Baalbek, tüm insanlığın sorumluluğundadır

«Baalbek Kalesi, Feyruz'un füze ve patlama sesleri arasından yükselen sesiyle, “Baalbek, ben senin basamaklarında bir mumum” ezgisiyle yankılanmaya devam edecektir.»

Tamara Pro - Lübnan Üniversitesinde Öğretim Görevlisi

İsrail ölüm makinesi Lübnanlı sivillerin canını almakla yetinmedi, evlerde büyük yıkıma neden oldu, tüm mahalleleri havaya uçurdu, sağlık personelini ve hastanelerin çevresini hedef aldı, ormanları yaktı ve çevreyi kirletti. İsrail'in yoğun ve sürekli bombardımanı, başta Sur, Nebatiye ve Baalbek olmak üzere birçok arkeolojik alan ve kültürel varlığa da zarar verdi. Başta Baalbek olmak üzere Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Siyonist saldırılar devam ederken, İsrail'in antik Baalbek Kalesi'ni vurabileceğine dair korkular artıyor. Bu endişe, kaleye sadece 600 metre mesafede gerçekleşen bir İsrail operasyonunun ardından daha da arttı.

Baalbek'in güney girişindeki bir başka baskın ise Eyyubiler döneminde antik Roma kalıntılarından elde edilen malzemelerle inşa edilen Kubbet-üs Sahra'nın hasar görmesine neden oldu. Şehre yönelik devam eden saldırılar, Carud Kışlası yakınlarındaki Baalbek Kalesi'nin dışındaki Roma duvarı da dahil olmak üzere tarihi alanları da etkiledi ve duvarın yaklaşık 30 metrelik kısmı çökerek bu önemli simgesel yapıya önemli ölçüde zarar verdi. Kentin anıtlarına verilen zarar sadece doğrudan değil; aynı zamanda değerli taşları etkileyen ve hassas yapıları tehlikeye atan siyah duman, patlamalar ve şok dalgalarının neden olduğu dolaylı zararı da kapsamaktadır.

İsrail ordusu tarafından Baalbek ve çevresinde yaşayanlara, hedef alınan binalar net bir şekilde belirlenmeden hava bombardımanı beklentisiyle tahliye emri verilmesi, şehre yönelik askeri harekatın eşi benzeri görülmemiş bir şekilde tırmanışa geçtiğine işaret ediyor. Bu durum, eski uygarlıkların önemli bir kanıtı ve Lübnan'ın kültürel mirasının temel taşlarından biri olan ve 1984 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan tarihi Baalbek Kalesi'nin hedef alınabileceği yönündeki endişeleri arttırmıştır. 

Lübnan, arkeolojik alanların tehlike altında olabileceğine dair endişelere yanıt olarak, bunları korumak için diplomatik önlemler aldı. Geçici hükümetin Kültür Bakanı Muhammed Visam el-Murtaza, UNESCO'ya, İsrail askeri eylemlerinin Baalbek Kalesi de dahil olmak üzere arkeolojik alanlara yönelik oluşturduğu tehditleri özetleyen ve acil koruma önlemlerine duyulan ihtiyacı vurgulayan çok sayıda mektup gönderdi. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi'ne de ulaşarak küresel vicdana müdahale etmesi ve Baalbek Kalesi'ni İsrail'in bu tehditlerinden koruması için çağrıda bulundu.

Lübnan'ın Baalbek Kalesi'ni koruma çabaları, 18 Kasım'da UNESCO'da Baalbek Kalesi de dahil olmak üzere Lübnan'ın tarihi mekanlarının daha fazla korunmasını savunmak amacıyla olağanüstü bir oturum düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varılmasıyla sonuçlandı. İsrail'in şehri bombalama tehditlerine karşılık olarak Birleşmiş Milletler de Lübnan'daki kültürel miras alanlarının korunması gerekliliğini vurguladı.

Uluslararası insancıl hukuk, silahlı çatışma dönemlerinde kültürel mirasın korunmasına öncelik vermekte ve çatışan tarafların kültürel varlıkları hedef almaktan kaçınmasını zorunlu kılmaktadır. Uluslararası silahlı çatışmalar sırasında kültürel varlıkların korunmasına yönelik temel metinler arasında Lahey Sözleşmesi ve 1954 tarihli Birinci Protokolü, 1999 tarihli İkinci Protokol ve 1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesine 1977 tarihli Birinci Ek Protokol yer almaktadır ve bunların tümü Baalbek Kalesi'ne koruma sağlamaktadır.

1954 Lahey Sözleşmesi, Akit Tarafların kültürel varlıkları korumasını ve bunlara saygı göstermesini gerektirmektedir. Ayrıca, 1999 tarihli İkinci Protokol, silahlı çatışma sırasında kültürel varlıklara askeri saldırılara karşı tam bir dokunulmazlık sağlayarak bu korumaları geliştirmektedir. Bu Protokolün 15. Maddesi, güçlendirilmiş koruma altındaki kültürel varlıkların kasıtlı olarak hedef alınmasını bir savaş suçu olarak sınıflandırmaktadır.

1949'daki dört Cenevre Sözleşmesine ek 1977 tarihli Birinci Cenevre Protokolü, sivil nesneler olarak kültürel varlıklara koruma sağlamanın yanı sıra, 53. Maddesinde halkların kültürel veya manevi mirasını oluşturan tarihi anıtlara, sanat eserlerine veya ibadet yerlerine yönelik her türlü düşmanca eylemi açıkça yasaklamaktadır. Aynı Protokolün 85. Maddesine göre, tarihi eserlere yönelik saldırılar Protokolün ağır bir ihlalidir ve dolayısıyla savaş suçudur. Roma Statüsü'nün 8. Maddesi, tarihi eserlere yönelik saldırıların kasıtlı olarak yönlendirilmesinin bir savaş suçu olduğunu teyit etmektedir.

Öte yandan, kültürel varlıkları hedef alan bir ülke, kültürel anıtları koruyan uluslararası anlaşmalara taraf olmadığını ve dolayısıyla bu anlaşmalar sadece taraflarını bağladığı için uluslararası sorumluluk taşımadığını iddia edebilir. Ancak kültürel varlıkların korunması, kültürel varlıklara koruma sağlayan uluslararası anlaşmalara taraf olmamış ülkeler de dahil olmak üzere tüm ülkeler için geçerli olan bir teamül kuralıdır.

Bir halkın kültürel varlığına yönelik herhangi bir saldırı sadece o halka değil, tüm dünya halklarına yapılmış bir saldırıdır.

Lahey 1954 Sözleşmesi'nin önsözünde “herhangi bir halka ait kültürel varlığa verilen zararın tüm insanlığın kültürel mirasına yapılmış bir saldırı olduğu” belirtilmiştir. Dolayısıyla Baalbek Kalesi'ni ve Lübnan'daki tarihi eserleri korumak sadece Lübnanlıların ve Lübnan devletinin değil, tüm insanlığın sorumluluğudur.

Elbette, bugün, menfur bir savaşa tanıklık eden Baalbek Kalesi, Feyruz'un füze ve patlama sesleri arasından yükselen sesiyle, “Baalbek, ben senin basamaklarında bir mumum” ezgisiyle yankılanmaya devam edecektir.

Baalbek Kalesi, güneşin, gururun, haysiyetin ve kararlılığın kenti Lübnan'ı ve tüm dünyayı aydınlatan bir ışık huzmesi olmaya devam edecektir.

Çeviri: YDH

KÜLTÜR -SANAT Haberleri

İlk insansı robot çizimi 1,32 milyon dolara satıldı
Kürt sözlü edebiyatı: "Dengbejlik"
"Kürt Müziğinde enstrümanlar ve nağmeler"
Kürt sanatçılardan çağrı
Dünya Neolitik Kongresi