Bütün dünyanın ve demokrasinin, Trump gibi bir delinin çılgınlıklarına muhatap olduğu şu günlerde özellikle Türkiye gibi demokrasi rotası sağlıklı işlemeyen ülkelerin tedirginliği daha da yüksek.
Çünkü Türkiye benzeri hibrit demokrasiler, zihinsel planda hangi safta yer alacaklarına henüz karar verebilmiş değiller. Bir taraftan ekonomik imkanların ve fırsatların daha büyük olduğu Avrupa demokrasilerine imrenerek bakıyorlar ama ‘hukukun üstünlüğü’nün esas olduğu kurallı demokrasiye de gönülleri razı değil.
İşte bu hibrit demokratlar, bugüne kadar bazen zevahiri kurtarmak için demokrasiye özenip demokratmış gibi davranmaya çalıştılar, hukuk devletinin denetleme ve hesap verilebilir olma kurallarını görünce de kültürel kodlarında zaten var olan otokrat uygulamalarına geri döndüler.
Ama artık deniz bitti… Bundan sonra ya evrensel hukuk normlarına dayalı bir hukuk devletini tercih edecekler ya da diktatöryal hevesleriyle hukuka, demokrasiye ve bütün değerlere saldıran Trump’ın safında yer alacaklar.
Aslında Türkiye gibi demokrasiyle başı pek hoş olmayan, hukuku ayak bağı olarak gören ülkeler için Trump biçilmiş kaftan… Bu yüzden de Trump’ın desteğini alabilmeyi çok istiyorlar ama bir taraftan da içlerinde giderek büyüyen bir korku var, onu bir türlü yok edemiyorlar.
Çünkü adam deli… Bugün itaat edip, Trump’ın sınırsız desteği ile iktidarınızı tahkim edersiniz. Ama aynı Trump’ın sınırsız utanmazlığı ile Zelenski örneğinde olduğu gibi yerle bir olursunuz.
Kısacası bu çılgın adamın safında yer aldığınızda yarın başınıza ne geleceğini asla bilemezsiniz. Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Trump’ın dostluğuna büyük önem verir ama o çılgın adam, geçmişte Erdoğan’a hakaret dolu mektubu yazmaktan ve tehdit etmekten asla çekinmedi. İkinci kez ABD Başkanlığına geldikten sonra da Erdoğan’a övgüler düzen değerlendirmelerde bulundu. Ama yarın, “İsrail’le ve Netanyahu ile iyi geçineceksin” talimatını verirse hiç şaşırmamak lazım…
Unutmayalım, yaşadığımız gerçeklikte Türkiye gibi demokrasiye mesafeli duran ülkelerin, demokrasiden kaçarken Trump çılgınlığına yakalanmaları kaçınılmaz olabilir. Bu yüzden, Avrupa demokrasileri hala tek sığınılacak liman olarak gözüküyor.
Bu çerçevede geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünyadaki yeni durumla ilgili yaptığı değerlendirmeler karşısında umuda kapılsam mı, yoksa endişelensem mi doğrusu karar veremedim. Sözleri aynen şöyle: “Önümüzde yepyeni bir dünya var. Dünya aşırı sağa kayıyor, ırkçı siyasetler ve ‘aşırı sağcı demagoglar’ yükseliyor.
Demokrasiler geriliyor, otoriterlik artıyor.
Böyle bir gidişatta Türkiye dünyaya iyi gelebilecek yeni bir çözüm sunabilir. AB’yi içine düştüğü çıkmazdan ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği kurtarabilir.”
Umutlandım çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu değerlendirmelerini, 2004 yılında Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerini başlatan AK Parti iktidarının o yıllardaki fabrika ayarlarına geri dönme işareti olarak görmeye çalıştım…
Endişelenmedim ama “AB’nin içine düştüğü çıkmazdan ancak Türkiye’nin üyeliği ile kurtulabileceği” şeklindeki ifadeyi de biraz tebessümle karşıladığımı itiraf etmeliyim.
Evet Avrupa’da aşırı sağın yükselmesi, faşizm rüzgarlarının sert esmesi, bu da yetmezmiş gibi dünyanın Trump’ın diktatöryal çılgınlıklarına muhatap olması, insanlık adına hüzün verici bir durum.
Ama ‘hukuk devleti’ özelliğini kaybetmiş, özgürlükler konusunda antidemokratik ülkeler ligine düşmüş bir Türkiye’nin, Avrupa için nasıl bir kurtuluş ilacı sunabileceğini de doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum.
Umarım, Avrupa’yı “Ankara kriterleri” ile kurtarmak gibi hayali heveslere kapılmayız. Zira biliyoruz ki liberal demokrasinin şu anda yaşamakta olduğu derin krize rağmen, Avrupa demokrasileri Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar yüksek standarda sahiptir.
Ayrıca Avrupa’ya hangi hukuk ve özgürlük değerlerimizi önerebiliriz ki… Mesela demokratik değerlerle örtüşmeyen özelliklerimizi aynen şu ifadelerle pazarlayabilir miyiz: Bizim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye yeni bir rejimimiz var, bu rejim sayesinde eleştirileriyle iktidarı rahatsız eden haberler yapan gazeteciler, farklı ve eleştirel düşünen, iktidarı eleştiren siyasi parti liderleri, muhalif belediye başkanları hiçbir hukuki gerekçe olmadan gözaltına alınıp tutuklanabiliyor. Bizimle birlikte alaturka rejimimizi de Avrupa Birliği’ne alın ve siz de kurtuluşa erin…