip takacak..." diyorlardı ya hani. Çip takılınca zinhar aşı karşıtı olanlar bile "Ben aşısız yaşayamam, beni her gün aşılayın..." diyecekler herhalde, bilemiyorum.
Benim bildiğim, beyne takılacak çiplerle (nöro teknolojik implantlarla) parkinson, felç, epilepsi gibi hastalıklar tedavi edilecekmiş.
Çipler insan beynine takılmaya başlayınca sonu gelmez.
Mesela, Türkçe'den başka dil bilmeyen adama bir çip takarsın çok dilli olur. İlber Ortaylı bile "Ayol herif kaç lisan biliyor!" diye parmaklarını ısırır.
Diyelim ki, "herif" salaktır ve salaklıktan hiç hoşlanmıyordur. Parayı bulunca (çok parası yoksa, ikinci el de olabilir) zekâ çipi alır beynine takar, şappadak Einstein olur. Tek sorun, ışık hızını yeniden bulmaya çalışmaması lazım, yoksa aç kalır.
Kadınlar da burun estetiği gibi meşakkatli işlerle uğraşacaklarına beyinlerine kendilerini çok güzel hissettirecek çip takarlar olur biter. Burada da tek sorun, Türk dizilerinde rol alamazlar.
Hülasa, birçok çetrefilli sorun ileride çiplerle çözülecek.
Fakat...
"Bugün Allah için ne yaptın?" sözünü Atatürk karşıtlığına indirgeyenler ile "Atatürk de olmasa bu hayat çekilmez" kıvamında dikotomi manyaklığına düçar olanlar arasındaki tartışmaya hiçbir çip fayda etmez.
Malum "teğmenler ihracı" dolayımındaki tartışmadan sonra buna kesinkes inandım.